Saksonlar, Elbe Nehrinin kuzeyinde, Holstein’dan (günümüz Almanyası) Kuzey Denizine kadar uzanan bölgede yaşayan bir Cermen/Germen halkıydı. Anglolar, Frizyalılar ve Jütlerle birlikte MS 5.ve 6. yüzyıllarda Britanya’ya göç eden Saksonlar, sonraları onları kıtada yaşayan diğer topluluklardan ayırmak amacıyla Anglo-Saksonlar olarak tanımlanmaya başlandı.
Saksonların geldikleri bölge Saksonya olarak anılıyordu ve adlarının yaygın olarak kullandıkları bir bıçak türü olan Seax’ten geldiği sanılıyor. Kıtadaki Saksonlar, Sakson Savaşlarından (772-804) sonra Franklar ile çatışmaya girdiler ve Kral Charlemagne yönetimi döneminde Franklar, Saksonları içlerine alarak abzorbe ettiler. Britanya’ya göç eden Saksonlar değişik krallıkları kurdular: Şöyleki; Kent Krallığı, Doğu Saksonları (Essex); Güney Saksonları (Sussex); Batı Saksonları (Wessex) ) Doğu Anglia ve Mercia, daha sonra Doğu Saksonların bir parçası olarak ortaya çıkan Orta Saksonlar (Middlesex). Bu topluluklar ilk başlarda Anglolar, Frizyalılar, Jütler ve Saksonlardan meydana gelmelerine rağmen genel olarak Anglo-Saksonlar olarak anılmaya başlandılar. Anglo-Sakson terimi başlangıcında bir etnik kökenle hiçbir ilgisi olmayıp bu toplulkların niteliğiyle ilgili bir tanımlamaydı. Belirtildiği üzere bu tanımlama yalnızca Britanya’ya göç eden Cermen topluluklarını ifade ediyordu ve anlaşıldığına göre Anglo-Sakson terimi esas itibariyle 1066 yılından sonra kullanılmaya başlanmıştır.
Saksonlar, kıtadaki düşmanları olarak Franklar ile ilişkilendirildikleri şekliyle Hıristiyanlığı benimseyen en son Avrupa halkları arasında yer alıyorlardı. İnanç sistemleri (Germen paganizmi), günlük yaşamları seyrinin ve sosyal yapılarının ayrılmaz bir parçasını oluşturuyordu. Saksonların pagan ritlerine ve geleneklerine bağlılığı, tıpkı dillerinin Britanya’da Eski İngilizcenin gelişmesine katkıda bulunmasında olduğu gibi, 7.ve 9.yüzyıllarda Hıristiyanlığı resmi olarak benimsemelerinden sonra bile Hıristiyanlık ayinlerini de etkilemiştir.
Büyük Alfred (871-899) gibi Anglo-Sakson krallar, 1066 yılında Normanların İngiltere’yi fethine ve Fransızca’nın saray dili olduğu döneme kadar, İngilizce olarak okuryazarlığı ve kitap üretimini teşvik ettiler. Bu teşvik sonraları modern İngilizce olacak olan Orta İngilizcenin gelişmesine yol açmıştır. Sakson gelenekleri kıtada Kral Charlemagne yönetimi döneminde Frankların fethinden sonra bile devam etmiş, Cermen kültürü ve geleneklerinin gelişmesini de etkilemiştir. Britanya’da Anglo-Sakson Dönemi, Romalıların bölgeden ayrılmasından Norman istilası olan 410-1066 yıllarına; Avrupa kıtadasında ise 4.yüzyıldan 804 yılına (yazılı olarak ilk anıldıkları zamandan Sakson Savaşı yenilgisine kadar) tarihlenmektedir. Ancak, Anglo-Sakson mirası daha sonraki dönemlerde ve modern çağ boyunca devam etmiştir.
Kökenleri
İskenderiyeli Coğrafyacı Claudius Ptolemy’nin (MS 100 ila yaklaşık 170) Geographia kitabında ilk olarak Saksonlardan bahsedildiği düşünülmektedir. Ancak, adlarının Axones olarak çevirisi yapılan, daha sonraları yanlışlıkla Sakson toplulukları ile karıştırılan başka bir topluluğun/halkın daha olduğundan söz edilmektedir; Sakson tanımlaması o dönem kıtada yaygın olarak zaten biliniyordu. Saksonlardan ilk olarak muhtemelen 356 yılında söz edilmiş ve Franklarla birlikte korsanlar olarak anılmakta, ancak kökenleri hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir. Sakson vakanüvis Widukind of Corvey (925-973) Deed of the Saxon adlı eserinde konuyla ile ilgili şöyle yazar:
Öncelikle bu insanların kökeni ve statüleri konusunda biraz bilgi vermek gerekiyor. Bu bölümde yalnızca devam eden gelenek konusuna güveniyorum çünkü arada geçen bunca zamandan sonra her türlü bilgi kesinliği gölgelenmiştir. Bu konuda zaten büyük bir anlaşmazlık vardır. (Bölüm 2)
Vakanüvis Corvey Saksonların Danimarka ve Yunanlılardan nasıl geldiklerini ve de Büyük İskender’in ordusunda Makedon gazileri olduklarını anlatır. Ancak modern dönem bilim bazı insanları bu iddiaların tümünü reddediyorlar. Corvey, Saksonların gemiyle Hadeln’e (aşağı Elbe Nehri’nin sol kıyısı) nasıl geldiklerini ve bölgede yaşamakta olan Thüringenlerle çatışmaya girdiklerini de anlatır. Bu anlatıya göre Saksonlar, birkaç savaşa girdikten ve bu sürede birçok ölüm verdikten sonra taraflar arasında bir anlaşma yapılır. Saksonlar, anlaşma şartlarına göre bölgede ticarert yapma özgürlüğünü elde ederler ancak çiftçilik yapmalarına veya kalıcı bir yerleşim yerleri kurmalarına yasaklama getirilir.
Sakson Vakanüvis Widukind Corvey, çalışmasını Yunan ve Roma tarihleri üzerine şekillendiriyor ve bu bölümde veya daha önceki bölümde başka bir yazarın çalışma izini takip ediyor ya da Kraliçe Dido’nun hikâyesinden veya Kartaca’nın kuruluş anlatısından ödünç konu alıyor. Anlatısında altın yükü olan bir Sakson gencinin Thüringen’e gittiğini ve altın karşılığında ona neyi verirlerse kabul edeceğini söylediğini iddia ediyor. İddiasına göre Sakson gence bir miktar toprak veriliyor ve gemisine geri dönüyor. Thüringenler bu alışverişten çok memnun kalıyor ve bu ticareti yapan kişinin çok da zeki olduğunu düşünüyorlar. Anlatısında sözkonus Sakson genci, “ona verilen toprağı alarak yakınlardaki tarlalara olabildiğince ince bir şekilde tohum eker gibi saçmaya çalıştığını ve ardından da toprak saçtığı alanları müstahkem kamplarla güvence altına aldığını” belirtiyor (Bölüm 5). Sakson gencin altınlarını yasal olarak toprak almak üzere takas ettiğini ve ona verilen toprak bölgede belirli bir alan üzerine yayıldığından dolayı sözkosu toprağın bundan böyle Saksonlara ait olduğunu ve Thüringenlerin itiraz etmeleri halinde, Saksonların da bu alışverişi ve mülklerini savunma hakları olduğu ifade edilmiştir: Ve böylece Saksonya bölgesi de kurulmuş oluyor. Sakson Vakanüvis Widukind iddiasına göre Thüringenler altın karşılığında bu toprak alışveriş işlemi konusunda görüşlerinden önemli ölçüde tersine dönüş yapmışlardır.
Kültür ve Din
Saksonya’nın nasıl kurulduğu veya Saksonların aslında nereden geldikleri konusu belirsizdir; çünkü erken dönem Saksonları yazılı bir kayıt bırakmamışlardır. Çok sonraları bu konuda yazan vakanüvis Widukind, Saksonların, Saksonya’yı kurduktan sonra, Frankların, Thüringenleri yenmek amacıyla Saksonlarla ittifak yaptıklarını ve Frankları yenmeleri ardından diğer düşman taraf olarak Saksonların da üzerine yürümeyi planladıklarını iddia eder: Saksonlar da, Frankların bu düşman belirleme planı istihbaratını alırlar ve Franklar üzerine süpriz bir saldırı düzenleyerek olanları katlederler. Saksonlar, sonraki süreçlerde, Angria, Eastphalia ve Westphalia olacak eyaletleri kurarlar.
Sakson kültürü ve dini inancı ile ilgili bilgiler de belirsizdir. Dinleri ile ilgili yazılı herhangi bir kitap ve belirli bir ayin şekli de yoktur. Gelenekleri hakkında bilinen her şey daha sonraki dönemlerin Hıristiyan yazarların eserlerinden gelmektedir. Dünya Ağacını (İskandinav İnancı/Mitolojisi) sembolize eden, Irminsul olarak bilinen Kutsal Sütuna hürmet etmeyi içeren bir Cermen paganizmi uygulanmış gibi görünüyor. Baş Tanrıları Woden (Odin) idi ve dinsel ritüelleri, kutsal bir koruya dikilen Irminsula veya sütunsuz korularda yapılan ritüeller üzerine odaklanma şeklinde oluyordu. Ortaçağ Tarihçisi Akademisyen Roger Collins’e göre, Irminsul Ağacına/Kutsal Sütun’a hürmet geleneği “doğrudan askeri zafer ve fetih kültürüyle ilişkilendirilmiş” ve Saksonların düzenlenen sefere çıkmaları için savaş gücünü oluşturmak üzere insanları bir araya getirme aracı olarak kullanılmıştır.
Saksonların sosyal organizasyonu, dini geleneklerine göre, yüksek, orta ve alt sınıf tanrılara olan inanca dayalı olarak, en tepede soyluların olduğu, sonra özgürlerin yer aldığı, ardından da alt sınıf ve kölelerin bulunduğu bir hiyerarşiye göre yapılandırılmıştır. Sakson yasasına göre sınıflar arası evlilik yasaktı, ancak her üç sosyal sınıf, oluşturulan konsey toplantılarında tam olarak temsil edildiler, yasalara göre alınan kararların ve mevzuat hükümlerinin uygulanmasında söz sahibi oldular.
Tanrılarına her yıl düzenli olarak kurban veriliyorlardı ve daha sonra Hıristiyanlaştırma yapıldığı tarihlerde – Yule olarak kutlanan 25 Aralık tarihinde olduğu gibi – ağaç süsleme ve hediye alışveriş geleneğini içeren festivaller düzenliyorlardı. Sakson inancı geleneklerine göre Irminsul Ağacı’nın/Kutsal Sütunu’nun yeraltı dünyasını yeryüzünden göklere doğru yükselerek cennette bağladığı anlayışı var olduğu görülüyor ve bundan dolayı tanrıların her şeyi kapsayan erişimin ve insanlıkla olan bağlarının bir sembolü olarak onurlandırılıyordu.
Göç, Korsanlık ve İstila Anlatısı
Saksonlar, diğer birçok halk toplulukları gibi, 4.ve 6.yüzyıllarında sözde Göçler Çağında (veya Göç Dönemi) yaşanan sosyopolitik değişimlerden ve nüfus kaymalarından etkilenmişlerdir. Batı Roma İmparatorluğu bu dönemde düşüş evresini yaşıyordu ve Alanlar, Alemanniler, Gothlar, Hunlar, Slavlar ve diğer topluluklar birbirleriyle anlaşmazlık içindeydiler ve yeni bir ülkede kültürel kimliklerini korumaya ve sosyal yapılarını oluşturmak üzere gerekli kaynakların bulunduğu bölgeleri bulmaya çalışırlarken Romen/latin topluluklarıyla çatışma halindeydiler ve işgal güçlerinden kaçmaya çalışıyorlardı.
Bu toplulukların çoğu daha önce Roma ile ittifak yaparak Roma ordusunda paralı asker olarak görev almış ve aralarında bir kısmı Galya kıyılarına çok önceleri göç etmiş Saksonlar da vardı. Diğer Saksonlar, bu zamana kadar, Karadeniz kıyılarında kurulan Üs’lerden Franklar ver Frizyalılarla birlikte uzun süreden beri korsanlık faaliyetlerine girmişlerdi. Bu korsanlar düzenli olarak Galya ve Britanya kıyılarına baskın düzenlediler. Bazı akademisyenlere göre İngilizler bu baskınlara karşı savunma yapmak üzere kaleler inşa ettiler ancak bu yoruma bazı itirazlar olmuştur. Kale olarak tanımlanan yapıların muhtemelen Sakson baskınlarının hedefi olan ticaret merkezleri olduğu anlaşılıyor.
İngiltere MS 43 yılından beri Roma Eyaleti olduğundan ve Roma İmparatorluğu çıkarlarının korunması gerektiği düşüncesinde olduğundan beri Roma yönetimi de bu korsanlara karşı savunma yapmak üzere bölgeye defalarca askeri güç göndermiştir. Ancak Roma İmparatorluğu gerileme dönemi yaşadığı için kaynaklarını kendisine ayırıyordu ve Britanya’ya tahsis edecek fazla kaynağı kalmıyordu. Galya-Romalı diplomat ve Şair Sidonius (430-485) yazdığı mektuplarında Sakson korsanlarından ve onların kıyı kasaba ve şehirlerine yaptıkları baskınlardan bahseder. Akademisyen H.R.Ellis Davidson bu konuda şöyle bir yorum yapar:
Diplomat Şair Sidonius bir mektubunda, Sakson korsanlarının başarılı bir yolculuk yapabilmek üzere şükran duygusu için deniz tanrısına kurban olarak on mahkundan birini sunan acımasız geleneklerini kınamaktadadır. Bununla birlikte, yapılan bir yeminin yerine getirilmesi şeklinde adaklarını sunma sözü verdiklerini de dile getiriyor: “Saksonlar, kurban olarak yerine getirmeleri gereken yeminlerine bağlıdırlar. Korkunç katliamları yapma geleneğini sürdürmeleri dini bir ibadet eylemi olarak görüyorlar. Toplumsal kirlenmeye yol açan bu kurban verme ibadetleri, onların gözünde bağışlama sağlayıcı bir fedekarlık oluyor.
Frank ve Sakson koalisyonları, 367 yılına gelindiğinde, Hadrian Duvarı’nın kuzeyinde bulunan Piktler (Pict) giderek daha fazla Roma Britanya’sına saldırı yapmaya başladıkları aynı zamanda, Britanya kıyıları boyunca baskın akınlarını artırdılar ve beraberinde kurban verme ibadetlerini geliştirdiler. Romalılar 410 yılında, yani Şair Sidonius’un Galya’da yazmaya başlamadan yıllar önce, bölgeden tamamen çekildiler ve Saksonlar 429 yılında Britanya’da kalıcı yerleşim yeri kurmaya başladılar. Ancak, bu durum Sakson korsanlarının kıyı limanlarına baskın yapmadıkları anlamına gelmiyor. Daha sonraki dönem Ortaçağ tarihçilerini Britanya’nın Sakson itilasına ilişkin anlatılarını oluşturmaya iten etken bu korsanların eylemleri olabilir.
Tarihçiler; Gildas (500-570), Bede (672-735) ve Nennius (9.yüzyıl) eserlerine dayanarak Sakson göçünü bir istila hareketi olarak değerlendirilmişlerdir. Bede ve Nennuis’ın yazdıkları tarih kitapları Gildas çalışmalarına dayanır. Tarihçi Gildas Saksonları, Romalıların bölgeden ayrılmasından sonra kralları tarafından İngiltere’ye, Piktlerle başa çıkmak üzere davet edilen ve ardından da İngiltere’ye sırt çeviren vahşiler olarak tasvir ediyor. Saksonlar daha sonra 460 yılında Badon Hill Muharebesinde kahraman Ambrious Aurelians güçlerine yenildikleri zamana kadar bu toprakları viran ettiler. Tarihçi Bede, meslektaşı Gilgas’ın yorumladığı olaylar versiyonunu geliştirmiş ve tarihçi Nennuis ise, Saksonların Kral Vortigern’e olan ihaneti ve daha sonra Britanyalıların efsanevi kralı, Kral Athur olarak sahneye çıkacak olan, Badon Hill savaşı komutanı Arthur güçlerine yenilmeleri konusunu ayrıntılı bir şekilde Gildas versiyonuna ilave yorum yapmıştır.
Saksonlar Angloların, Frizyalıların, Jütlerin ve Britanyalıların Britanya ülkesinde beraber yaşadıkları ve karşılıklı yarar sağlayan ticaretle uğraştıkları konusu giderek daha kesin kazandığından dolayı, modern dönem bilim insanlarının Sakson istilası anlatısına bazı itirazları olmuştur. Belirtildiği üzere daha önce Saksonlara karşı savunma için inşa edildiği düşünülen “kaleler” muhtemelen dönemin ticaret merkezleriydi ve yapılan arkeolojik kazılarda iç bölgelerde Saksonlar ile yan yana yaşadığı anlaşılan diğer topluluklar arasında barışçıl ticaretin olduğuna dair veriler bulunmuştur.
Anglo-Sakson Kroniklerine göre Batı Saksonların (Wessex) şefi Cerdic ve oğlu Cynric 495 yılında Britanya’ya gelmişler, Galleri ve ardından da Britanya güçlerini yenmişler ve Batı Sakson Krallığını kurmuşlardır. Cerdic bu bölgenin ilk kralı olarak bilinir ve daha sonra İngiliz monarşisinin çıkarılan birçok şeceresinde, İngilizlerin onun atalarından geldiği iddia edilir. Bununla birlikte, modern bilim tarih yorumunda Cerdic’in Sakson şefi olduğuna dair geleneksel yorumuna itiraz olmaktadır. Credic adının İngiliz tanımlaması olduğu tezine karşı itiraz olmuş ve büyük bir olasılıkla Saksonlara sığınan, onların dilini öğrenen ve 495 yılında, kaybolan bir krallığın topraklarını talep etmek üzere bölgeye geri gelmiştir.
Credic, her kim olursa olsun, ülkede en canlı Anglo-Sakson krallıklarından birini kurmuştur. Anglo-Saksonlar önce Kent krallığı topraklarına çıkmışlar ve kurdukları hükümetlerle başka bölgelere yerleşmeye geçmeden önce oraya gelip yerleşmişlerdir. Batı Saksonların kültüründe yalnızca Cerdic’in soyundan gelen biri; oğlu Cynric zamanında Büyük Alfred saltanatı dönemine kadar krallık iddiasında bulunabilirdi.
Büyük Alfred, Vikingleri ilk olarak 878 yılında Eddington’de ve daha sonra 886 yılında Londra’da yenerek Anglo-Sakson Kralı olarak siyaset sahnesine çıkmış ve Danimarka’nın elde tutamadığı bütün bu bölgeyi yönetmiştir. Krallık topraklarını kanun kodları düzenlemek, altyapıları yenilemek, ticaret anlaşmaları yapmak ve eğitim programları hazırlamak marifetiyle birleştirmiştir. Torunu Aethelson (927-939) farklı biri ama birleşik bir halk üzerinde hüküm süren İngiltere’nin ilk Kralı olarak politikasını sürdürmüştür.
Sakson Savaşları
Kıtadaki sosyal durum, Frankların iktidara gelmesi ve Saksonların asimilasyon politikalarına direnmesi nedeniyle farklılık arz ediyordu. Kral Charlemahne, Frank Kralı (768-814) daha sonra hem Frankların ve hem de Lombardların Kralı (774 - 814) ve son olarak Kutsal Roma İmparatoru (800-814) sıfatıyla ülkesinin sosyal çeşitliliğiyle ilgilenmiyor, sadece birlik politikasını uygulamaya önem veriyordu. Frank Kralı olduktan kısa bir süre sonra Germen putperesliğini ortadan kaldırmak ve Saksonya’yı Hıristiyanlaştırmak amacıyla 772 yılında Saksonlara karşı askeri bir sefer düzenledi. Saksonların bir kiliseyi yaktıkları bahanesiyle, Saksonların direniş ruhunu kırmak amacıyla Vestfalyayı işgal etti ve orada bulunan Irminsul Kutsal Stünunu yıktırdı. Daha sonra Irminsul Ağacı ile bağlantılı tapınağı yağmaladı ve bölgeden uzaklaştığı zaman yoluna çıkan bütün Saksonları katletti.
Sakson Savaşları, Kral Charlemagne’nın zafer olarak kazandığını ileri sürdüğü, ama Saksonların kabul etmedikleri savaşlar olarak 30 yılı aşkın bir süreden beri ara ara devam ediyordu. 777 yılında Widukind adlı bir Sakson savaş şefi Danimarka Kralı Sigfried ile Sakson mültecilerin krallığına alınmalarına onay vermek üzere müzakereler yapmıştır. Kral Charlemagne bu tutumu otoritesine karşı bir meydan okuma olarak düşündü ve Saksonlarla arasında düşmanlık yeniden başlamış oldu. 782 yılında Saksonların iradelerini kırmak için, geleneklerini terk etmeye, Hıristiyanlığı kabul etmeye ve Frank yönetimine boyun eğmeye zorlamak üzere 4500 Sakson’un idam edilmesi (Verden Katliamı) emrini vermiş ancak Saksonlar bu katliama rağmen direnişlerine devam etmişlerdir. Sakson savaşçı şefi Widukind’in 785 yılından sonra düzenlenen tarihi kayıtlarda kaybolduğu yazılır ve onun yerine başka bir Sakson lider çıkmaz.
Kral Charlemagne 798 yılında Danimarka’ya olan Sakson göçünü durdurmuş ve otoritesine boyun eğmeleri için Sakson halkına baskı yapmaya devam etmiştir. Direnişi sürdürenlere karşı her zaman izlediği politikasını yumuşatarak terk etmiş ve 804 yılında 10.000 Saksonu Neustria’ya sürgüne göndermiş, Saksonya’da kalanları Franklarla yer değiştirerek yeni bir iskân politikasını uygulamay koyarak Sakson Savaşlarını sona erdirmiştir. Danimarka ve Neustriya’daki Saksonlar ve de Saksonya’da kalanlar daha sonraki dönmelerde nüfusun geri kalanıyla birlikte asimile oldular.
Sonuç
Canterbury’li St.Augustine’nin 597 yılında İngiltere’ye gelmesi ve Kent krallığı mahkemesinin din değiştirme yoluna girmeye başlamasıyla birlikte İngiltere Hıristiyanlaştırıldı. Ancak, Anglo-Sakson dini gelenekleri, Yule deneyiminde olduğu gibi, İngiliz Edebiyatı gelişiminin temelini oluşturan halk hikâyeleri ve efsanelerinde, halk inançları şeklinde varlığına devam etmiştir. Avrupa’nın en eski edabiyat destanı olup İskandinav halkı anlatısı olan, aslında bir Anglo-Sakson destanı olan Beowulf, tıpkı Caedmon’s Hym gibi diğer ünlü Ortaçağ Edebiyat destanları aslında birer Anglo-Sakson eserleridirler. Bu türden edebiyat eserleri üzerine kurulu bulunan edebi gelenek daha sonra Geoffrey Chaucer ve William Shakespeare gibi yazarlar eliyle daha da geliştirilmiştir.
Anglo-Saksonların İngiliz kültürüne olan katkıları, sözleşme ve mülkiyet hukukuna uygun olarak oluşturulan Jüri tarafından yapılan sorgulamada, evlerin inşasında, silahların ve zırhların geliştirilmesinde (Sutton Hoo ünlü Cenaze Gemisi kanıtlandığı gibi) ve diğer pek çok konuda görülebilir. Ancak Anglo-Sakson terimini, ne yazık ki, modern çağda beyaz ırk üstünlüğünü savunan aşırı sağ örgütlerin üyelerine mal edilmiştir. Unutulmaması gereken diğer bir konu; Saksonların tarihi kayıtlara geçtiğinde, İndus Vadisi Uygarlığı ile Mezopotamya ve Mısır Uygarlığı bin yıldan fazla bir süre önce yükselişe geçmiş ve çöküşünü yaşamıştır. Saksonların ve Anglo-Saksonların bıraktıkları miras, dünya kültürünün gelişmesi üzerinde hayati düzeyde bir etkiye sahiptir ve sahip olmaya da devam etmektedir; ancak bu etki yalnızca Avrupa Tarihi değil, küresel tarih bağlamında anlaşılmalıdır.