Haçlı Seferleri

Tanım

Mark Cartwright
tarafından yazıldı, Kerem Artun tarafından çevrildi
tarihinde yayınlandı
Makaleyi Yazdır PDF
Richard I Marches to Jerusalem (by James William Glass, Public Domain)
I. Richard Kudüs'e Sefere Çıkıyor
James William Glass (Public Domain)

Haçlı Seferleri, papalar ve Batılı Hristiyan güçler tarafından Kudüs ve kutsal toprakları Müslümanların egemenliğinden geri almak ve ardından elde edilen bu kazanımları muhafaza etmek amacıyla düzenlenmiş bir dizi askerî harekâttır. 1095 ile 1270 yılları arasında sekiz büyük ve resmî Haçlı Seferi'nin yanı sıra, çok daha fazla sayıda gayriresmî sefer de düzenlenmiştir.

Birçok Haçlı Seferi yapılmış olmasına rağmen hiçbiri ilki kadar başarılı olamamış ve 1291 yılına gelindiğinde Orta Doğu'da Haçlılar tarafından kurulan devletler Memlük Sultanlığı'nın egemenliği altına girmiştir.Haçlı Seferi fikri, Hristiyanlar açısından bakıldığında, diğer bazı bölgelerde -özellikle Baltık'ta Avrupalı paganlara ve İber Yarımadası'nda Mağrip kökenli Müslümanlara karşı- daha başarılı bir biçimde uygulanmıştır.

İmparatorların, kralların ve Avrupa soylularının yanı sıra binlerce şövalye ve daha alt tabakalardan savaşçıların da katılımıyla gerçekleşen Haçlı Seferleri, tüm taraflar için olağanüstü sonuçlar doğurmuştur. Açıkça görülen ölümlerin, mahvolan hayatların, yıkımın ve boşa harcanan kaynakların yanı sıra bu sonuçlar; Bizans İmparatorluğu'nun çöküşünden, Doğu ve Batı'daki dinler ve halklar arasındaki ilişkilerin bozulmasına ve bugün de hükümetleri ve toplumları etkilemeye devam eden hoşgörüsüzlüğe kadar uzanmaktadır.

Haçlı Seferleri'nin Nedenleri

XI. yüzyılda gerçekleşen Birinci Haçlı Seferi (1095-1102), sonraki tüm seferleri şekillendirecek olan siyaset, din ve şiddetin iç içe geçtiği karmaşık yapıya bir örnek teşkil etmiştir. Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos (hük. 1081-1118), Anadolu'da imparatorluğunu tehdit eden Müslüman Selçukluları yenmek amacıyla Batı'dan askerî yardım alma fırsatını değerlendirmiştir. Selçukluların 1087'de Kudüs'ü (yüzyıllar önce şehri kaybetmiş olan Hıristiyanlardan değil, kendi dindaşları olan Müslümanlardan) ele geçirmesi, Batılı Hıristiyanları harekete geçirmek için bir zemin hazırlamıştır. Papa II. Urbanus (hük. 1088-1099), Papalığı güçlendirme ve bu durumun sağlayacağı prestijden faydalanarak Ortodoks Doğu da dâhil olmak üzere tüm Hristiyan Kilisesi'nin tartışmasız lideri hâline gelme arzusuyla bu yardım çağrısına karşılık vermiştir. Müslümanların dört asırlık hâkimiyetinden sonra Kutsal Şehir Kudüs'ü ve Hz. İsa'nın mezarı olduğu düşünülen Kutsal Kabir gibi yerleri geri almak gerçekten başarılı bir iş olacaktı. Bu doğrultuda Papa, bir Papalık Temsilcisi görevlendirerek Avrupa genelinde bir vaaz seferberliği başlattı. Bu kampanya, Batılı soylular ve şövalyeleri silahlanarak Kutsal Topraklar'a gitmeye; Hristiyanlığın mukaddes mekânlarını ve tehlike altındaki Hristiyan toplulukları savunmaya davet ediyordu.

Hrİstİyanları ve İnancı savunma amacıyla sefere katılan savaşçılara, Papa tarafından günahlarının bağışlanacağı ve cennete doğrudan erİşİm İmkânı tanınacağı vaat edİlmİştİr.

"Haçı almak" olarak bilinen Haçlı yeminini eden ve yabancı diyarlarda savaşmak üzere son derece zorlu bir yolculuğa çıkan savaşçıları motive eden birçok şey vardı. Her şeyden önce gelen unsur, dinî motivasyondu. Hristiyanları ve inancı savunma amacıyla sefere katılan savaşçılara, Papa tarafından günahlarının bağışlanacağı ve cennete doğrudan erişim imkanı tanınacağı vaat edilmiştir. Ayrıca henüz gelişiminin erken safhalarında bulunmasına rağmen şövalyelik idealleri ve "doğru olanı yapma" anlayışı, çevre ve aile baskısı, maddi kazanç elde etme umudu -belki toprak ve unvan sahibi olma ihtimali- ile kutsal mekânları bizzat görme ve seyahat etme arzusu da bu motivasyonlar arasında yer almaktaydı. Pek çok savaşçının ise çok daha sıradan hedefleri vardı. Kimileri yalnızca derebeylerinin izinden gitmek zorunda kaldığı için sefere katılmıştı; bazıları borçlarından ya da adaletin takibinden kaçmak istiyor, diğerleri ise düzenli yiyecek bulabilecekleri mütevazı bir geçim imkânı arıyordu. Bu motivasyonlar, sonraki Haçlı seferlerinin de kalabalık gönüllülerle desteklenmesini sağladı.

Birinci Haçlı Seferi

Birinci Haçlı Seferi’nin uluslararası askeri harekâtı,tüm imkansızlıklara rağmen, lojistik engelleri ve düşmanın hünerlerini aşarak önce Haziran 1098’de Antakya’yı, ardından 15 Temmuz 1099’da esas hedef olan Kudüs’ü yeniden ele geçirdi. Batılı şövalyeler ağır süvarileri, parlak zırhları, kuşatma teknolojileri ve askeri bilgi birikimiyle Müslümanlara bir daha tekrarlanamayacak bir sürpriz yaptılar. Kudüs’ün düşüşünden sonra Müslümanların uğradığı katliam da unutulmayacaktı. Süreç boyunca ciddi aksaklıklar da yaşanmıştı; örneğin, halkan oluşan disiplinsiz ve eğitimsiz bir güruh olan ‘Halkın Haçlı Seferi” tamamen yok edilmiş, ayrıca veba, hastalıklar ve kıtlık nedeniyle önemli sayıda kayıp verilmişti. Tüm bunlara rağmen, Birinci Haçlı Seferi’nin başarısı, bizzat bu süreci organize edenleri bile şaşkınlığa uğratmıştır. Görünüşe göre, çok uluslu iş birliğine dayalı savaşlar kazanç sağlayabilirdi ve tüccarların da Haçlı Seferlerine ilgi göstermeye başladığı an işte bu zamandı.

Haçlı Devletleri

Halihazırda Hristiyanların elinde bulunan toprakları savunmak için Kudüs Krallığı, Urfa Kontluğu, Trablus Kontluğu ve Antakya Prensliği olmak üzere dört Haçlı Devleti kuruldu. Bu devletlerin tümü, topluca 'Latin Doğu' ya da 'Outremer' (denizaşırı/denizin ötesi) topraklar olarak anılmaktaydı. Batı ile Doğu arasındaki ticaretin bu Haçlı devleri üzerinden yürütülmesi ve Haçlıları Levant bölgesine taşımaya yönelik kârlı sözleşmeler Venedik, Pisa Ceneviz ve Marsilya gibi şehirlerin tüccarlarını cezbetmiştir. Haçlı Devletleri’nde Tapınak Şövalyeleri ve Hospitalier Şövalyeleri gibi askeri tarikatler ortaya çıktı. Keşişler gibi yaşanan Profesyonel şövalyelerden oluşan bu teşkilatlar, önemli kaleleri savunma ve hac yolculuğu yapan Hristiyanları korumakla görevlendirilmişlerdi. Ne yazık ki Hristiyan dünyası açısından, Haçlı Devletleri daima insan gücü yetersizliği ve bölgeye yerleşen soylular arasındaki çekişmelerden mustarip olmuştur. Önümüzdeki yüzyıl boyunca, bu siyasi oluşumlar için kolay bir varoluş süreci olmayacaktı.

Taking of Jerusalem by the Crusaders
Kudüs'ün Haçlılar tarafından ele geçirilmesi
Émile Signol (Public Domain)

İkinci Haçlı Seferi

1144 yılında Yukarı Mezopotamya’daki Urfa kenti, Musul’un(Irak) ve Halep’in(Suriye) bağımsız hâkimi olan Selçuklu Atabeyi İmadeddin Zengi (hük. 1127-1146) tarafından ele geçirilmiş; çok sayıda Hristiyan öldürülmüş ya da köleleştirilmiştir. Bu durum, XII. yüzyılda şehri geri almak için bir başka Haçlı Seferi’nin tetiklenmesine sebep oldu. Alman Kral III. Conrad (hük. 1138-1152) ve Fransa Kralı VII. Louis (hük. 1137-1180) 1147-1149 yıllarında gerçekleşen İkinci Haçlı Seferi’ne öncülük etmişlerdir. Bu halde bir kraliyet onayı elde eden sefer, yine de istenen başarıyı getirmemiştir. İmadüddin Zengi’nin ölümü sahneye çok daha kararlı bir figür olan halefi Nureddin Zengi’nin(hük. 1146-1174) çıkmasına yol açtı. Nureddin Zengi Müslüman dünyasını Levant’taki Hristiyanlara karşı yapılacak bir kutsal savaş etrafında birleştirmeyi hedeflemiştir. 1147 ve 1148 yıllarında Selçuklulara karşı alınan iki büyük yenilgi, Haçlı ordularının gücünü ciddi şekilde sarstı; Haziran 1148’de gerçekleştirilen ve seferden onurlu bir sonuç çıkarmaya yönelik son çaba olan Şam Kuşatması ise bir başka hüsranla sonuçlandı. Bir sonraki yıl Nurettin Zengi, Antakya’yı fethetti; böylece Edessa Kontluğu 1150 yılına kadar tamamen ortadan kalkmış oldu.

Map of the First Three Crusades & the 12th-Century Outremer
İlk Üç Haçlı Seferi ve 12.yüzyılda Latin Doğu (Denizaşırı)
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Reconquista (Yeniden Fetih)

1147 yılında, İkinci Haçlı Seferi'ne katılan birlikler, Doğu’ya giderken güzergâhları üzerindeki Lizbon’da kısa süreliğine durarak, Portekiz Kralı I. Alfonso Henriques’e (hük. 1139–1185) kenti Müslümanlardan geri almak üzere destek verdiler. Bu durum, İber Yarımadası’nın kuzeyinde güç kazanmaya başlayan Hristiyan devletçiklerin yükseliş sürecinin bir parçasıydı. Söz konusu devletçikler, VIII. yüzyılın başlarından beri bölgede egemenlik kurmuş olan Mağripli Müslümanları güney İspanya’dan çıkarmaya istekliydiler. Bu uzun soluklu mücadele ‘Reconquista’ (Yeniden Fetih) olarak adlandırılmaktadır. Papa’lar, bu askeri seferi gönüllülükle desteklediler ve Mağripli Müslümanları da Batı’nın bir diğer düşmanı olarak Haçlı Seferleri zihniyetine dahil ettiler. Orta Doğu’da ya da İberya’da savaşanlara aynı ruhani ayrıcalıklar sunuldu. İspanyol ve Portekiz soyluları da, daha yüksek bir otoritenin desteği ve onun vaat ettiği insan gücü ve mali kaynakları elde etmeye istekliydiler. Yeni yerel askerî-dinî tarikatlar ortaya çıktı ve yürütülen seferler öylesine başarılı oldu ki, XIII. yüzyılın ortalarından itibaren Müslümanların elinde yalnızca Granada kaldı.

Kuzey Haçlı Seferleri

Baltık Seferlerİ, Haçlılık anlayışına yeni bir boyut kazandırmıştır: Bu seferlerde amaç, kâfİrlerİn elİndekİ kutsal toprakları kurtarmaktan zİyade, Hrİstİyan olmayan toplulukların aktİf bİçİmde dİn değİştİrmeye zorlanması olmuştur.

Papalar ve daha geniş Kilise örgütlenmesinin desteği ile Haçlı Seferleri’nin üçüncü cephesi, Baltık bölgesi ve paganlığın halâ sürdüğü Alman sınırlarına yakın bölgelerdi. Kuzey Haçlı Seferleri olarak bilinen 12.–15. yüzyıl seferleri, başlangıçta Alman ve Danimarkalı soyluların komutasındaki Sakson askerî gücü tarafından gerçekleştirilmiş; 1147’de hedef olarak pagan inancını sürdüren Wendler (Batı Slavları) belirlenmiştir. Haçlı Seferleri’nin bu dönemdeki yeni yönü, kâfirlerin elindeki toprakları kurtarmak yerine, Hristiyan olmayanların Hristiyanlığa geçişini sağlamaktı. Bundan sonra Haçlı Seferleri, büyük ölçüde Töton Şövalyeleri tarafından yürütüldü; bu tarikat, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden şövalyeleri yardım için çağırmaktaydı. Tarikat, fiilen Prusya’da kendi devletini kurdu ve ardından günümüz Litvanya ile Estonya topraklarına yöneldi. Paganları acımasız yöntemlerle dönüştüren ve muhtemelen her şeyden çok toprak ve servet elde etmeye motive olan bu Haçlı seferleri, amaçlarında o denli başarılı oldu ki, Töton Şövalyeleri kendi faaliyet alanlarını tüketmiş oldular. XIV. yüzyılnın sonlarına gelindiğindeyse Lehler, Osmanlı Türkleri ve Ruslara karşı çok daha yetersiz sonuçlara odaklanmak zorunda kaldılar.

Northern Crusades, 1260-1410 CE
Kuzey Haçlı Seferleri, 1260-1410
S.Bollmann (CC BY-SA)

III. Haçlı Seferi

Bu sırada Ortadoğu’da geriye kalan üç Haçlı Devleti’nin kaderi gitgide daha da belirsiz ve tehlikeli bir hâl alıyordu. Yıldızı yeni parlayan Müslüman lider, Mısır ve Suriye Sultanı Selahattin Eyyübi (hük. 1174-1193) 1187 yılında Hıttin Muharebesinde Latin Doğu ordusuna karşı büyük bir zafer kazandı ve hemen ardından Kudüs’ü ele geçirdi. Söz konusu gelişmeler, Üçüncü Haçlı Seferi’ni (1189-1192) beraberinde getirecekti. Belki de tüm seferlerin en göz alıcısı olan bu harekâtta, seferin başında iki Batılı kral ve bir imparator yer alıyordu. Bu nedenle Alman Kralı ve Kutsal Roma-Cermen İmparatoru I. Friedrich Barbarossa, Fransa Kralı II. Philippe ve İngiltere Kralı Aslan Yürekli I. Richard’ın yer aldığı bu harekat ‘Kralların Haçlı Seferi’ olarak da adlandırılmıştır.

Seferdeki kraliyet kökenine rağmen Haçlılar için işler olabilecek en kötü şekilde başlamıştı. Zira Haziran 1190’da Friedrich, Kutsal Topraklara giderken bir nehirde boğularak hayatını kaybetti. Yolu üzerinde Kıbrıs’ı ele geçirerek önemli bir hareketlilik yaratan İngiliz Kral Richard’ın varlığı Temmuz 1191’de Akka Kuşatmasının Hristiyanlar lehine sonar ermesini sağlamıştı. Yafa’ya ilerleyen Hristiyan ordusu, Eylül 1191’de Arsuf Muharebesinde bir zafer daha kazandı. Ancak Kudüs’e ulaştıklarına şehrin ele geçiremeyeceğine, başarılı olunsa bile Selahattin Eyyübi’nin hâlen büyük ölçüde sağlam olan ordusunun Kudüs’ü hemen geri alabileceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Üçüncü Haçlı Seferi’nin nihai sonucu, yalnızca bir teselli ödülü niteliğindeydi. Haçlılar, Hristiyan hacıların Kutsal Topraklar’a rahatsız edilmeden seyahat etmelerine izin veren bir anlaşma ile Akka çevresinde küçük bir arazi parçasının kontrolü sağladılar. Yine de, bu bölge hayati bir dayanak niteliği taşımış ve sonraki birçok Haçlı Seferi’nin bu tutunma noktasını daha geniş ve sağlam bir hale getirme çabasına ilham kaynağı olmuştu.

Diğer Haçlı Seferleri

Sonraki Haçlı Seferleri, büyük ölçüde Hristiyan dünyasının kendi kuyusunu kazdığı bir sürecin hikayesi olmuştur. Nasıl olduysa, Dördüncü Haçlı Seferleri (1202-1204) Hristiyan âleminin en büyük şehri olan Konstantinopolis’i başlıca hedef olarak belirlemiştir. Papalığın ihtirasları, Venediklilerin mali çıkar hırsı ve Roma İmparatorluğunun Doğulu ve Batılı ardılları arasındaki yüzyıllık karşılıklı güvensizlik, birleşerek bir saldırganlık fırtınası yaratmıştır. Bu süreç 1204 yılında Bizans başkentinin yağmalanmasıyla sonuçlanmıştır. İmparatorluk toprakları Venedik ve müttefikleri arasında paylaştırılmış, şehirdeki zenginlikler ve kutsal emanetler Avrupa’ya taşınmıştır.

The Venetians Attack Constantinople, 1204 CE
Venedikliler Konstantinopolis’e Saldırıyor, 1204
Domenico Tintoretto (Public Domain)

Beşinci Haçlı Seferi (1217-1221), Batılı güçlerin strateji değişikliğine gittikleri bir dönem olmuştur. Bu doğrultuda, artık Eyyûbiler (1174-1250) tarafından yönetilen Kutsal Topraklardaki Müslüman hakimiyetine son vermenin en etkili yolunun, düşmanın yumuşak karşı olarak görülen Mısır’a saldırmak olduğu düşünülmüştür. Zorlu bir kuşatmanın ardından Kasım 1219’da Nil üzerindeki Dimyat’ın ele geçirilmesi önemli bir başarı olarak değerlendirilse de, bölgesel koşulları dikkate almamaları ve yeterli lojistik desteği sağlayamamaları, Ağustos 1221’de gerçekleşen Mansura Muharebesinde Batılıların sonunu hazırladı.

Altıncı Haçlı Seferi (1228-1229), savaş yoluyla elde edilemeyen bir sonucun müzakere yoluyla sağlandığı bir süreç olmuştur. Beşinci Haçlı Seferi’ne katılmadığı için yoğun eleştirilere maruz kalan Kutsal Roma-Cermen İmparatoru II. Friedrick (hük. 1220-1250), Mısır ve Suriye Sultanı el-Kâmil (hük. 1218-1238) ile bir anlaşma yapmayı başarmıştır. Buna göre Kudüs, Müslüman hacıların kente serbestçe girebilmesi şartıyla Hristiyan yönetimine bırakılmıştır. El-Kâmil, başta isyancı Şam bölgesi olmak üzere geniş imparatorluğu üzerindeki denetimini sürdürmekte zorlanmaktaydı; üstelik Kudüs’ün o dönem askeri veya ekonomik bir değeri bulunmuyor, yalnızca dini sembolik bir anlam taşıyordu. Bu nedenle şehir, II. Friedrich’in ordusuyla oyalayıcı bir savaşa girmemek için kolayca pazarlık konusu yapılabilecek bir unsur olarak görülmüştür.

Yedinci Haçlı Seferleri (1248-1254), Ekim 1244’te gerçekleşen La Forbie Muherebesi’nde Hristiyan ordusunun ağır bir yenilgiye uğramasının ardından başlatılmıştır. Fransa Kralı IX. Louis’nin (hük. 1226-1270) önderliğinde yürütülen seferde Haçlılar, Beşinci Haçlı Seferi’nde izlenen stratejiyi tekrarlamış ve benzer şekilde hüsranla sonuçlanan bir süreç yaşamışlardır. Dimyat’ın ele geçirilmesinin ardından Mansura’da kesin bir mağlubiyet alınmış, üstelik Kral Louis bizzat esir düşmüştür. Daha sonra fidye karşılığında serbest bırakılan Louis, 1270 yılında düzenlenen Sekizinci Haçlı Seferi ile bu girişimi bir kez daha yineleyecektir.

Saladin
Selahaddin Eyyubi
Cristofano dell'Altissimo (Public Domain)

1250 yılında Memlûk Sultanlığı, Eyyûbiler’in yerini almış ve kısa süre sonra yetenekli bir general olan Sultan Baybars’ın (hük. 1260-1277) liderliğinde önemli bir askerî güç haline gelmiştir. IX. Louis, bir kez daha Kuzey Afrika’ya saldırmış ancak Tunus üzerine yürütülen bu sefer sırasında dizanteriden hayatını kaybetmiştir. Onun ölümüyle birlikte bu Sekizinci Haçlı Seferi de fiilen sona ermiştir. Bu sırada Memlûkler, Yakın Doğu’daki hakimiyetini pekiştirmiş ve 1291 yılında Akka’yı ele geçirerek Haçlı Devletleri’ni kesin olarak ortadan kaldırmışlardır.

Haçlı Seferlerinin Sonuçları

Haçlı Seferleri, taraf olan tüm kesimler açısından derin ve kalıcı sonuçlar doğurmuştur. Savaşların yol açtığı bariz can kayıpları, yıkım ve zorlukların yanısıra, siyasi ve sosyal düzeyde de önemli etkiler meydana gelmiştir. Bu süreçte Bizans İmparatorluğu ortadan kalkmış, Papalar, Hristiyan kilisesinin de facto (fiilî) lideri haline gelmişlerdir. İtalyan’nın denizci devletleri Doğu-Batı ticaretinde Akdeniz’in hâkim aktörleri haline geldiler. Diğer yandan Balkanlar Hristiyanlaştırılmış, İber Yarımadası’ndaki Mağripli Müslümanlar Kuzey Afrika’ya geri püskürtülmüştür. 'Haçlı Seferi' zihniyeti, zamanla daha da genişletilerek, XV. ve XVI. yüzyıllarda Yeni Dünya’nın fethi için dinsel meşruiyet aracı olarak kullanılmıştır. Haçlı Seferlerinin saf maliyeti, Avrupa’daki kraliyet ailelerini güçlendirirken feodal beylerin zayıflamasına neden olmuştur. Bu dönemde, özellikle hac yolculukları sayesinde insanlar daha fazla seyahat etmeye başlamış ve Haçlı Seferleri hakkında söylenen halk hikayeleri aracılığıyla dünya görüşleri, önyargılı olsa da, bir miktar gelişmiştir.

Uzun vadede, şövalyelik idealiyle bütünleşen askerî tarikatların gelişimi dikkat çekicidir. Öyle ki bunların birçoğu günümüzde bile farklı biçimlerde varlıklarını sürdürmektedir. Bu seferler, Avrupalılar arasında ortak bir kimlik ve kültür anlayışının gelişmesine katkı sağladı ancak bu durum, Hristiyan olmayanlar, Yahudiler ve Heterodoks(aykırı) gruplara yönelik keskin bir yabancı düşmanlığını da beraberinde getirdi. Edebiyat ve sanat, hem Hristiyan hem de Müslüman taraflarında Haçlı Seferi efsanelerini sürdürerek, 21. yüzyılın sorunlarına ve çatışmalarına çoğu zaman yanlış bir şekilde uygulanacak olan karmaşık bir mit, imge ve dil ağı içinde kahramanlar ve trajediler yarattı.

Sorular & Cevaplar

Haçlı Seferleri Avrupa’yı nasıl etkiledi?

Haçlı Seferleri, Avrupa’yı şu şekilde etkiledi: Bu savaşlara büyük servetler yatırıldı ve yönetici sınıfın önemli bir kısmı bu seferlerde hayatını kaybetti. Askerî tarikatlar kuruldu. Papalar, Hristiyan Kilisesi’nin liderleri hâline geldiler. İtalyan denizci şehir devletleri güç kazandı. Balkanlar Hristiyanlaştırıldı ve İber Yarımadası’nda Mağripli Müslümanlar Kuzey Afrika’ya geri püskürtüldü.

Haçlı Seferleri’nin üç temel nedeni neydi?

Haçlı Seferleri’nin üç temel nedeni vardı: Bizans imparatorları, Avrupa'dan askerî yardım talep ediyordu; papalar, daha fazla güç ve itibar kazanmak istiyordu; Hristiyanlar ise Kudüs’ü Müslümanların kontrolünden geri almak ve Hristiyanlık açısından kutsal kabul edilen diğer bölgeleri korumak arzusundaydı.

Haçlı Seferlerinin başladığını kim ilan etti?

Haçlı Seferlerinin başlangıcı Papa II. Urban tarafından ilan edilmiştir.

Çevirmen Hakkında

Kerem Artun
Tarihçi ve Öğretmen, daima öğrenen. Okumaya ve yazmaya ilgili, bakış açısını geliştirmek için farklı diller üzerine becerileri geliştirmeyi amaçlamaktadır. Alanı olan Yeni Çağ ve Yakın Çağ üzerine okumalarına devam etmektedir.

Yazar Hakkında

Mark Cartwright
Mark, tam zamanlı bir yazar, araştırmacı, tarihçi ve editördür. Özel ilgi alanları arasında sanat, mimari ve bütün medeniyetlerin paylaştıkları düşünceleri keşfetmek yer alır. Siyaset Felsefesi alanında Yüksek Lisanas derecesini almış ve WHE Yayıncılık Direktörüdür.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Cartwright, M. (2018, Ekim 12). Haçlı Seferleri [Crusades]. (K. Artun, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-15951/hacli-seferleri/

Chicago Formatı

Cartwright, Mark. "Haçlı Seferleri." tarafından çevrildi Kerem Artun. World History Encyclopedia. Son güncelleme Ekim 12, 2018. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-15951/hacli-seferleri/.

MLA Formatı

Cartwright, Mark. "Haçlı Seferleri." tarafından çevrildi Kerem Artun. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 12 Eki 2018, https://www.worldhistory.org/Crusades/. İnternet. 30 Tem 2025.

Reklamları Kaldır