Mısır'ın Orta Krallık Dönemi

Tanım

Joshua J. Mark
tarafından yazıldı, Burak Yildiz tarafından çevrildi
04 Ekim 2016 tarihinde yayınlandı
X
translations icon
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca, Yunanca, Farsça, İspanyolca
Statue of Amenemhat III (by Osama Shukir Muhammed Amin, Copyright)
III. Amenemhat Heykeli
Osama Shukir Muhammed Amin (Copyright)

Orta Krallık (M.Ö. 2040-1782), Antik Mısır'ın en parlak sanat ve edebiyat eserlerinin ortaya çıktığı Klasik Çağı olarak kabul edilmektedir. Akademisyenler Orta Krallık'ın hangi hanedanlardan oluştuğu hususunda ikiye bölünmüştür; bazılarına göre 11. yüzyılın son yarısından 12. yüzyıla, bazılarına göre 12. yüzyıldan 14. yüzyıla, hatta bazılarına göre ise 12. ve 13. yüzyıllara tekabül etmektedir.

12. Hanedan, çoğunlukla sanat ve mimari alanındaki muazzam gelişmeler nedeniyle başlangıç noktası olarak gösterilmektedir; ancak söz konusu bu durum yalnızca 11. Hanedan'ın (XI. Hanedan olarak belirtilmiştir) ülkeye kazandırdığı istikrardan ötürü yaşanmıştır. Bu durumda Orta Krallık Dönemi açısından en yaygın kabul edilen tarihler M.Ö. 2040-1782 yılları olup, söz konusu dönem 11. Hanedanlığın ikinci yarısından 13. Hanedanlığın ortalarına kadar olan dönemi kapsamaktadır.

Reklamları Kaldır
Advertisement

13. Hanedan (XIII. Hanedan olarak belirtilmiştir) hiçbir zaman 12. Hanedan kadar kuvvetli ya da istikrarlı olmamış ve Hiksoslar (Mısır dilinde heqa khasewet, "Yabancı Krallar"; Yunanca Ὑκσώς,Ὑξώς, Arapça لملوك الرعاة, çoban krallar) adıyla bilinen göçmen bir halkın Aşağı Mısır'da (Arapça: الدلتا al-Diltā) güç elde etmesine imkân tanımıştır. 13. Hanedan'ın otoritesini sarsabilecek kadar güç kazanan bu halk, Mısır'ın İkinci Ara Dönemi (M.Ö. 1782-c.1570) diye bilinen dönemi başlatmıştır. Orta Krallık'la alakalı yapılan tahminlerin tamamına bakıldığında, 12. Hanedanlık Dönemi'nde kültür bakımından en parlak dönemine ulaşmış ve bu dönemde gerçekleştirilen reformlar Mısır tarihinde geri kalan tüm dönemleri derinden etkilemiştir.

'Orta Krallık' ve 'İkinci Ara Dönem' gibi tanımlar, 19. yüzyıl Mısıroloji uzmanlarının ülkenin köklü geçmişine yönelik çözüm üretme çabaları sonucunda ortaya çıkmıştır. Antik Mısırlılar tarih dönemleri içinde bu tür tanımlamalar kullanmamışlardır. Güçlü bir merkezî hükümet yönetiminde ülkenin birleştiği dönemlere 'krallıklar' denilirken, bölünme ya da uzun vadeli politik yahut toplumsal huzursuzluğun yaşandığı dönemlere 'ara dönemler' denilmektedir. Bu dönemlerden her biri, aralarında Orta Krallık da olmak üzere, kendine mahsus tanımlayıcı niteliklere sahip olmakla birlikte, akademisyenler söz konusu bu dönemin herhangi bir merkezî imgeye ya da başarıya bağdaştırılmasının nispeten daha zahmetli olduğunu ileri sürmektedir. Bu konuda Mark van de Mieroop şu yorumu yapmaktadır::

Reklamları Kaldır
Advertisement

Her ne kadar hem günümüzün 'Orta Krallık' terimi hem de [bu terimin] antik dönemdeki kullanımı bu dönemin Eski ve Yeni Krallıklarla paralellik gösterdiğini akla getirse de, Orta Krallığı tanımlamak pek çok açıdan öteki dönemlere nazaran oldukça güçtür. Basite indirgeyecek olursak, Eski Krallığın tanımlayıcı niteliği olan piramitlere ve Yeni Krallık açısından bakıldığında imparatorluğa odaklanabiliriz; oysa Orta Krallığı buna benzer tek bir nitelikle ifade etmek mümkün değildir. Bu bir değişim süreciydi. (97)

Ne var ki, bu değişim sürecinin ortaya koyduğu fiziki delillerin belirleyici bir niteliğe dönüştüğü de tartışılabilir. Orta Krallığın edebiyatı ve sanatı kendisinden öncekilere hiç benzemez ve kendisinden sonrakileri de derinden etkilemiştir. Her ne kadar Orta Krallık Mısır'ın geçmiş dönemlerinde görülen büyük piramitlere ya da ileride görülecek olan büyük güç kaynaklarına henüz sahip olmasa da, günümüzde kabul edildiği şekliyle o dönemin Mısır kültürünün belirlenmesine sağladığı katkı büyük olmuştur.

Birinci Ara Dönemin Etkisi

Orta Krallık, merkezî hükümetin hemen hemen yok denecek kadar azaldığı ve bölge idarecilerinin (nomarklar) doğrudan kendi bölgelerini (nomlar) yönettiği Birinci Ara Dönem'in (M.Ö. 2181-2040) akabinde, Aşağı Mısır'da bulunan Herakleopolis (Yunanca: Ἡρακλεόπολις) ve Yukarı Mısır'da bulunan Thebes ya da Teb (Yunanca: Θῆβαι) olmak suretiyle ufak taşra kentlerinden oluşan iki krallığın geliştiği ve ülkenin üstün hâkimiyeti konusunda birbirleriyle mücadele ettikleri bir dönemde ortaya çıkmıştır.

Reklamları Kaldır
Advertisement

Prens II. Mentuhotep (M.Ö. yaklaşık 2061-2010) döneminde Herakleopolis yöneticileri yenilgiye uğratılmış ve Teb Mısır'ın başkenti olmuştur. Mısır'da Erken Hanedanlık Dönemi'nin (yaklaşık M.Ö. 3150-2613) başlangıçta ülkeyi bir araya getiren ilk kralına atfen Mentuhotep (Eski Mısırca: Mn-ṯw-ḥtp, anlamı "Memnun olmuş Mentu") "ikinci Menes" (Mısırca: Meni) diye anılmıştır.

Mentuhotep II Head
II. Mentuhotep'in Başı
Mark Cartwright (CC BY-NC-SA)

Her ne kadar Orta Krallık hükümdarları Mısır'ın Eski Krallığı'nı kendilerine örnek almaya çalışmış ve akademisyenler geleneksel çerçevede Orta Krallığı eskiye geri dönüş şeklinde yorumlamış olsalar da, bu dönemin politik ve toplumsal yapılanması birbirinden epey farklı olmuştur. Birinci Ara Dönem, Mısır'ın bölgelerine, son derecede kuvvetli bir merkeziyetçi hükümetin bulunduğu Eski Krallık yapısında bulunmayan bir refah ve özgürlük düzeyini kazandırmıştı ve bu dönem II. Mentuhotep'in ülkeyi bir araya getirmesiyle sona erdiğinde, kültürde yaşanan söz konusu değişiklikler varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Her ne kadar kral yine Mısır'ın tamamının hükümdarı olsa da, kendisine tabi olan görevliler çoğu zaman birer küçük kral gibi yaşayıp davranmış ve toplum içerisinde yükselme konusunda önceden mevcut bulunmayan bir kolaylık sağlanmıştır.

Birinci Ara Dönem'deki söz konusu bu değişiklikler en net şekilde Orta Krallığa 'Klasik Çağ' adını veren 12. Hanedan'ın sanat ve edebiyat alanında görülmüştür. Ülkedeki pek çok farklı bölgeden gelen etkilerin 12. Hanedanlık Dönemi'ne özgü mimari yapılarda, yazıtlarda, rölyeflerde (kabartmalarda) ve mezar taşlarında açıkça görülmesi, bu dönemde bölgesel etkilere hoşgörüyle yaklaşıldığını ve buna saygı gösterildiğini ve sanatsal ifadenin giderek artan bir akışkanlığa büründüğünü ortaya koymaktadır. Eski Krallık dönemine özgü yapıtlar kraliyet mensupları aracılığıyla yaptırılıp denetim altında tutulurken, görünüm ve üslup açısından tek tiptir; oysa Orta Krallık dönemine ait olanlar çok daha farklı bir görünüm sergilemektedir. Birinci Ara Dönem adıyla bilinen geçiş dönemi olmasaydı, söz konusu bu değişikliklerin hiçbiri gerçekleşemezdi.

Reklamları Kaldır
Advertisement

Birinci Ara Dönem & Teb'in Yükselişi

Eski Krallık'ın 6. Hanedanlığı (VI. Hanedanlık olarak belirtilmiştir) müteakip çöküşünün ardından artık Mısır'da güçlü bir merkezî hükümet bulunmamaktaydı. Bunun nedeni kısmen, Gize'deki piramitlerin inşasını gerçekleştiren Dördüncü Hanedanlığın krallarının yaptırdığı muazzam büyüklükteki yapıtlardır. Kral Sneferu, (ayrıca Snefru ya da Snofru olarak okunur) Dördüncü Hanedanlığın ilk hükümdarı, kaynakları ve insan gücünün mezar kompleksleri inşasına yönlendirilmesiyle birlikte piramitlerin yapımını başlatmış ve bir paradigma kurmuştur. Ardından gelen halefleri Khufu (ya da Keops), Kefren ve Mikerinos (Gize piramitlerini inşa ettirenler) Sneferu'nun yolundan gitmişlerdir; ne var ki Kefren'in piramidi Khufu'nun Büyük Piramidi'nden ya da Mikerinos'un piramidi Kefren'inkinden daha küçük ve kompleksi daha az gösterişlidir. Söz konusu bu projeler kapsamında gereken muazzam kaynaklar Eski Krallık devam ettikçe tükenmeye yüz tutmuştur.

ORTA KRALLIĞA 'KLASİK ÇAĞ' SIFATINI KAZANDIRAN 12. HANEDAN DÖNEMİ SANAT & EDEBİYAT ALANINDA BİRİNCİ ARA DÖNEM'DEN İTİBAREN GERÇEKLEŞEN POLİTİK VE TOPLUMSAL DEĞİŞİMLERİN ETKİSİ EN NET HâlİYLE GÖRÜLMEKTEDİR.

O dönemde yalnız piramit komplekslerini inşa etmenin ne kadara mal olacağı değil, aynı zamanda bunların bakımının nasıl yapılacağı meselesiydi. Bunların bakımı komplekslerdeki rahiplere ve kraliyet hazinesinden para alan bölgedeki yerel yetkiliye, yani nomark'a bırakılmıştı. Memfis'teki başkentten bölgeye daha fazla miktarda gelir aktarıldıkça, bu yerler tabii yoldan refah seviyesini artırmış ve Güneş Tanrısı Ra'nın kültünün popülerliğinin yükselmesiyle birlikte rahipler de giderek artan bir servete ve güce kavuşmuşlardır. Söz konusu bu durum, dönemdeki başka faktörlerle de birleşince Eski Krallığın çöküşüne zemin hazırlamıştır.

Memfis'i gözetmeksizin artık bulundukları bölgeleri denetleme yetkisine erişen bu nomarklar, Birinci Ara Dönem esnasında esasen yaşadıkları yerlerin kralları konumuna gelmişlerdir. Hâlâ eski başkentte hükmetmeye çabalayan krallara danışmaksızın kanunlar çıkarıp yürürlüğe koyuyorlar ve kendilerinden vergi alıyorlardı. Söz konusu bu dönemde Mısır'ın farklı bölgelerindeki çeşitliliğin izlerini, her bir yerleşim yerinin kendine özgü yapısını yansıtan sanat ve mimaride bulmak mümkündür.

Reklamları Kaldır
Advertisement

Bu dönemde Teb antik kenti, diğer kentlerden daha fazla prestije sahip olmayıp Nil kıyısında yer alan küçük bir kent konumundaydı. Her ne kadar Memfis kralları başkentlerini Herakleopolis'e taşımış olsalar da, belki de bu yerde yaşayan kalabalık nüfus üzerinde giderek artan bir hâkimiyet kurma çabasıyla, eski kentteki kadar etkisiz kalmışlardır. M.Ö. 2125 civarında Intef adında bir Teb nomarkı (Eski Mısır'da eyalet yöneticisi) Herakleopolis'in otoritesini sarsmış ve Teb kentini Herakleopolis'e karşı bir rekabet konumuna getiren bir ayaklanma başlatmıştır. İntef'in ardından gelen halefleri, Teb'in gücü ve zenginlik düzeyi yükseldikçe her biri giderek artan bir şekilde toprak kazanmıştır. II. Mentuhotep'nin yükselişi ve Herakleopolis'in mağlubiyetiyle Teb'te, artık Mısır'ın başkenti oluncaya kadar yeni ve muazzam büyüklükteki mezarlar ve daha ihtişamlı saraylar inşa edilmiştir.

II. Mentuhotep & 11. Hanedanlık Dönemi

Her ne kadar II. Mentuhotep Mısır'ı bir araya getiren ve Orta Krallık Dönemi'ni başlatan 'ikinci Menes' olsa da, bu birleşmenin temelleri I. İntef önderliğinde atılmış ve onun ardından gelenler sayesinde bu süreç netlik kazanmıştır. I. Mentuhotep (M.Ö. 2115 civarı) I. İntef'in yolundan giderek Teb'in civarındaki nomları (Eski Mısır dili: sepat) (Antik Yunanca: Νομός, “yöre” ya da Eski Mısır'da ''kent devleti'') ele geçirmiş, bu sayede kentin itibarını ve gücünü büyük ölçüde artırmıştır. Ardından gelen halefleri onun politikalarına sadık kaldılar, ancak II. Wahankh Intef (yaklaşık M.Ö. 2112-2063) birleşmeye dönük atılan en önemli adımlardan birini gerçekleştirerek Abidos (Yunanca : Ἄβυδος; Eski Mısır dilindeki adı olan ''Abdju'' adından gelmiştir ve "kutsal emanetlerin veya sembollerin tepesi" anlamına gelir) kentini ele geçirip kendisine 'Yukarı ve Aşağı Mısır'ın Kralı' unvanını vermiştir. II. Wahankh Intef, adaletli bir hükümdarlık sergileyerek ve Herakleopolis'e karşı askeri seferlere komuta ederek Teb kentinin konumunu iyice güçlendirmiş ve bu durum da Memphite kralının kendi bölgesindeki hâkimiyetini sarsmıştır.

II. Mentuhotep bu ilk başarıların üstüne inşa ederek nihayet Herakleopolis'i bozguna uğratmış ve bunun akabinde eski krallara sadakatini sürdüren nomları (kent devletleri) cezalandırıp Teb antik kentini yüceltenleri mükâfatlandırmıştır. Bu birleşmenin gerçekleşmesinin ardından II. Mentuhotep dikkatini yönetime, askeri kahramanlıklara ve yapı işlerine çevirmiştir. Bu konuda Margaret Bunson şöyle yazıyor:

Herakleopolis'in II. Mentuhotep'in hakimiyetine geçmesiyle birlikte başlayan dönem, Mısır'da büyük ölçüde sanat alanında kazanımların elde edildiği ve istikrar ortamının sağlandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde kurulan kuvvetli bir hükümet, pek çok yaratıcılığın hayata geçirildiği bir atmosferi desteklemiştir. Söz konusu bu dönemin en büyük anıtı Teb'de, Nil'in batı kıyısında, Deir el-Bahari ya da Deir el-Bahri (Kelimenin tam anlamı, "Kuzey Manastırı") denilen bir yerde bulunuyordu. II. Mentuhotep bu mekâna, 18. Hanedanlık Dönemi boyunca mimarları derinden etkileyecek olan muazzam büyüklükte morg tapınak ve mezarlar kompleksini inşa etmiştir. Kraliyet soyundan gelen Mentuhotep, her türlü sanatı teşvik etmiş ve bu doğrultuda askeri gücünü arkasına alarak sınırlarını genişletip yeni madencilik faaliyetleri yürütmüştür. (78)

II. Mentuhotep'in yerine geçen halefi III. Mentuhotep (yaklaşık M.Ö. 2010-1998) uyguladığı politikalara kaldığı yerden devam etmiş ve bunların etki alanını genişletmiştir. Punt Ülkesi'ne bir sefer düzenleyerek kuzeydoğu Deltası'nın sınırlarını tahkim etmiştir. Onun ardından gelen IV. Mentuhotep (M.Ö. 1997-1991) hakkında, Amenemhat (Eski Mısır dilinde: Ỉmn-m-hꜣt 'tanrıların önünde Amon' anlamına gelir) adlı vezirini taş çıkarmak üzere bir sefere göndermesi dışında pek az bilgi bulunmaktadır. Bu kişinin yedi yıllık hükümdarlığı süresince pek bir bilgiye rastlanmamıştır, ancak büyük ihtimalle seleflerinin uyguladığı politikaları başarıyla sürdürmüştür; zira Amenemhat IV. Mentuhotep'in yerine tahta geçtiğinde ülkedeki durum iyiye doğru evrilmektedir.

12. Hanedanlık Dönemi Başlıyor

Mısır'da Orta Krallık Dönemi'nin asıl anlamda 12. Hanedanlık ile birlikte başladığını ileri süren araştırmacılar, bu iddialarını I. Amenemhat'ın (yaklaşık M.Ö. 1991-1962) hüküm sürdüğü döneme ve onun kurduğu hanedanlığın yarattığı kültür üzerine temellendirmektedir. Bu hanedan ailesi önümüzdeki 200 yıl boyunca Mısır'ı güçlü, birlik içindeki bir ülke halinde yönetecek ve komşularla ciddi bir etkileşime girecektir.

Amenemhat, IV. Mentuhotep'in vezirliğini yaparken ve kralın tasarladığı proje kapsamında taş ocağı işletmek üzere bir keşif gezisine gönderildiğinde, başından geçen hayret verici olaylarla dolu bir yazıt yapılmasını istemiştir. Öncelikle, kral lahdinin kapağında kullanılmak üzere seçilmiş olan taşın üstünde bir ceylan doğum yapmış, bu da taşın bereket ve yaşamla kutsanarak isabetli şekilde seçildiğini göstermiştir. Ardından, beklenmedik bir yağmur fırtınası kopmuş ve bu fırtına dindiğinde tüm yöreyi suya kavuşturacak kadar geniş bir kuyu ortaya çıkmıştır.

Bu yazıt ilerleyen zamanlarda tanrıların Amenemhat'ın kral olması yönünde seçtiği anlamına gelecek biçimde yorumlanmıştır, nitekim tanrıların Amenemhat'ın başkalarında pek görülmeyen mucizeleri tecrübe etmesine açıkça müsaade ettiği ifade edilmiştir. Daha sonraki Orta Krallık Dönemi eserlerinden Neferti'nin Kehaneti, I. Amenemhat'ın hükümdarlığından önce yazıldığını ileri sürerek ve bu yazıtta "güneyden gelecek", birleşmiş olan Mısır'ı yönetecek ve düşmanlarını alt edecek olan ''adaleti yerine getiren Ameny" adındaki bir kralın "kehanetinde" bulunarak bu görüşü derinleştirmektedir.

I. Amenemhat, nedeni pek net olmamakla beraber, Teb kentinden ayrılıp başkentini ve sarayını Memfis'in güneyindeki Iti-tawi (Mısır dilinde tam adı: Amenemhat-itj-tawy''İki Ülkenin Efendisi'') adlı bir kente kurar. Bu kentin bulunduğu konum net bilinmemekle beraber büyük ihtimalle Lisht ya da el-Lisht (Arapça: اللشت) yakınlarındaydı ve kayıtlarda yalnızca 'Konut' adıyla geçiyordu. Iti-tawi adının anlamı Van de Mieroop'a göre "Amenemhat İki Ülke'ye hâkim olan kişidir" ve Mısır'ın bütünlüğüne vurguda bulunmaktadır (101). Mısır'ı güç kullanarak bir araya getiren önceki hanedandan kendisini uzak tutmak ve ulusun tamamının bağımsız kralı imajını yaratmak amacıyla Amenemhat başkentini Lisht'e taşımış olabilir.

Lisht, eski başkent olan Herakleopolis'e ve bereketli El Feyyum ya da Fayyum (Arapça: الفيوم; Kıptice: Phiom, Peiom) bölgesine yakın olduğundan, kralın sarayını bu yere nakletmek, söz konusu bu hanedanın yalnız Teb halkına değil, tüm Mısır halkına hitap eden bir hanedanlık olduğunu gösterecektir. Hükümdarlığının son dönemlerinde saray çevresinde ciddi bir huzursuzluğun baş gösterdiği anlaşılmaktadır ve elde edilen deliller kralın bir suikast sonucu öldürüldüğünü göstermektedir. Onun ölümünün ve ardından gelen veraset sürecinin perde arkasını ise meşhur Mısır edebi eseri Sinuhe'nin Hikâyesi (Sanehat diye de geçer) aralamaktadır.

Orta Krallık'ın Klasik Çağı

I. Amenemhat'ın yerine gelen halefi olan I. Senusret (yaklaşık M.Ö. 1971-1926) ülkenin altyapısını iyileştirmiş ve Eski Krallık Dönemi'ni şekillendiren ve aralarında Karnak'taki (Arapça: الكرنك, Antik Mısır dilinde: Ipet Sut) büyük tapınak kompleksinin inşasına öncülük eden Amon Tapınağı'nın da yer aldığı, kralın gücünü yansıtan türden görkemli yapı projelerini uygulamaya koymuştur. I. Amenemhat, gücü yalnızca ailedeki en güvenilir kişilere verme ve yerel nomarkların (eyalet yöneticisi) ile rahiplerin yetkilerini sınırlandırma bakımından II. Wahankh Intef ve II. Mentuhotep'i örnek almıştır.

Eyalet yöneticilerinin (nomarklar) gücünü sınırlandırma yöntemlerinden biri de ilk düzenli ordunun kurulmasıydı. Mısır ordusu 12. Hanedanlık Dönemi'nden önce nomarkların yetiştirdiği ve kralın yanına gönderdiği askere alınanlardan oluşuyordu. I. Amenemhat orduda reform gerçekleştirerek doğrudan kralın denetimine geçmesini sağlayarak kralın gücünü artırmıştı.

I. Senusret de aynı politikayı uygulayarak tahtın zenginleşmesine, güç kazanmasına ve istikrarlı bir merkezi hükümetin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 12. Hanedanlık Dönemi'nin etkin bürokrasisi, Eski Krallık Dönemi'nden farklı olarak, servetin kral üzerinde toplanmasını sağlamış, öte yandan her bir bölgenin aşırı derecede büyümesine ve güçlenmesine müsaade etmemiştir. Her ne kadar kral tüm Mısır'ı yönetse de, her bir yetkili gösterdiği sadakat karşılığında ayrı ayrı mükâfata layık görülüyordu. Bu konu üzerine Van de Mieroop şöyle açıklıyor:

Mısır'ın dört bir yanında yaşayan yerel değerli şahsiyetler, üzerinde kendi başarılarından bahseden biyografilerin yer aldığı steller (dikili taşlar) dikerek özel statülerini ilan etmişlerdir ve pek çok açıdan bu dönem, bir önceki dönemle kıyaslandığında kültürel açıdan aynı çeşitliliğe tanık olmaktadır. (101)

Bölge yetkilileri ve kraliyet arasında yaşanan gerginliğin olmayışı, projelerin inşasında, sınırların genişletilmesinde, ülke topraklarının savunulmasında, tarım üretiminde, kentlerin ve yolların yenilenmesinde, sanat ve edebiyat alanında büyük başarı elde edilmesine imkân tanımıştır. Yaşanan bu ilerlemelerin tümü Mısır'ı o dönemde dünyanın en zengin ve istikrarlı ülkelerinden biri konumuna taşımıştır. Margaret Bunson şöyle diyor:

Mısır'ın 12. Hanedan Dönemi kralları Suriye ve Filistin'e akınlarda bulunmuş ve müstahkem (takviye edilmiş) mevziler kurmak üzere Nil'in Üçüncü Akanakları'na kadar ilerlemişlerdir. Kıyıya ulaşan kara yolunu ve Wadi Tumilat ile Acı Göller'den geçen yolu kullanarak Kızıldeniz'e seferler düzenlemişlerdir. Bu krallar aynı zamanda ulusal ekonomiyi harekete geçirmek amacıyla Fayyum'daki bereketli toprakları verimli hale getirmek üzere büyük sulama ve hidrolik projeleri başlatmışlar. Söz konusu bu sulama sistemlerinin sağladığı tarım arazileri Mısır'daki yaşamı yeniden hayata döndürmüştür. (78-79)

I. Senusret bu politikalarına Fayyum'un merkezinde bulunan gölü su kanalları aracılığıyla kurutmakla başladı. Böylelikle hem gölün dibindeki verimli topraklar tarıma elverişli hale geldi hem de daha fazla insanın suya daha kolay ulaşması sağlandı. Üzerinde dönemin tüm nomlarını barındırdığı gerekçesiyle arkeologlar ve akademisyenler açısından önem taşıyan bir yapı olan White Şapel'den sorumlu kişidir.

White Şapel yok edilmiş ve Karnak Tapınağı'nda kullanılmak üzere geri dönüştürülmüştür, ancak M.S. 1927-1930 yılları arasında restore edilmiştir ve günümüzde hâlen görülebilmektedir. Her ne kadar başkent Teb'den ayrılmış olsa da kent bakımsız kalmamış, başta büyük Karnak Tapınağı olmak üzere tapınakların inşası Orta Krallık Dönemi boyunca ve Yeni Krallık Dönemi'nde de aralıksız devam etmiştir.

White Chapel
White Şapeli
Hannah Pethen (CC BY-SA)

Orta Krallık Dönem'inde Sanat

Her ne kadar sanatsal anlatım hâlâ kralın ya da tanrıların yüceltilmesi amacıyla kullanılsa da, Orta Krallık Dönemi'nde yeni konulara yer verilmiştir. Üstünkörü bir inceleme bile Eski Krallık metinlerinin büyük ölçüde anıtlar üzerindeki yazıtlar, piramit metinleri, teolojik eserler gibi türlerden oluştuğunu ortaya koymaktadır. Her ne kadar bu tür yazıtlara günümüzde de rastlansa da, Orta Krallık'ta yalnız kralları ya da tanrıları değil, aynı zamanda halk tabakasının yaşamını ve insan tecrübesini de kapsayan hakiki bir yazın gelişmiştir. The Lay of the Harper gibi eserler, Bir Adam ve Ba'sı (onun ruhu) Arasındaki Münakaşa gibi ölüm sonrası yaşamın var olup olmadığını sorgulamaktadır. Batık Denizcinin Hikâyesi ve Sinuhe'nin Hikâyesi gibi en iyi tanınan ve en sevilen nesir (düzyazı) eserler de bu döneme dayanmaktadır.

Tale of Sinuhe (Berlin 10499)
Sinuhe'nin Hikâyesi (Berlin 10499)
L. Baylis (Copyright)

Heykel ve resim de çoğunlukla gündelik yaşama ve yaygın çevre unsurlarına yoğunlaşmaktadır. Bu dönemde akarsu ve kır manzaraları, insanların balık tutarken ya da yürüyüş yaparken tasvir edildiği resimlere sıklıkla rastlanmaktadır. Gündelik yaşamın ve yapılan faaliyetlerin tasvirleri mezarlarda yer alıyordu, böylece ruhun yeryüzünde arkasında bıraktığı yaşamı hatırlaması ve öbür dünyadaki cenneti, geride bıraktıklarının aynadaki yansıması olan Sazlık Alanlar'a (Aaru) ulaşması amaçlanıyordu. Heykeller giderek gerçeğe benzemeye başlamış, net ve hayata yakın eserler ortaya çıkarmak amacıyla yeni teknikler geliştirilmiştir.

Teb antik kentindeki II. Mentuhotep'in muazzam morg ve mezar kompleksini örnek alan tapınak inşası, yapı ile çevresindeki tabiat manzarası arasındaki kusursuz ilişkiyi yaratmaya çalışmış ve bunun neticesinde 12. Hanedanlık Dönemi'nde inşa edilen hemen hemen her tapınak aşağı yukarı II. Mentuhotep'inkini yansıtmıştır. 12. Hanedanlığın krallarının böyle bir anlatımı cesaretlendirmesi ve yerli nomarklarla olan samimi ilişkileri sayesinde 12. Hanedanlık Dönemi Mısır tarihinin en büyük dönemlerinden biri olmuştur.

Kral & Nomarklar

I. Senusret'in yerine II. Amenemhat ( M.Ö. 1929-1895 civarı) geçmiştir ve onunla birlikte hükmetmiş olabilir. Orta Krallık Dönemi'nin belirgin bir unsuru, kralın seçtiği halefi olan genç bir erkeğin (çoğunlukla bir erkek evlat) konumunu öğrenip iktidarın pürüzsüz bir geçiş yapmasını sağlamak amacıyla kralla beraber ülkeyi yönetmesini kapsayan ortak naiplik (kral vekilliği) uygulaması olmuştur. Her ne kadar II. Amenemhat ve onun halefi II. Senusret (yaklaşık M.Ö. 1897-1878) gibi bazı durumlarda kuşku söz konusu olsa da, akademisyenler bu uygulamaya fiilen uyulup uyulmadığı konusunda fikir ayrılığına düşmüşlerdir. Ortak naiplik uygulaması, iki hükümdar adına resmî kartuşlarda yer alan ikili tarihlerden anlaşılmaktadır, ancak bunların ne anlama geldiği net değildir.

II. Amenemhat'ın hükümdarlık dönemi konusunda pek az bilgi olsa da, II. Senusret bölgesel nomarklarla kurduğu iyi ilişkilerle ve ülkenin refah düzeyini yükseltmesiyle tanınmaktadır. İlginç olan, bilhassa II. Senusret'in hükümdarlığı döneminde, tıpkı Eski Krallığın son dönemlerinde olduğu gibi yerel yetkililerin refaha kavuşması ve bu durumun kraliyet nezdinde daha önceden olduğu gibi sorunlara teşkil etmemesidir. Van de Mieroop şunları belirtiyor:

12. Hanedanlık Dönemi'nin Itj-tawi kralları son derece güçlü kişilerdi, ne var ki refah ve toplumsal itibar bakımından tek başlarına değillerdi. Uzun bir süre boyunca Orta Krallık Dönemi'nde, Birinci Ara Dönem'de az çok bağımsız olan eyaletteki seçkin kişiler, bir kral ülkenin tamamını yönettiği bir düzen içinde de olsa yerel yetkilerini korumuşlardır. (103)

Bu yerel yetkililer, krallarına son derece bağlı olup, bu durum Beni Hassan'daki gibi mezarların üzerine oyulmuş yaşam öykülerinden de anlaşılabilmektedir (her ne kadar bunlar büyük ihtimalle idealize edilmiş olsalar da). Bu mezarlar, sahiplerinin ne kadar varlıklı olduklarını kanıtlayan geniş ve özenli bir mimariye sahiptir ve hepsi de kraliyet mensuplarına değil, nomarklara ya da diğer bölgesel yöneticilere mahsustur.

III. Senusret & Mısır'ın Altın Çağı

II. Senusret'in yerine geçen III. Senusret (yaklaşık M.Ö. 1878-1860) döneminin gördüğü en kudretli kraldır ve yaşadığı dönemde öylesine müreffeh bir hükümdarlık sürmüştür ki bu yüzden tanrısal bir konuma getirilmiştir. III. Senusret, Herodot'a göre Mısır'ın büyük firavunu olan ve Avrupa'ya seferler düzenleyip koloniler kuran, Diodorus Siculus'a göre ise bilinen dünyanın tamamını fetheden Sesostris efsanesinin modeli kabul edilmektedir. III. Senusret Sesostris adına gösterilebilecek en iyi adaydır; zira onun hükümdarlığı Nübye'ye (Nübyece: Nobīn; Arapça: النُوبَة, an-Nūba) doğru gerçekleşen askeri ilerleme ve Mısır'ın artan serveti ve gücü ile göze çarpmaktadır.

III. Senusret'in hükümdarlığı esnasında nomarkların saygınlığı giderek azalırken, bu konumun kraliyet yönetimi kapsamına girdiği düşüncesiyle unvan resmî kayıtlardan kaybolmuştur. Söz konusu bu yorum, merkezî hükümetin kontrolünde büyüyen bölgelerin kurulmasıyla desteklenmektedir. Ne var ki, yukarıda bahsi geçen Beni Hassan'daki mezarların da kanıtladığı üzere, bu konumu elinde tutan münferit ailelerin statülerini kaybetmedikleri anlaşılmaktadır. Üzerinde yazıt bulunan pek çok yaşam öyküsü, kendini krala adamış bir kraliyet yöneticisi hâline gelen eski bir nomarkın hikâyesini konu almaktadır.

III. Senusret savaşçı-kralın somut örneğiydi ve Mısır'ın kültürel değeri olan askerî beceriyi ve belirleyici eylemi yansıtıyordu. Ordunun başındayken mağlup edilemez olduğu kabul ediliyordu. Nübye'ye yönelik gerçekleştirdiği seferler sayesinde hem Mısır'ın sınırlarını genişletti hem de sınır boyunca inşa ettirdiği tahkimatlar (istihkâmlar) ticarete canlılık kazandırdı. Aynı zamanda Filistin'e bir sefer düzenlemiş ve bunun akabinde bu bölgeyle arasındaki ticari ilişkileri artırmıştır.

Head of Senusret III
III. Senusret'in Başı
Osama Shukir Muhammed Amin (Copyright)

Her ne kadar Orta Krallık Dönemi istikrar içinde yaşanan parlak bir refah dönemi olsa da, dönemin edebi metinlerinde ve öteki yazıtlarında hâlâ belirsizliğe yönelik delillere rastlanmaktadır. Örneğin, daha önceden sözü edilen Lay of the Harper ölüm sonrası yaşamın varlığına dair sorgulamalarda bulunmakta ve bu konuda daha varoluşsal bir bakış açısını teşvik etmektedir. Üzerinde düşmanları ortadan kaldırmak maksadıyla büyülerin yazılı olduğu nesneler barındıran İnfaz Metinleri, Orta Krallık Dönemi'nde Mısır tarihinin diğer dönemlerine nazaran sayıca oldukça fazladır. Mısırlıların inanışına göre sempatik büyü sayesinde bir dostu göklere çıkarabilir ya da bir düşmana karşı bu kişiyi sembolize eden bir nesneyle çalışarak onu ortadan kaldırabilirlerdi.

İnfaz Metinleri, bazen üzerinde kişinin düşmanlarının adlarının yazılı bulunduğu kil nesneler, bazen de heykellerden oluşurdu ve kişi bu nesneyi paramparça etmeden önce bir mısra okunurdu. Bu parça ortadan kaldırıldığında kişinin düşmanları da aynı şekilde yok olurdu. Her ne kadar III. Senusret'in düzenlediği seferler ve kazandığı askeri zaferler Mısırlılara emniyet sağlamış olsa da, bu dönemde bulunan nesnelerin sayısı, Mısır'ın giderek artan oranda güvenliğe ve refaha kavuştuğuna, halkın da korkularının büyüdüğüne delâlet etmektedir. Bu durum, Yeni Krallık Dönemi edebiyatının gerçekçiliği, insanların gündelik yaşamları rahatladıkça ve eskisine nazaran kaybedebilecekleri pek çok nedenleri olduğunu gördükçe, idealize edilmiş bir öbür dünyadan öte, günümüzle artan endişelerini yansıttığı yönünde yorumlanabilir.

Söz konusu bu tür korkunun bir örneği, bir kâtibin altın çağın kayboluşundan ve günümüzün içinde bulunduğu dehşet verici şartlardan dolayı duyduğu acıyı dile getirdiği Ipuwer Papirüsü'nde (Ipuwer'in Nasihatleri) yer almaktadır. Her ne kadar Ipuwer Papirüsü Birinci Ara Dönem'e ilişkin bir tarihi metin şeklinde yorumlanmış olsa da, aslen belirsizlik ve korku içinde geçen bir günümüzün karşısında, her şeyin muhteşem ötesi güzellikte göründüğü altın bir çağa duyulan hasretin yarattığı yaygın insani tecrübeyi dile getiren bir edebi eser niteliğindedir.

İpuwer Papirüsü'ndeki capcanlı tasvirler dönemin ne kadar olumsuz etkilendiğini net bir dille ifade etmektedir ki bu da eserin Birinci Ara Dönem'e atıfta bulunan bir biçimde okunmasını teşvik etmiştir; ne var ki bu eser günümüzde, Orta Krallık'ta yaşanan kaybetme korkusunun ve beklenen türde bir kaos ortamının dile getirilişi bağlamında okunursa çok daha mantıklı gelecektir. Zira yazar bu tür bir kaybedişin gerçekliğini okuyucuya yoğun bir surette yaşatabilmek amacıyla büyük çaba sarf etmektedir.

Ipuwer Papyrus
İpuwer Papirüsü (İpuwer'in Nasihatları)
Rijksmuseum van Oudheden, Leiden (CC BY)

Bu tür maddesel malların, toplumsal dengenin, hatta kişinin bildiği her şeyi kaybetme korkusu, hem Abidos kentindeki Osiris kültünün giderek yaygınlaşmasını hem de Teb'de Amon'a duyulan derin saygıyı izah edebilir. Güneş tanrısı Ra ve yaratıcı tanrı olan Atum'un daha önceki yönlerini bir araya getiren Amon, rahiplerinin (geçmişte Ra'nın rahipleri gibi) eninde sonunda Yeni Krallık dönemindeki firavunlardan daha fazla araziye ve servete kavuşacağı ve aslında eninde sonunda Yeni Krallığı alaşağı edeceği her bakımdan kudret sahibi bir tanrıydı. Başlangıçta bir bereket tanrısı olan Osiris, Ölülerin Efendisi ve Yargıcı, kişinin sonsuzluğa dek ruhunun nerede yaşayacağını kararlaştıran tanrı konumuna gelecek ve onun kültü en gözde kült hâline gelerek nihayetinde karısı İsis'inkiyle bütünleşecektir.

Söz konusu bu tanrıların ikisi de insanın dünyevi yolculuğunda huzur ve ölümden öte ebedi bir yaşam vaat ediyordu. III. Senusret, Abidos kentine, yani Osiris'in başının gömüldüğü rivayet edilen yere hususi bir ihtimam göstermiş ve buraya Osiris'in heykeline verilmek üzere çeşitli hediyelerle temsilciler göndermiştir. Bu dönemde Abidos, Mısır'ın en gözde nekropolüne (mezarlık) sahip, en sevilen kutsal hac mekânı olan varlıklı bir kente dönüştü. Osiris'e yakın bir noktaya gömülmek isteyen insanlar, hüküm zamanı gelip çattığında onu etkileyebilmek amacıyla daha iyi bir şans yakalamak istiyorlardı.

Aynı zamanda Karnak'taki Amon Tapınağı'na da devamlı surette eklemeler yapılıyordu. Bu tapınak, ilerleyen zamanlarda Amon-Ra, Mısır Tanrılarının Kralı adıyla tanınacak olan Göklerin ve Yeryüzünün Efendisi Amon'a adanmıştır. Amon, inanan kişilere yaşamları süresince kendisine devamlı göz kulak olacaklarına ve uyum içinde yaşayacaklarına ilişkin güvence veriyordu. Bu dönemin edebi ve sanat alanındaki eserlerinin gerçekçiliğini, insanın içinde bulunduğu yaşamın kesintiye uğramadan süreceğini vaat eden dinsel gelişmelerin bir aynası şeklinde görmek mümkündür.

Öbür dünyanın Osiris yönetiminde, kişinin bugünkü yaşantısının doğrudan bir aynası gibi görülmesinden ve içinde bulunulan yaşamın Amon tarafından korunmasından hareketle, değişimden korkmaya mahal yoktu, zira böyle bir durum söz konusu değildi. Yani bu anlamda ölüm kişinin yaşamındaki bir başka değişimdi, onun sonu değildi. Bu dönemdeki öbür dünya tasvirleri, tıpkı gündelik yaşamdan olağan sahnelere benzeyen gerçekçi ve capcanlı bir niteliğe bürünmüştü.

12. Hanedanlık Dönemi'nin Sona Ermesi

Söz konusu bu realizm (gerçekçilik), III. Senusret'in nasıl sanatsal açıdan tasvir edildiğine kadar uzanmaktadır. Mısır'ın önceki krallarının heykellerinde daima genç ve kuvvetli oldukları tasvir edilirken, III. Senusret'in heykellerinde gerçekçi bir hava hâkim olup, onu gerçek yaşındaki hâliyle ve hükümdarlığın getirdiği sorumluluklardan ötürü bitkin ve bitap düşmüş görünümüyle resmetmişlerdir. Bu aynı gerçekçilik, heykellerde hem ideal hem de gerçekçi bir tarzda gösterilen halefi ve oğlu III. Amenemhat'ın (yaklaşık M.Ö. 1860-1815) heykellerinde de açıkça görülmektedir. III. Amenemhat önemli askeri zaferlerle övünmese de hemen hemen babası kadar sayısız anıt yaptırmış ve Hawara sit alanındaki 'Labirent' adıyla bilinen ve Herodot'un dünyanın antik harikalarının tamamından daha etkileyici olduğunu söylediği muazzam morg ve mezar tapınaklarından bizzat sorumlu olmuştur.

Babasının politikalarını uygulamaya devam ettiren IV. Amenemhat (yaklaşık M.Ö. 1815-1807) onun ardından tahta geçti. Kendisi hem babasının inşa işlerini bitirmiş hem de pek çok imar faaliyetine ön ayak olmuştur. Hükümdarlığı dönemi boyunca defalarca askerî ve ticarî seferler düzenlenmiş ve başta Biblos olmak üzere Levant (Doğu Akdeniz) ve öteki yerlerdeki kentlerle yapılan ticaret gelişme kazanmıştır. Gerçekten uygulandığı taktirde, iktidarın sorunsuz bir geçiş süreciyle hükümdardan diğerine aktarılmasını sağlayan ortak naiplik politikası, başarıya ulaşacak bir erkek varisi olmayan IV. Amenemhat'ın döneminde başarısızlığa uğramıştır.

Ölümünün akabinde taht, hükümdarlığı konusunda pek az bilgi bulunan kız kardeşi (ya da karısı) olan Sobekneferu'ya (yaklaşık M.Ö. 1807-1802) geçmiştir. Eski Krallık'ın 6. Hanedanlığından Kraliçe Nitiqret (Nitocris) tarihi açıdan dikkate alınmazsa, Erken Hanedanlık Dönemi'nden bu yana Mısır'ı yöneten ilk kadın Sobekneferu'dur. Nitokris'in tarihi konusundaki tartışmalar onlarca yıldır sürmektedir ve henüz bir çözüme ulaşmış değildir, ne var ki aralarında Toby Wilkinson ve Barbara Watterson'ın da bulunduğu pek çok akademisyen artık onu Herodot'un yarattığı bir efsaneden ziyade gerçekten yaşamış bir kişi olarak kabul etmektedir.

Bunu bir kenara bırakacak olursak, Sobekneferu Mısır'ın ilk kadın hükümdarı olarak anılan Hatşepsut ya da Hatşepsut'tan (Mısırca: ḥꜣt-špswt "Asil Hanımların En Önde Geleni"; ya da eski dilde Hatasu) (M.Ö. 1507-1458 civarı) yüzyıllarca önce hüküm sürmüş ve tam kraliyet yetkilerine sahip bir erkek hükümdar olmuştur. Erken Hanedanlık Dönemi'nde Neithhotep ya da Neith-hotep (M.Ö. 3150 civarı) ve Merneith ya da Meryt-Neith (M.Ö. 3000 civarı) adlarında iki kadının hüküm sürdüğü düşünülse de söz konusu bu iddialar tartışmaya açıktır. Merneith yalnızca oğlu Den (Hor-Den, Dewen ve Udimu adlarıyla da bilinir) adına naiplik (krallık vekilliği) görevinde bulunmuş olabilir; hükümdar sıfatıyla şöhreti büyük ölçüde mezarının ve yazıtlarının muhteşemliğine dayanan Neithhotep ise basitçe ulu bir kralın eşi ve annesi kimliğiyle saygı görmüş olabilir.

Heykellerinin üzerinde giderek artan bir oranda kendisini yetişkin bir erkek şeklinde tasvir eden Hatşepsut'un tersine, Sobekneferu net bir ifadeyle kadın bir hükümdar şeklinde gösterilmiştir. Hawara'nın güneyinde bulunan Krokodilopolis (Koini Yunanca: Κροκοδειλόπολις) adlı kentin onarımı ya da koruyucu tanrısı Sobek'in şerefine kurulması ve 12. Hanedan'ın öteki hükümdarlarının muhteşem geleneği çerçevesinde pek çok farklı yapı inşası projesini gerçekleştirmiştir.

Sobekneferu varisi olmaksızın ölünce 12. Hanedan Dönemi sona erdi ve 13. Hanedan Dönemi I. Sobekhotep'in (yaklaşık M.Ö. 1802-1800) hükümdarlığıyla başlamış oldu. 12. Hanedanlık Orta Krallık'ın en güçlü ve en müreffeh dönemi olmuştur. Van de Mieroop'un belirttiğine göre, "12. Hanedanlığın son iki hükümdarı hariç hepsi çevrelerinde piramitler ve morg ve mezar kompleksleri yaptırarak bunları kraliyet heykelleri, kabartmalı heykeller (rölyefler) ve benzer şeylerle donatmışlardır" (102). Bu durumda 13. Hanedan hem serveti hem de politikayı devralacak, ancak bunları büyük ölçüde kullanamayacaktır.

Orta Krallık'ın Sona Ermesi

Geleneksel açıdan 13. Hanedanlık 12. Hanedanlıktan daha zayıf görülmektedir ve öyle de olmuştur, ne var ki tarihsel kayıtların bölük pörçük olmasından kaynaklanan sebeplerle gerilemeye ne zaman başladığı net olarak bilinmemektedir. I. Sobekhotep gibi belli başlı krallar hakkındaki veriler gayet sağlamdır, ancak 13. Hanedan Dönemi ilerledikçe bu bilgiler giderek azalmaktadır. Bazı kralların adı yalnız Turin Kral Papirüsü ya da Turin Kral Listesi'nde geçer, başka hiçbir yerde adı geçmez, bazıları ise yazıtlarda yer alır ama listelerde yoktur. Mısırbilimciler arasında sıklıkla başvurulan Manetho'nun kral listesinde, 13. Hanedanlık Dönemi'nde 453 yıl boyunca hüküm süren 60 kralın adı geçmektedir ki bu süre mümkün değildir ve akademisyenler bunu 153 yıllık bir hata şeklinde yorumlamaktadır (Van de Mieroop, 107). Hanedanlığın I. Sobekhotep'ten sonra 150 yıl hüküm sürdüğü yönündeki iddiası da büyük ihtimalle doğru değildir, zira Hiksoslar M.Ö. 1720 civarında Aşağı Mısır'da bir iktidar gücü olarak sağlam bir konuma yerleşmiş ve M.Ö. 1782 civarında bu bölgenin hâkimiyetini ellerine geçirmişlerdir.

Statue of Sobekhotep
Sobekhotep Heykeli
Osama Shukir Muhammed Amin (Copyright)

Görünüşe göre 13. Hanedanlık Dönemi 12. Hanedan'lık krallarının izlediği politikaları sürdürmüş ve ülkeyi bir arada tutmuştur, ancak bölük pörçük kayıtlarda belirtildiği kadarıyla onların hiçbiri önceki kralların sahip olduğu şahsi güce erişememiştir. Aşağı Mısır'da, başta Hiksoslar olmak üzere birbirinden farklı politik oluşumlar belirmeye başlamıştı ve Itj-tawi'deki başkentin bunlardan hiçbirini denetleme imkânı olmadığı görülüyordu. Bu dönemde morg ve kompleksleri, tapınakları ve stelleri (dikili taşlar) hâlâ ayakta durmaktadır ve 12. Hanedanlık Dönemi'nin etkin bürokrasisi günümüze kadar varlığını sürdürmüştür, ne var ki 12. Hanedanlık Dönemi'nde Mısır'ı kalkındıran ivme artık kaybolmuştur.

Tıpkı Eski Krallık Dönemi'nden Birinci Ara Dönem'e geçiş sürecinde olduğu gibi, Orta Krallık Dönemi'nden İkinci Ara Dönem'e geçiş süreci de çoğunlukla kaotik bir gerileme şeklinde nitelendirilmektedir. Bu nitelendirmelerden hiçbiri isabetli değildir. 13. Hanedanlık düşüşe geçmiş ve yerini daha güçlü bir iktidar almıştır. Her ne kadar ilerleyen zamanlardaki Mısır tarihleri Hiksoslar Dönemi'ni ülkenin içinde bocaladığı kara bir dönem şeklinde tasvir etse de, arkeolojik kayıtlar bunun tersini savunmaktadır. Her ne kadar yabancı olsalar da Hiksoslar Mısır'ın dinine ve kültürel değerlerine saygı duymaya devam etmiş ve ülkeye ileriki dönemlerde gelen tarihçilerinin onlara verdiğinden daha fazla faydalı olmuş gibi görünmektedir.

Hiksoslar'ın Mısır'ı yönettiği İkinci Ara Dönem, anlatıldığı kadar kaos dolu olmasa da yine de Orta Krallığın zirvesine yaklaşamamıştır. Aslında, hiyeroglif yazı ve hiyeratik yazının ortaya çıkışı gibi bazı kültürel kayıplar yaşanmıştır. İkinci Ara Dönem'de sanatsal kazanımların giderek düşük kalitede olduğuna dair deliller de mevcuttur. Akademisyenler Bob Brier ve Hoyt Hobbs Orta Krallık Dönemi konusunda şunları söylemektedir:

Bu dönemin gelişmesi esnasında Mısır dili öylesine bir zarafet düzeyine ulaşmıştır ki, bu dil sonraki zamanlarda Antik Mısır'da kullanılan güzel nesrin (düzyazı) modelini oluşturmuştur. Sanata zarif bir gerçekçilik hâkim olmuştu: Firavunların yüzleri ilk kez idealize edilmektense bakıma ve yaşlanmaya dair çizgilerle gösteriliyordu. Her ne kadar Eski Krallık'takiler kadar büyük olmasa da yapılar, benzersiz kılan bir inceliğe sahipti. Ayrıca Mısır Sudan'a, daha sonrasında tüm Orta Doğu'ya uzanacak olan ciddi askeri seferler düzenlemiştir. Mısır halkı 1000 yıl sonra bile Orta Krallık Dönemi'ni parlak bir dönem olarak hatırlamaktadır. (25)

Orta Krallık Dönemi metinlerinde belirgin görülen kaybetme korkusu, 13. Hanedanlığın dağılması ve ardından gelen yeni bir bölünme ve belirsizlik süreciyle birlikte ortaya çıkmıştır. İlerleyen zamanlarda Mısırlı yazarların Orta Krallığı kendisinden önce ve sonraki sözüm ona hukuksuzlukla mukayese ederek bir altın çağ statüsüne yükselteceklerdir. Bu dönemin, bilhassa da 12. Hanedan'ın elde ettiği kazanımlar inkâr edilemezdir ve tarihinin geriye kalan döneminde Antik Mısır kültürünün yükselmesine katkıda bulunmaya devam edecektir.

Çevirmen Hakkında

Burak Yildiz
1994 yılında Türkiye'nin güneydoğusunda, Diyarbakır'da doğdum. İstanbul'da yaşıyorum. Mütercim Tercümanlık (İngilizce) mezunuyum. TEDx platformunda 2021 yılından beri Gönüllü Çevirmenlik yapıyorum. Liseden itibaren tarihe çok ilgim var.

Yazar Hakkında

Joshua J. Mark
Serbest yazar ve yarı zamanlı olarak New York Marist College'da Felsefe bölümü öğretim üyesi olarak çalışan Joshua J. Mark; Yunanistan ve Almanya'da yaşadı ve Mısır'ı seyahat etti. Tarih, edebiyat, yazı ve felsefe sahalarında lisans seviyesinde ders vermektedir.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Mark, J. J. (2016, Ekim 04). Mısır'ın Orta Krallık Dönemi [Middle Kingdom of Egypt]. (B. Yildiz, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-15057/msrn-orta-krallk-donemi/

Chicago Formatı

Mark, Joshua J.. "Mısır'ın Orta Krallık Dönemi." tarafından çevrildi Burak Yildiz. World History Encyclopedia. Son güncelleme Ekim 04, 2016. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-15057/msrn-orta-krallk-donemi/.

MLA Formatı

Mark, Joshua J.. "Mısır'ın Orta Krallık Dönemi." tarafından çevrildi Burak Yildiz. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 04 Eki 2016. İnternet. 27 Nis 2024.