Zenobia (doğumu MS 240, ölüm taraihi bilinmiyor), Roma Tarihinin Üçüncü Yüzyıl Krizi (MS 235-284, İmparatorluk Krizi olarak da bilinir) dönemi ikinci yarısında Roma otoritesine meydan okuyan Palmira İmparatorluğu Kraliçesiydi. Bu dönemde Roma’da, ayrılıkçı bölgelerin bağımsızlıklarını kazanarak hükümet kurmasına yol açan sürekli iç savaşlar yaşanmıştı.
İmparatorluk Krizi; yaygın sosyal huzursuzluk, ekonomik istikrarsızlık ve en önemlisi imparatorluğun üç ayrı bölgeye ayrılmış olması yanıyla tarihçi yazarların dikkatini çekmiştir. Şöyle ki; Galya İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu ve Palmira İmparatorluğu. Roma merkezi yönetiminin içinde bulunduğu kaosu öyle büyük olmuştu ki, dış bölgeleri kontrol altına almaya yönelik her türlü girişim ikincil olarak kabul edilir hale gelmiş ve böylece Roma İmparatorluğu; başında Kraliçe Zenobia’nın bulunduğu Palmira da dâhil olmak üzere, bir süre üç ayrı siyasi yapıya ayrılmıştı.
Yaygın iddiaların aksine, Kraliçe Zenobia hiçbir zaman Roma İmparatorluğuna karşı isyana öncülük etmemiş, muhtemelen zincirlenmiş halde Roma sokaklarında dolaştırılmamış ve neredeyse kesinlik derecesinde bilgi; İmparator Aurelian (MS 270-275) döneminde idam da edilmemiştir. Kraliçe Zenobia’nın hayat hikâyesi ve hükümdarlığı hakkındaki eski kaynaklar tarihçi Zosimus (MS 490) çalışmaları, Historia Augusta (MS 4.yüzyıl) Roma koleksiyonu, tarihçi Zonaras (MS 12.yüzyıl) eserleri ve anlatısından sonra Adi İbn Zeyd’in (MS 6.yüzyıl) hikâye etme çalışması yeralan tarihçi Al-Tabari (MS 839-923) eserleri olmaktadır. Kraliçe Zenobia anlatısı aynı zamanda Yahudi kanunları, tören kuralları ve efsanelerinin bulunduğu Talmud’da yer almış ve başka yazarların çalışmalarına da konu olmuştur.
Bütün bu kaynaklar Palmira Kraliçesi Zenobia’nın, kimi zaman Roma İmparatorluğu otoritesine meydan okuduğunu iddia etse de, bu kaynaklardan hiçbiri Kraliçe Zenobia eylemlerini doğrudan bir isyan hareketi olarak nitelendirmez. Kraliçe saltanatına böylesi bir bakış açısıyla elbette onun “isyan” etme tanımı yapılabilir. Kraliçe Zenobia, Roma ile doğrudan askeri çatışmaya girmemeye dikkat etmiş olsa da, kendisini Doğunun meşru hükümdarı olarak konumlandırırken Roma otoritesini giderek daha fazla göz ardı etmiş olduğu açıktır.
Gençlik Dönemi ve Evliliği
Zenobia, MS 240 yılı dolayında Suriye’nin Palmira kentinde doğmuş ve ona Julia Aurelia Zenobia adı verilmişti. Suriye toprakları o dönemde Roma vilayeti idi ve MS 115/116 yılında ilhak edildiğinden beri statüsü bu şekilde devam etmişti. Zenobia bir Roma vatandaşıydı, çünkü bu statüsü, daha önce babasının ailesine, muhtemelen Marcus Aurelius (MS 161-180) hükümdarlığı döneminde verilmişti. Historia Augusta başlıklı Roma koleksiyonunda baba soyu izini Roma’nın Severen Hanedanlığında Julia Domna’ya (MS 170-217) kadar sürdürebileceği iddia ediliyor.
Zenobia, Yunanca ve Latince eğitimi almış, ancak bazı dilleri kullanmada zorluk çekmiş olabilir. Mısır ve Arami dillerini akıcı bir şekilde konuşabiliyor ve efsanevi Kartacalı Dido ve Mısırlı VII. Kleopatra seceresinden geldiğini iddia ediyordu. Tarihçi El-Tabari hikâye anlatısı Arapça versiyonuna göre, Zenobia daha genç bir kız iken ailenin sürüleri ve çobanlarından sorumlu tutulmuş ve bu görevinden dolayı erkeklere nasıl hükmetmesi gerektiğini öğrenmeye başlamıştır.
Arap Tarihçi El-Tabari, Kraliçe Zenobia’nın, daha sonra sahip olduğu bilinen meziyetleri şöyle sırlamaktadır; bu dönemde ata binme konusunda ustalaştığını, güçlükler karşısında hayatta kalma becerisini geliştirdiğini ve zorluklara karşı dayanma gücünü göstermeyi öğrendiğini iddia eder. Askerleri ile birlikte uzun mesafeleri yürüdüğü, herhangi bir erkek kadar iyi avlanabildiği ve kimi zaman herkesten daha fazla içki içebildiği de bazı kaynaklara yazılmıitır. İngiliz tarihçi Edward Gibbon, ünlü eserinde yer alan bir pasajda Kraliçe Zenobia şöyle tasvir edilir:
Kraliçe Zenobia, belki de Asya’nın iklimi ve görgü kuralları nedeniyle kadınlığına empoze edilen adeta köle tembelliğini üstün dehasıyla kırabilen tek kadındır. Mısır, Makedon Krallığı soyundan geldiğini, güzellik açısında atası Kleopatra’ya eşit olduğunu, iffet ve yiğitlik açısında Prenses Kleoptaranın çok daha ötesinde olduğunu iddia ediyordu. Kraliçe Zenobia’nın koyu renk teni vardı, dişleri inci beyazlığındaydı ve büyük siyah gözleri, son derece çekici bir tatlılıkla yumuşatılmış, alışılmadık bir ateşle parlıyordu. Sesi gür, güçlü ve melodik uyumluydu. Kraliçenin erkeksi anlayışı çalışmayla güçlenmiş ve süslenmişti. Latin dili konusunda bilgisi vardı ama Yunanca, Süryanice ve Mısır dillerini eşit derecede mükemel bir şekilde kullanabiliyordu. Kendisinin kullanması için Doğu Tarihinin bir özetini hazırlamış ve Romalı asil Longinus derslerinde Homer ve Platon eserlerinin güzel yanlarını alarak gayet tanıdık bir şekilde karşılaştırmasını yapmıştı (128-129).
Söz konusu bu pasaj anlatısı uzun uzun verilmiştir; herşeyden önce, büyük ölçüde Historia Augusta Roma koleksiyonunda geçen Kraliçe Zenobia konusunndan alınmıştır ve ikinci olarak tarihçi Edward Gibbon çalışması, daha sonraki nesillerin Palmira Kraliçesini nasıl anıldıkları üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Her iki çalışmada da Kraliçe Zenobia etkileyici yeteneklere sahip bir kadın olarak sunuluyor, eski okuyucular ve sonraki nesiller ona bu karekteriyle saygı duydukları belirtiliyor.
Arap kaynaklarında Kraliçe Zenobia, bir kahraman olmaktan daha çok bir işbirlikçi olduğu yanlarıyla kayde değer biri olarak tasvir ediliyor. Antik kaynaklarda tekrar edilen diğer erdemlerinin yanı sıra, onun iffetinden de her zaman özel olarak söz edilir. Cinselliğin yalnızca üreme amacıyla yaşanması gerektiğine inanıyordu ve evlendikten sonra kocasıyla bu amaç dışında birlikte olmayı reddettiği anlatılır.
Kraliçe Zenobia, MS 258 yılında, Roma’nın Suriye Valisi Lucius Septimus Odaenathus ile evlenmiş ve ondan Vaballathus adında bir oğlu olmuştu. Zenobia, Vali Odaenathus’un ikinci karısıydı ve ilk evliliğinde Herodes adında bir oğlu ve dolayısıyla bir varisi vardı. Vali Odaenathus oldukça müreffeh bir bölgeyi ve özellikle Doğu ile Batı arasında işleyen İpek Yolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi olan Palmira şehrini yönetiyordu. Roma’ya gelen ve Roma’dan dönen tüccarlar vergi vermek ve dinlenmek üzere Palmira kentinde mola vermek durumundaydılar.
Ancak, MS 227 yılından bu yana, devam eden ticaret faaliyetler, haraç almak üzere peryodik olarak yolu kapatan Sasani Persleri tarafından aralıklı olarak durduruluyordu. İpek ürünler, Augustus zamanından (MÖ 27-MS 14) önceden beri Roma’nın en popüler malları arasında yer alıyordu ve Romalılar ticari faaliyetlerde yaşanan bu aksaklıklardan memnun değillerdi. Sasani Kralı I.Şapur (MS 240-270/272) Roma’nın en önemli ticaret merkrezlerinden bir olan Antakya şehrini ele geçirmişti ve Roma açısından bu tahammül edilemez oluyordu.
Roma İmparatoru Valerian (MS 253-260) MS 260 yılında Sasaniler üzerine sefer düzenleyerek yürümüş ve mağlup edilip esir alınmıştı. İddiaya göre Pers Kralı I.Şapur, Roma İmparatoru Valerian esaret altında ölene kadar atına binmek üzere ayak taburesi olarak kullanmış ve daha sonra içi doldurarak sergilemiştir. Oğlu Gallienius, duruma bir çare bulmak amacıyla hiçbir şey yapamamıştı, Palmira Valisi Odaenathus ise, Sasaniler üzerine yürümüş, onları mağlup etmiş ve Fırat Nehri boyunca onları Suriye topraklarından uzaklaştırmıştır. Vali Odaenathus, diğer yandan da, İmparator Valerian’ı kurtarmak amacıyla Roma çıkarları doğrultusunda hareket ediyormuş gibi çalışmış olsa da, aslında daha başka bir hedefi vardı: Pers Kralı I.Şapur ile ittifak kurmaya çalışmış, bu çabasından dolayı reddedilmiş ve ancak o zamandan sonra Pers düşmanı olmuştu.
Vali Odaenathus, Roma’ya yaptığı hizmetlerinden dolayı Roma İmparatorluğunun tüm doğu kısmının Valisi olmuştu. Gaspçı Quietus, MS 261 yılında, Gallienus yönetimine meydan okuduğunda Vali Odaenathus güçleri onu yenmiş, öldürmüş ve bundan sonra neredeyse Roma’dan bağımsız olan krallığını etkili bir şekilde yönetebilecek yeterli güce ve onura sahip olmuştu. MS 266/267 yılında bir av gezisi sırasında çıktığı söylenen bir anlaşmazlıktan sonra oğlu Hereodes ile birlikte yeğeni tarafından öldürülmüştü. Bazı kaynaklarda Kraliçe Zenobia’nın, oğlu kral olabilmesi için onu öldürtüğü iddia edilmiş veya en azından öne sürülmüş olsa da, daha sonraki tarihçi yazarların çoğu bu yoruma katılmamışlardı.
İktidara Yükseliş ve Mısır’ın Fethedilmesi
Oğlu Vaballathus henüz reşit olmadığı için Zenobia daha sonra Naip olmuştu. Sarayda, etrafında entellektüeller ve filozoflar vardı; aralarında daha sonra Roma’dan kopmasını teşvik etmekle suçlanacak Platoncu Cassius Longinus da (MS 213-273) vardı. Bu aşamaya kadar Roma İmparatorluğu ile Palmira Krallığı arasındaki ilişki dostane bir şekilde seyrediyordu ve Vali Odaenathus askeri eylemleri, kendisinin olduğu kadar Roma’nın da leyhine oluyordu.
Kraliçe Zenobia iktidara geldiğinde merhum kocasının politikalarını izlemeyi ilke edinmişti. Üçüncü Yüzyıl Krizini karakterize eden Roma kaosu döneminde 26 kişi imparator olarak gelip geçmişti. Vali Odaenathus, Gallienus’a değer verdiğini kanıtlayarak ve Sasani şehirlerini yağmalamak suretiyle servet biriktirerek sıradaki iktidar sahibinin kendisi olabileceğini düşünmüş olabilir. Kraliçe Zenobia, Vali Odaenathus’un ölümünden sonra, oğlunun, hatta kendisinin Romayı yönetebileceğini düşünmüş ve böylece kocasının hükümdarlığını, kocasının yürütebileceği gibi düşünmüş olabilir. Tarihçi yazar Richard Stoneman bu konuda şöyle bir yorumda bulunur:
Palmira Valisi Odaenathus’un MS 267 yılında ölümünden sonraki beş yıl boyunca Kraliçe Zenobia, halkının zihninde kendisini Doğu’nun Hanım Ağası (Mistress of the East) olarak kabul ettirmişti. Doğu’nun en muhteşem şehirleri ihtişamından sadece biri olan, etrafında filozoflar ve yazarlardan oluşan bir sarayda, yaşlı hadımların hizmet verdiği ve Antakya veya Şam’ın kullanabileği en iyi kalite ipek brokarlarla süslenmiş bir sarayda yaşıyordu. Vali Odaenathus’un askeri gücü ve başarıları ve de nüfuzuyla, o çalkantılı yüzyılda bile Roma’nın egemenliğine karşı görülen en dikkat çekici meydan okumalardan birine kalkışmıştı. Kuzeyden gelen Barbar istila hareketlerine maruz kalan Roma’nın Doğu’da kendisini koruyacak güçlü bir adamı yoktu. Suriye’yi ise geçici olarak aklından çıkarmıştı. (155).
Gallienus MS 268 yılında bir suikaste kurban gitmiş, yerine II. Claudius iktidarı ele almış, o da daha sonra ateşli bir hastalıktan dolayı ölmüş ve yerine MS 270 yılında Quintillus geçmişti. Bu süre zarfında Kraliçe Zenobia politikalarında sürekli değişiklik olmuş ve MS 269 yılında Roma’nın kendi sorunlarıyla meşgul olduğunu, onu fark edemeyecek kadar meşgul olduğunu görünce ordusu başına General Zobdas’ı tayin ederek Roma Mısır’ına göndermiş ve bu toprakların kendisine ait olduğunu ilan etmişti.
Ancak, bu durumda bile Roma ile çatışıyormuş gibi görünmemeye dikkat ediyordu. Timagenes adında bir Suriyeli-Mısırlı, Roma Valisinin seferde, şehirden uzakta olduğu bir zamanda Roma yönetimine karşı isyan başlatmış ve Zenobia’nın Mısır üzerine gitmesi, Roma’nın çıkarlarına yönelik bir sefer olarak yorumlanabilir. Ancak, öyle görünüyor ki, Timagenes, Kraliçe Zenobia tarafından işgale bir bahane sağlamak üzere daha önce gönderilen bir kışkırtıcı da olabilir. Suriyeliler ilk başlarda başarı kaydetmişlerdi ancak daha sonra geri dönen Roma kuvvetleri marifetiyle Mısır’dan sürülmüşlerdi. İstilacıları Mısır’dan kovmakla yetinmeyen Romalılar, Suriyelileri sınırları aşıp Kuzey’e, Suriye’ye doğru takip etmişlerdi; bu arada Suriyeliler bir karşı saldırı düzenleyerek Roma ordusunun büyük kısmını yok etmişlerdi.
Kraliçe Zenobia, Mısır’ı aldıktan sonra Levant ve Küçük Asya bölge devletleriyle diplomatik müzakereler yapmış ve bu toprakları imparatorluğuna eklemişti. Roma’nın kargaşa içinde olduğu dönemde yükselişe geçen zengin Palmira İmpartorluğu bu bölgelerdeki eyalet yöneticileri için cazip bir seçenek olabilirdi ve Roma İmparatorluğu, Kraliçe Zenobia’nın genişleyen imparatorluğuna karşı herhangi bir harekette geçemeyecek kadar kendi iç çekişmeleriyle meşgül idi. Her ne kadar Roma’ya karşı kendi imparatorluğunu kurduğu açık olsa da, Roma İmparatorluğuyla açık çatışmayı haklı çıkaracak hiçbir şey yapmamıştı.
Bu zamana kadar Aurelian Roma İmparatoruydu ve Kraliçe Zenobia, bir tarafta Vaballathus’un diğer taraftan da Mısır’ın ortak hükümdarı olarak Aurelian’ın resmi üzerinde olan paraları bastırmıştı. Aurelian’ın onuruna Palmira’ya kitabeler yerleştirmiş ve resmi yazışmalarda onun adı anılmıştı. Ancak, aynı zamanda, Vaballathus için Augustus, kendisi için de Agusta gibi imparatorluk ünvanlarını benimsemişti oysa bu ünvanlar yalnızca Roma Kraliyet ailesi ayrıcalığı oluyordu. Ayrıca ticaret anlaşmaları yapmış, Sasani Persleri ile müzkereler yürütmüş ve Roma’ya danışmadan, hatta Roma çkarlarını bile dikkate almadan imparatorluğuna topraklar eklemişti. MS 271 yılına gelindiğinde, günümüz Irak ve Türkiye topraklarının bir kısmı ve de Mısır topraklarına kadar uzanan bir imparatorluğu yönetiyordu.
Kraliçe Zenobia ve İmparator Aurelian
Diğer imparatorlar Kraliçe Zenobia’nın ne yaptığını fark etmemiş olsalar da veya bu konuda henüz bir şey yapacak kaynaklara sahip olmasalar da, İmparator Aurelian çok farklı türden bir hükümdardı. Piyade rütbesinden general rütbesine yüşselmiş, şimdi de imparatorluk makamına çıkmış ve önce asker, sonra da siyasetçiydi. Yönetim makamına geçtiğinde Vandalları, Alemannileri ve Gotları yenmek zorunda kalmış ancak MS 272 yılında doğduğu eyaletleri Kraliçe Zenobia’dan geri almaya artık hazırdı. Açıklama gerektiren mektuplarla elçiler göndermemiş ve Zenobia’nın kendi başına bir açıklama yapmasını da beklememişti; bütün gücüyle Palmira İmparatorluğu üzerine sefer düzenlemişti.
Küçük Asya topraklarana girerek Kraliçe Zenobia’ya sadık bütün şehir ve kasabaları yerle bir etmiş ve Aurelian’ın hayran olduğu ünlü filozof Tyana’lı Apollonius’un evi olan Tyana’ya ulaşana kadar seferi sırasında çeşitli soyguncu saldırılarıyla da mücadele etmişti. Gördüğü bir rüyasında Apollonius, İmparator Aurelian’ın yanına gelmiş ve ona zafer kazanmak istiyorsan merhametli olmasını öğütlemiş ve böylece Aurelian aldığı şehri halkına bağışlayarak yoluna devam etmişti. İmparator Aurelian merhametinin çok sağlam bir politika olduğu ortaya çıkmıştı çünkü diğer şehirler, direnerek onun gazabına uğramaktansa merhametli bir imparatora teslim olmanın daha iyi olacağını anlamışlardı. Tyana’dan sonra hiçbir şehir ona karşı çıkamamış ve İmparator Aurelian güçleri daha kapılarına varmadan ona bağlılık göstermeleri haberini gönderme gereğini duymadan, çok geçmeden Suriye topraklarına ulaşmıştı.
Kraliçe Zenobia’nın bundan önce İmparator Aurelian ile temas kurup kurmadığı bilinmiyor. Palmira’ya ulaştığında aralarında mektuplaşma olduğuna dair bazı raporlar vardır. Ancak, bu raporların daha sonra yapılan yakıştırmalar olduğu düşünülüyor. Kampanyasının başında ona teslim olmasını talep eden mektubun ve Historia Augusta koleksiyonunda verildiği şekliyle kibirli tepkisinin, Zenobia’nın kibirli tepkisinin aksine Aurelian çatışma olmasına karşı merhametli ve makul yaklaşımını vurgulamak üzere yaratılmış uydurma yakıştırmalardır.
İmparator Aurelian seferdeyken Kraliçe Zenobia birliklerini toplamış ve iki ordu, MS 272 yılında Daphne / Defne dışında Immae Savaşında (bugünkü Antakya) karşılaşmışlardı. Aurelian güçleri, geri çekilme taklidini yaparak ve Palmira kuvvetleri takip etmede yorulunca kıskaç düzeninde çatışmayı kazanmışlardı. Palmiralılar bozguna uğramış ve ardından da katledilmişlerdi. Kraliçe Zenobia, General Zabdas ile birlikte daha fazla adamının olduğu ve zamanında hazinesini topladığı Emesa Krallığına (günümüzde Humus/Suriye) kaçmıştı.
İmparator Aurelian, kuvvetlerini yeniden toplayıp düzenlerken, Kraliçe Zenobia’yı takibetmiş ve orduları, Romalıların Immae Savaş alanında kullandıkları taktiğin tamamen aynısını kullanarak yeniden galip geldiği Emesa dışında bir savaşta yeniden karşılaşmışlardı. Takibeden Palmira süvarileri karşısında geri çekiliyormuş gibi yapmışlar ve sonra dönüp kendi lehlerine olacak bir pozisyonda saldırıya geçmişlerdi. Palmira güçleri yok edilmiş ve Emesa şehri İmparator Aurelian güçleri eline geçmiş, hazinesinin de yağmalandığı var sayılıyor. Ancak Kraliçe yine de kaçmayı başarmıştı.
Şehrin savunmasını düzenlemek üzere Palmira’ya gitmiş ve Aurelian güçleri de onu takibederek şehri kuşatmışlardı. Tarihçi Edward Gibbon bu konuda şöyle bir yorum yapıyor: “Başkentinin duvarları arasına çekilmiş, güçlü bir direniş için her türlü hazırlığı yapmış ve bir kadın kahramanın cesaretiyle, salatanatının ve hayatının son anının aynı olması gerektiğini ilan etmişti” (131). Böyle birşeyi beyan edip etmediği bilinmiyor ama Perslerden takviye güç ve yardım gelmesini umduğu, yardım gelmeyince oğluyla birlikte bir deve sırtında Palmira’dan kaçarak başkente ulaşmaya ve İran sınırları dâhilinde daha güvenli bir ortama ulaşmaya çalıştığı açık.
İmparator Aurelian Palmira’ya girdiğinde, Kraliçe Zenobia’nın kaçtığını görmüş, onu yakalamak üzere süvarilerini göndermiş ve Fırat Nehri’ni geçmeye çalışırken onu esir almışlardı. Kraliçe, İmparator Aurelian huzuruna zincirlenerek çıkarılmış, bu sırada masumiyeti protesto edilmiş ve yaptıklarının suçunu danışmanlarının, özellikle de derhal idam edilen Cassius Longinus’un kendisine verdiği kötü tavsiyelere bağlamıştı. Kraliçe Zenobia daha sonra Roma’ya götürülmüştü.
Kraliçe Zenobia’nın Son Günleri
Bu aşamadan sonra Kraliçe Zenobia’nın başına nelerin gelmiş olabileceği yapılan hesaba göre değişiklik arz etmektedir. Tarihçi yazar Zosimus’a göre Kraliçenin kendisi ve oğlu, Roma’ya götürülürken Boğazda boğulmuşlardır. Ancak aynı zamanda oğlu olmadan Roma’ya geldiği, yargılandığı ve beraat ettiği de iddia ediliyor. Bir rivayete göre daha sonra bir villada yaşamına devam etmiş ve sonunda bir Romalı ile evlenmiştir
Historia Augusta Roma koleksiyonunda yer alan bir anlatıya göre, İmparator Aurelian’ın zafer töreni sırasında Roma sokaklarında altın zincir ve ağır mücevherlerle dolaştırıldığı, ardından da serbest bırakıldığı, kendisine Roma yakınlarında bir saray tahsis edildiği, bu sarayda “son günlerini huzur ve lüks içinde geçirdiği” hikâye edilir. Tarihçi Zonaras ise, Kraliçenin Roma’ya götürüldüğü, ancak hiçbir zaman zincire vurulmuş şekilde Roma sokaklarında gezdirilmediği, nihayetinde zengin bir Romalı koca ile evlendirildiği ve İmparator Aurelian’ın da onun kızlarından birisiyle evlendiği iddia ediyor.
Tarihçi El-Tabari, diğer Arap yazarlar gibi, anlatısında Aurelian’dan veya Roma’dan hiç bahsetmez. El-Tabari anlatımına göre Kraliçe Zenobia, bir düğün gecesinde Jadhima adında bir kabile reisini öldürmüş ve öldürülenin reisin yeğeni de intikam almak istemişti. Yeğen, Kraliçeyi Palmira’ya kadar takibetmiş, Zenobia oradan bir deveye binerek Fırat Nehri boylarına kaçmıştır. Kraliçenin, planlarının ters gitmesi ve kaçmak zorunda kalması ihtimali karşısında daha önce Nehrin altında bir tünel kazılmasını emrtetmiştir; bu anlatıya göre yakalandığı zaman tünele daha yeni girdiği hikâye edilir. Daha sonra zehir içerek intihar etmiş ya da hikâyenin başka bir versiyonuna göre ise idam edilmiştir.
Kraliçe Zenobia’nın yaşam seyrinin sonu, okuyan veya dinleyen kişinin hangi kaynağı en güvenilir bulduğuna bağlı olarak değişiklik arz eder. Historia Augusta Roma koleksiyonu, ele aldığı Roma imparatorlarının saltanat dönemlerinin belirli bir versiyonunu sunmak üzere sıklıkla tarihler, yaşanmış olaylar ve hatta kişiler üretme özelliği olan güvenilmez bir kaynak olarak uzun zamandan beri bilinmektedir. Tarihçi Stoneman şöyle bir yorumda bulunur:
Historia Augusta Roma koleksiyonu, ilgi alanları ve karakteristik özellikleri itibari ile çeşitli değişik yönlerden bize bol miktarda bilgi veriyor. Ancak, birçok eski dönem tarihçilerinde olduğu gibi yazarların da doğru olması gerektiği yönündeki hislerini yazdıklarını, çalışmalarında bize sundukları renkli ayrıntıların çok azına inanılması gerektiği unutulmamalıdır. (112).
Tarihçi Zonaras ve özellikle de Zosimus anlatılarının daha güvenilir olduğu düşnülüyor ve görünüşe göre İmparator Aurelian, Kraliçeyi Romaya götürmüş ama zafer kutlamasının bir parçası haline getirmemiş olabilir. Aurelian, bir kadına ait toprakların fethedilmesi konusunda Romalıların ne düşündüğü konusunda oldukça endişeliydi ve aynı zamanda Roma İmparatorluğunun, bir kadın hükümdarın imparatorluk topraklarının üçte birini elinde tutacak kadar güçlenmesine izin vermesinin utancından da çekiniyordu.
Kraliçe Zenobia’nın, gereğinden daha fazla dikkat çekmek istemesi, bu şartlarda pek mümkün görünmüyor ve o zamandan beri resim ve heykellerde temsil edilen, onun Roma sokaklarında altın zincirle dolaştırıldığına dair ünlü hikâye anlatıları büyük bir olasılıkla bir kurgu olabilir. Bu nedenle, Kraliçenin yargılanması, mahkemede beraat etmesi ve daha sonra Roma’daki yaşam seyriyle ilgili anlatı olası bir kurgu hikâye olabilir. Kraliçenin Zenobia ne zaman ve nasıl öldüğüne dair herhangi bir kaynak bulunmamakla birlikte, Batılı hiçbir kaynak Kraliçenin idam edildiğini ifade etmemekte ve ölüm şeklinin bu versiyonu, Arap yazarların hikâye etmeleri aracılığıyla Kraliçe Zenobia efsanesine dâhil edildiği düşünülmektedir.
Kraliçe Zenobia, Orta Çağ Efsanelerinde Antik Dünyanın en popüler figürlerinden biri haline gelmiş ve büyük bir olasılıkla savaşçı-kraliçe ve zeki bir kadın hükümdar olarak mirası, etrafı zamanın en bilge adamlarıyla çevrili ressamları, sanatçıları, yazarları ve sanatçıları etkilemiştir. Daha sonra kendisine Kraliçe Zenobia karakterini örnek alan ve Sarayını Palmira Sarayına benzetmeye çalışan Rusya İmpartoriçesi Büyük Katerina (1729-1796) gibi kadın hükümdarlar bile vardı. Kraliçe Zenobia’nın hayat hikâyesi, Historia Augusta Roma koleksiyonunda ve Tarihçi yazar Edward Gibbon çalışmalarında Palmira Kraliçesini Roma’nın onurlu ve değerli bir düşmanı ve de Antik Dünyanın büyük bir kahramanı olarak sunan eserler aracılığıyla büyük ölçüde sonraki nesillere aktarılmış ve günümüzde de hala bu şekilde anılmaktadır.