
Samuraylar (bushi olarak da bilinir), 10. yüzyılda Japonya'da zuhur eden ve 19. asra kadar askerlik yapan bir savaşçı sınıfıydı. Hem yay hem de kılıç kullanmada usta, elit ve iyi talimli askerler olan samuraylar, Orta Çağ devrinde Japon ordularının vazgeçilmez bir parçasıydı.
Samuraylar ve samuray kültürü, 18. Asırdan itibaren şövalyelik ve şerefin sembolü olarak aşırı derecede romantikleştirilmiş olabilir, ancak efendilerine karşı büyük bir cesaret ve sadakat gösterdikleri, hatta efendilerinin mağlubiyeti veya ölmesi halinde ritüel olarak intihar bile ettikleri birçok örnek vardır. Ancak Orta Çağ Japonya'sındaki savaşlar, diğer bölgelerdeki kadar kanlı ve uzlaşmazdı ve birçok samurayın savaşa katılmasının temel sebebi umumiyetle paraydı. 17. yüzyıldan itibaren ve artık askeri bir kapasitede ihtiyaç duyulmayan samuraylar, toplum içinde önemli ahlak öğretmenleri danışmanları haline geldi.
Gelişmesi ve Statüsü
Japonya'da askerlik hizmetine dayalı devlet sistemi 792'de sona erdi ve ardından gelen Heian Dönemi'nde (794-1185), zamanlarının çoğunu imparatorluk sarayında geçiren asillerin toprak çıkarlarını (shoen) korumak için hususi ordular kuruldu. Bu, "hizmetçi" anlamına gelen bir ad olan samuray teriminin başlangıcıydı; samuray fiili ise hizmet etmek manasǰna gelir ve bu sebeple terim, daha sonra ifade etmeye başladığı askeri meslekten ziyade başlangıçta bir sınıfa aitti. Başka savaşçı sınıfları da vardı ama samuray sınıfı, imparatorluk sarayına hizmet etme çağrışımı yapan tek sınıftı.
Samuraylar, feodal beyler (daimyo) tarafından, lordun topraklarını rakiplere karşı müdafaa etmek, hükümet tarafından belirlenen hasımlarla savaşmak ve düşman kabileler ile haydutlarla mücadele etmek için dövüş maharetleri sebebiyle istihdam edilirdi. Bu yüzden samuraylar kışlalarda, kalelerde veya kendi şahsi evlerinde yaşayabilirlerdi. Samuraylar, siyasi güce sahip savaş ağalarınca idare edilen gruplar halinde teşkilatlandıkça, 12. asırda Minamoto no Yoritomo gibi savaş ağalarının idaresi altında zayıf bir imparatorluk sarayından idareyi devralmayı başardılar. Böylece, Kamakura döneminden (1185-1333) itibaren, savaşçıların hakim olduğu ve bir şogun (askeri diktatör) tarafından idare edilem yeni bir askeri idare sistemi kuruldu ve bu sistem 19. yüzyıla değin varlığını sürdürdü.
Birçok samuray Kanto ovasından gelmiş ve kuzeydeki Emishi (Ainu) kabilelerine karşı düzenlenen seferlerde kıymetli tecrübeler kazanmıştı. Bu seferlerde savaşçılar, kendilerine itibar kazandırma ve akranları ile efendileri arasında statülerini yükseltme imkanı sağlayan bir dizi davranış kuralı geliştirmeye başladı. Tabiatıyla, savaş meydanında cesaret ön plandaydı ve samurayların savaşa girerken soyları ile beraber mazideki muvaffakiyetlerini haykırarak ve düşmanlarından herhangi birini teke tek dövüşe davet ederek girme geleneği gelişti. Bu sesli beyanlar daha sonra samuray kültüründe yerini sancaklara bıraktı.
Samuraylar için tam anlamıyla standart bir statü ve rütbe sistemi, Edo dönemine (1603-1868) kadar gelişmedi. Üç temel rütbe vardı:
- gokenin (ev sahibi), feodal bir lordun en alt rütbesi ve vasalları.
- goshi (kır savaşçısı), topraklarını ekip biçebilirlerdi ancak tam samuray rütbesinin iki kılıcına sahip olamazlardı.
- hatamoto (sancaktar), en yüksek rütbe. Sadece bu savaşçıların, lordlarının çıkarlarını korumak için ölmeleri beklenirdi.
Bütün samuraylara efendilerince nezaret ediliyordu, ancak 1180'den itibaren, bilhassa gokeninleri denetlemek ve gerektiğinde herhangi bir kabahat halinde disiplin cezası vermek için milli Samuray-dokor (Mahkumlar Heyeti) kuruldu. 1591'den itibaren samurayların hem çiftçi hem de savaşçı olmalarına izin verilmedi ve hayatta kalma biçimlerinden birini seçmek mecburiyetinde kaldılar; bu sayede efendilerine daha bağımlı ve sadık olacakları düşünülüyordu.
Birçok samurayın, efendilerinin sahip olduğu topraklarda çalışan şahsi yardımcıları veya baişinleri vardı. Samuraylar toplam nüfusun yalnızca %5-6'sını oluşturuyordu (1600'de 18 milyon) ve bunların hiçbiri kadın değildi (onna bugeisha veya 'savaşta kabiliyetli kadınlar' olarak bilinen ayrı ve çok küçük bir kadın savaşçı sınıfı olmasına rağmen).
Samuray Silahları
10 yaşından veya daha erken yaşlardan itibaren dövüş becerileri hususunda eğitim alan samuraylar, erken orta çağ devrinde at sırtında savaşır ve öncelikle yay, gerektiğinde ise kavisli uzun bir kılıç kullanırlardı. İkinci, daha kısa bir kılıçları vardı ve hükümdar Hideyoshi'nin 1588 tarihli bir kararnamesi, yalnızca tam samurayların iki kılıç taşıyabileceğini belirtiyordu ve bu önemli bir statü sembolü haline geldi. Samuraylar ayrıca, Edo devrinde 18 tane olan dövüş sanatını da öğrendiler, ancak en değerli samuray becerileri her zaman binicilik, okçuluk ve ardından kılıç ustalığıydı. 17. yüzyıldan itibaren kılıç, yaydan daha değerli bir samuray silahı olarak yerini aldı - büyük ölçüde yayın sıradan piyadeler için çok daha ucuz ve erişilebilir olması sayesinde - ve böylece daha özel kılıç 'samurayın ruhu' olarak anılmaya başlandı. Her iki silah da samurayların savaşın hususi düellolar içermesi gerektiği idealine uygundu.
Yaylar umumiyetle ahşap bir çekirdeğin etrafına lamine edilmiş bambu şeritler kullanılarak yapılırdı. Daha fazla dayanıklılık için kamış da ilave edilebilir ve yağmura karşı koruma için tamamı lake ile kaplanabilirdi. Okların uzunluğu, okçunun maharetine bağlı olarak değişirdi ama Orta Çağ'da tipik bir uzunluk 86-96 cm (34-38 inç) idi. Saplar taze bambudan, başları demir veya çelikten yapılırdı ve oka uçuşta denge sağlamak için kuş tüylerinden üç veya dört kanat yapılırdı. At sırtından atılan, binicinin deri üzengili ağır ahşap eyeri, sabit bir platform sağlamak ve binicinin atış sırasında ayakta durmasını sağlamak için dizayn edilmişti.
Samuray kılıçları kavisli ve çelikten yapılırdı - bu dizayn kombinasyonu Japonya'da 8. yüzyıla kadar uzanırdı. Çelik, maksimum güç ve esneklik için bıçağın çeşitli kısımlarındaki karbon içeriğini dikkatlice kontrol eden usta zanaatkarlarca işlenirdi. Bundan mütevellit, Japon kılıçlarının Orta Çağ dünyasında üretilen en iyi ve en keskin kılıçlar arasında olduğunu söylemek doğru olur. Kılıçların uzunlukları değişiklik gösterse de, elit samurayların biri uzun, diğeri kısa olmak üzere iki kılıç taşıması yaygınlaştı. Uzun kılıç (katana) yaklaşık 60 cm (2 ft), kısa kılıç (vakizaşi) ise 30 cm uzunluğundaydı. Her iki kılıç da keskin tarafı yukarı bakacak şekilde takılırdı. Katana'dan daha eski ve daha uzun bir kılıç olan (90 cm / 3 ft'e kadar bir keskinliğe sahip) tachi, keskin tarafı aşağı bakacak şekilde takılır, kemerden asılırken diğer kılıç türleri kemerden geçirilirdi. Kılıç sapları tahtadan yapılır, dev vatozun (same) sert derisiyle kaplanır ve ardından sıkıca ipek bir örgüyle bağlanırdı. Kılıç, sapından küçük, dairevi bir el koruyucusu ile ayrılırdı. Bir samuray, son çare olarak kısa bir hançer (tanto) da taşıyabilirdi. Kılıçlar ve hançerler, oldukça dekoratif olabilen lake kınlarda saklanırdı.
İlk dönem samurayları, daha sonra sıradan piyadelerle daha çok münasebetlendirilen silahlar da kullanırdı. Bunlar mızrak (yari) ve sırık (naginata) idi. Yari'nin uzunluğu değişkenlik gösterse de, bıçakları çift taraflıydı ve uzunlukları 30 ila 74 cm (12-29 inç) arasında değişiyordu. Bazı bıçaklar L şeklindeydi ve düşman binicilerini atlarından ayırmak için kullanılırdı. Mızraklar genelde Japon savaşlarında fırlatılmaz, düşmana saplamak için kullanılırdı. Naginata, üzerine uzun, kavisli, tek ağızlı bir bıçak takılı uzun bir sırıktı. Sırık kısmı 120 ila 150 cm (4-5 ft) arasında, çelik bıçağı ise 60 cm'ye (2 ft) kadar uzayabiliyordu. Bu silah, düşmanı savurmak, kesmek ve saplamak için kullanılırdı ve kullanılışı, bilhassa samuray kızlarının öğrendiği bir dövüş sanatı haline geldi.
Japonlar, Çin ile olan temasları sayesinde barutlu silahlara aşinaydı lakin ateşli silahları Japon savaşlarına sokan, 16. yüzyılın ortalarında ilk Avrupalıların gelişiydi. O yüzyılın sonuna gelindiğinde, kara ordularının yaklaşık üçte biri fitilli tüfeklerle (arkebüs) teçhiz edilmişti ve daha sonraki bazı samuraylar tabanca taşıyordu.
Samuray Zırhı
Birbirine dikilmiş ve lake ile kaplanmış metal plakalardan yapılmış göğüs zırhları, Kofun Dönemi'ne (takriben 250-538) dek uzanır. Daha sonraysa, ip veya deri bağlarla birbirine tutturulmuş dar bronz veya demir şeritler kullanılarak daha esnek bir zırh yapılırdı. Deri kaplama, hem hafif hem de esnek olduğu için Orta Çağ boyunca zırh için yaygın bir diğer malzemeydi. Heian Dönemi'nden (794-1185) itibaren samuraylar, zırhlarının üzerine genelde at sırtında boyun ve belden bağlanan ipek bir pelerin (horo) giyerlerdi. Hava cereyanıyla şişerek okları saptırmak veya giyen kişiyi tanımlamak için dizayn edilmişti.
Omuzlardan sarkan kutu benzeri oyoroi gibi zırh takımları da vardı. Bu tür yaklaşık 30 kilo (62 lbs) ağırlığındaydı. Daha sade ve daha esnek olan haramaki takımı, gövdeye daha sıkı oturan bir göğüs zırhı ve sekiz kısımdan ibaret kısa bir eteğe sahipti. Uyluklar muhafızlarla (haidate), alt bacaklar greaves veya suneate ile, eller ve ön kollar ise yarım zırh kollarıyla veya kote ile korunuyordu. Ateşli silahlar savaş sahasına girdiğinde, göğüs için sağlam bir zırh plakası popüler hale geldi ve bunlar umumiyetle Avrupa'dan ithal edildi veya kopyalandı. İlginç bir şekilde, bütün bu vücut korumasına ve belki de Aşil hikayesini henüz duymamış olmalarına rağmen, samuraylar ayaklarını korumaz ve sadece çorap ve basit ip sandaletler giyerlerdi.
Bir samurayın miğferi (kabuto) ekseriyetle perçinli demir veya çelik plakalardan yapılırdı ve yanlarda ve boyunda ilave korumayı sağlamak için çıkıntılı kanatçıklar bulunan bir takke şeklindeydi. Bazen, sert hatlara ve bıyıklara sahip bir yüz maskesi veya menpo takılırdı. Bazı miğferlerin hilal, at kılı veya hayvan boynuzları (gerçek veya stilize) şeklinde büyüleyici sorguçları vardı ama bunlar daha ziyade daimyo tarafından takılırdı. Bir miğferin altında rahatlığı artırmak için samuraylar daima saçlarının ön kısmını tıraş ederdi ve bu 16. yüzyılda bir moda haline geldi. Saçın geri kalanı uzun tutulur ve başın arkasında bir topuz (chasen-gami) veya üç kez katlanmış bir saç silindiri (mitsu-ori) şeklinde bağlanırdı. Savaşta samuraylar saçlarını (her anlamda) salarlardı.
Orta Çağ zırhları ve miğferleri, renkli dikişleri, armaları ve boyalı sembolleri vasıtasıyla umumi olarak bir samurayın rütbesini, derecesini ve yaşadığı bölgeyi gösterirdi. Bu sembollerden bazıları aileleri veya askeri evleri (buke) ile münasebetlendirilirdi. Yusufçuklar, zırhlarda popüler bir semboldü zira bu böcek geriye doğru uçamaz ve bu sebeple samurayın geri çekilmeme zihniyetini temsil ederdi. Sancaklar ayrıca savaş sahasında kimin kim olduğunu belirtmek için de kullanılırdı; ancak boyutları kontrol edilirdi ve samurayın hususi statüsüne bağlıydı.
Buşido
'Savaşçının yolu' manasına gelen buşido (bushido) veya shido, savaşçı samurayların takip ettiği meşhur davranış kaideleridir lakin bu kaideler ancak 17. yüzyılın sonlarında bilgin Yamago Soko (1622-1685) tarafından derlenmiştir. Bu devirde samuraylar artık askeri olarak aktif değillerdi, daha çok ahlaki rehberler ve danışmanlar olarak vazife yapıyorlardı. Bu yüzden, samurayların tarihleri boyunca gerçekte ne seviyede bir şövalyelik sergilediklerini tespit etmek zordur. Herhangi bir kültürdeki herhangi bir savaşçı gibi, pragmatizmin de savaşların gerçekleştiği günlerde hakim olması muhtemeldir. Samuraylar şüphesiz büyük bir cesaret ve dövüş mahareti sergilemişlerdi ama verilen sözler ile mütarekeler sık sık ihlal ediliyor, köyler yakılıyor ve mağluplar katlediliyordu; çünkü şeref zaferden geliyordu, başka hiçbir şeyden değil. Samuraylar her şeyden önce maddi kazanç ve sosyal mevkilerini ilerletmekle motive oluyorlardı, bu yüzden kurbanlarının kesik başlarını toplamaya yönelik tatsız bir takıntıları vardı. Ayrıca, bilhassa kemer sıkma, sadakat ve öz disiplin açısından, savaşçıların Japon ortaçağ tarihine sonraki devirlerde aşılanan şövalyelik şöhretine rağmen, savaşlar sırasında generaller de dahil toplu firarların yaşanması hiç de nadir değildi. Mesela, 1600 yılındaki Sekigahara Muharebesi'nde, en az beş general ve orduları savaşın ortasında saf değiştirmişti.
Samuraylar, köylüler mevzubahis olduğunda da her zaman çok soylu değillerdi. Savaşçılar, daha sonraki Avrupalı ziyaretçiler arasında, kılıçlarının hala keskin olup olmadığını test etmek için yol kenarında tanımadıkları insanların kafasını kesmeleriyle kötü bir şöhrete kavuştular; bu kötü alışkanlık, tsujigiri veya "kavşakta kesmek" olarak bilinirdi. Yine de, samurayların yanında kanun vardı; Tokugawa Şogunluğu (1603-1868) onlara, kaba davrandığını düşündükleri takdirde kendilerinden daha düşük rütbeli herhangi birini öldürme hakkı vermişti - ki bu kaba bir şekilde 'beklenmedik şekilde hareket etmek' olarak tanımlanır.
Seppuku
Samurayların en üst kademelerindekilerin, yakalanmamak için intihar etmek manasına gelse bile, ölümüne dövüşmeleri beklenirdi. Şerefli olan metod, midenin kalbi değil ruhu barındırdığına inanıldığı için seppuku (diğer adıyla hara-kiri) veya bağırsaklarını çıkarma metoduydu. Savaşçı önce saflığın sembolü olan beyaz bir cübbe giyer ve ardından soldan sağa doğru bir bıçak darbesiyle karnını keserdi. Çok hızlı veya tesirli bir intihar usulü olmadığı için genelde samurayın başını kesmek için kaishakunin adı verilen özel bir kılıç taşıyan bir yardımcı bulunurdu. Tıpkı bir samurayın efendisi intihar ettiğinde sıklıkla intihar etmesi gibi, bir samurayın takipçileri ve hizmetkarlarının da efendilerini kaybettiklerinde junshi veya 'takip ederek ölüm' olarak bilinen bir kaideye göre intihar etmeleri beklenirdi.
Kahraman Samuraylar: Yoshitsune
Japon mitolojisindeki birçok kahraman samuray savaşçıdır ve hiçbiri efsanevi Yoshitsune'den (1159-1189) daha meşhur değildir. Minamoto-no-Yoshitsune, ki asıl adı Ushiwakamaru olup aynı adlı şogunun küçük kardeşi ve Gempei Savaşı'nda (1180-1185) muzaffer bir generaldi. Efsanevi statüsü, sadık, şerefli ve sarsılmaz bir savaşçının sembolü olarak duruşundan kaynaklanmaktadır. Gençliğinde eskrim eğitimi almış, kırlarda birçok haydutu temizlemiş ve savaşçı-keşiş Benkei'yi sadık hizmetkarı olmaya mecbur etmiştir. Birçok savaş kazanmış, bilhassa Ichinotani'de bir süvari hücumuna liderlik etmiş ve Danno-Ura'da bir tekne köprüsünden atlamış ve nihayet kardeşinin kıskançlığını uyandırmıştır. Netice olarak Yoshitsune, kuzey Japonya'ya kaçmış ve ancak Benkei'nin Yoshitsune'nin beceriksiz bir hizmetkar olduğunu iddia ederek onu dövmesiyle hudut kontrollerinden geçmiştir. Ancak kahraman için mutlu bir son olmayacaktı, zira şogun sonunda Yoshitsune'yi bir kalede bulup abluka altına aldı ve kaleyi yerle bir etti. Efsanenin bazı versiyonlarında, Yoshitsune kaçarak Moğol prensi Temudjin oldu ve bu kişi daha sonra Cengiz Han olarak tanındı. Yoshitsune'nin hikâyesi, Kabuki ve Noh tiyatrosunun temel temalarından biri haline geldi.
47 Ronin
Belki de gerçek hayattaki en ünlü samuray, kitlesel seppuku vakası ve ölüme rağmen şerefi korumanın mükemmel bir örneği, Ocak 1703'te gerçekleşen 47 Ronin (Shijushichishi) hikâyesidir (bugünse her 14 Aralık'ta yad ediliyor). Ako lordu Asano Naganori (1665-1701), bir gün Edo'daki şogunun kalesindeyken, şogunun (pek de diplomatik olmayan) protokol şefi Kira Yoshinaka (1641-1701) tarafından hakarete uğradı. Naganori, kale surları içinde ölüm cezası gerektiren bir suç sayılan kılıcını aptalca çekti ve şogunun emriyle seppuku yapmaya zorlandı. Ancak, günümüzde ronin ('gezginler' veya 'efendisiz samuraylar') olarak bilinen 47 samuray takipçisi, Yoshinaka'dan intikam almaya yemin etti. İki yıl bekledikten sonra, sonunda adamlarını buldular ve kesik başını düşmüş efendilerinin mezarına koydular. Roninler, kamuoyunda uzun münakaşalar neticesinde suçlarından dolayı cezalandırıldı ve idam veya seppuku seçenekleri sunuldu. 15 ila 77 yaşları arasında olan 46'sı (kayıp figürden haber alınamadı), seppukuyu kabul etmeye ve böylece samuray yasasının harfiyen en büyük takipçileri olarak efsanevi statülerini garantilemeye karar verdi. Roninler, Sengakuji Mabedi'nde efendilerinin yanına gömüldü.
Gerileme ve Müteakip Mitleştirme
Tokugawa Şogunluğu'nun Japonya'ya nispeten barış getiren istikrar siyasetinin ardından samurayların ve mahalli orduların önemi büyük ölçüde azaldı. Bu, kırlarda meskun halkın silahsızlandırılmasıyla yarım yüzyıl önce başlayan süreci devam ettirdi. Ayrıca, ortada savaş olmadığında ya barışçı çiftçiler yahut da mahalli lordların hizmetkarları olmak zorunda kalan birçok samuray, öğretmen, idareci (bilhassa finans sahasında) ve ahlaki rehber oldu. Samuraylar, shi-no-ko-sho rütbe sisteminde tüccarların, zanaatkârların ve çiftçilerin üzerinde yer alan shi rütbesine mensup oldukları için hâlâ yüksek bir sosyal statüye sahiptiler. 1872'de Japon ordusunda mecburi askerlik tekrar başlatıldı ve 1876'da samuraylık resmen kaldırıldı; lakin eski samurayların torunları, İkinci Dünya Savaşı'na kadar shizoku unvanıyla anılmaya devam etti.
Samuraylar ve dövüş sanatları, nostaljik bir şekilde Orta Çağ'ın ilk devirlerini telmih eden 14. ve 15. asır gunkimono veya savaşçı hikâyelerinde popüler bir mevzuydu. 18. asır Japonya'sında samuraylar daha da romantikleştirildi. Mesela, Yamamoto Tsunetomo'nun 1716'da barış zamanında derlediği, samuraylarla alakalı 1.300 anekdottan oluşan Hagakure'sinin meşhur açılış cümlesi, cesurca "Buşido bir ölüm şeklidir" der. Samurayların namı, çizgi romanlar, bilgisayar oyunları ve diğer medya vasıtaları sayesinde günümüzde de artmaya devam ederek, dünya Orta Çağ tarihinin en büyük savaşçı gruplarından biri olarak statülerini sağlamlaştırmıştır.
This content was made possible with generous support from the Great Britain Sasakawa Foundation.