Ziggurat

Tanım

Joshua J. Mark
tarafından yazıldı, Şüheda Bulut tarafından çevrildi
tarihinde yayınlandı
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca, İspanyolca
Makaleyi Yazdır PDF
Ziggurat of Ur (Artist's Impression) (by Mohawk Games, Copyright)
Ur Zigguratı (Sanatçının Gözünden)
Mohawk Games (Copyright)

Ziggurat, antik Mezopotamya kökenli anıtsal bir mimari formdur. Genellikle dikdörtgen bir tabana sahip olup, basamaklar halinde yükseltilmiş ve üzerinde bir tapınağın yer aldığı düz bir platforma ulaşan yapılar olarak inşa edilmiştir. Ziggurat, tanrıların ibadeti için yükseltilen yapay bir dağdır ve rahipleri gökyüzüne yaklaştırmayı amaçlar.

Ubaid Dönemi (yaklaşık MÖ 5000-4100) halkının dağlardan Mezopotamya ovalarına indiği ve Sümerlileri etkilediği (ya da Sümerliler olduğu) düşünülür. Sümerliler, kutsal yüksek yerleri yansıtan dini mekanlar olarak ilk zigguratları inşa etmişlerdir. Bu spekülatiftir ancak bazı zigguratların Sümerce isimlerinde dağlara referans verilmesi bunu düşündürür. Bu yapılar Sümerce’de “unir”, Akadca’da ise “ziggurratum” (ya da “ziggurartu”) olarak adlandırılır; her iki dilde de “zirve”, “tepeler” veya “yüksek yer” anlamlarına gelir. Zigguratlar, rahiplerin geniş halk kitlesinin önünde ritüellerini gerçekleştirdikleri platformlar olarak hizmet vermiştir.

Sümerlerin Uruk Dönemi’nde (MÖ 4100-2900) her şehir, kendi koruyucu tanrısına adanmış zigguratlar inşa etti. Ziggurat ve tapınak, halkın ortak ibadet yeri değil, şehrin tanrısının yeryüzündeki evidi; bu tapınak kompleksinde başrahip ve daha alt düzeydeki rahipler görev yapardı. Ziggurat inşaatı, Mezopotamya’nın Erken Hanedanlık Dönemi’nde (MÖ 2900-2334) devam etti ve sonrasında bölgedeki Akad, Babil ve diğer uygarlıklar tarafından da benimsendi.

GünümüzDe en İYİ korunmuş zİggurat, Ur Zİgguratı’dır.

Tarihteki en ünlü ziggurat, Babil’in büyük zigguratı Etemenanki ile ilişkilendirilen Babil Kulesi’dir – Etemenanki, “gökyüzü ve yerin temeli” anlamına gelir ve İncil’deki (Yaratılış 11:1-9) hikayeyle meşhur olmuştur. Günümüze en iyi korunmuş ziggurat ise Ur Zigguratı’dır; bu yapı, Ur-Nammu’nun (MÖ 2047-2030) hüküm sürdüğü dönemde başlatılmış ve oğlu ve halefi Shulgi (MÖ 2029-1982) döneminde tamamlanmıştır.

En iyi korunmuş ikinci ziggurat ise, Elam Kralı Untash-Napirisha’nın (yaklaşık MÖ 1275-1240) döneminde, yaklaşık MÖ 1250’de inşa edilen ve günümüz İran’ının Huzistan eyaletinde bulunan Chogha Zanbil’dir. Yakın Doğu’da pek çok kötü korunmuş ziggurat bulunmakta ve daha fazlası malzemelerinin yeniden kullanılması nedeniyle kaybolmuştur. Zigguratlar yaklaşık MÖ 3000’den MÖ 500’e kadar kullanılmıştır; bu tarihte Pers Zerdüştlüğü bölgedeki dini paradigmayı değiştirmiştir. İlginçtir ki, benzer yapılar Mezopotamya ile hiçbir teması olmayan Amerika uygarlıkları tarafından da inşa edilmiştir.

Amaç ve İnşaat

Belirtildiği gibi, zigguratın amacı, tanrının baş hizmetkârını (genellikle erkek bir tanrı için yüksek rahip, dişi bir tanrıça için ise yüksek rahibe) yeryüzü ile gökler arasındaki bir noktaya yükseltmekti. Tanrıların yükseklerde yaşadığına inanılırdı ve onlarla net bir şekilde iletişim kurabilmek için, onların bulunduğu aleme mümkün olduğunca yaklaşmak gerekirdi. Bu başarıldıktan sonra, tanrının heykelinin içinde bulunduğu tapınakta, zigguratın tepesinde, tanrının yeryüzünde vakit geçirdiğine inanılırdı.

Recreation of the Etemenanki in Babylon
Babil'de Etemenanki'nin Modern Rekreasyonu
Ancient History Magazine / Karwansaray Publishers (Copyright)

Herodot (MÖ yaklaşık 484–425/413), zigguratın bu amacını tartışırken, Babil’in tanrısı Marduk’un (Herodot’un Zeus olarak adlandırdığı) kentin zigguratının tepesindeki tapınağa inip orada yaşayan bir kadınla birlikte uyuduğuna inanıldığını belirtir. Tapınakta Marduk’un heykeli bulunmazdı, sadece o kadın (Tarih, I:181-182). Herodot’un ileri sürdüğü bu gelenek, tanrının seçilmiş bir kadınla cinsel ilişkiye girerek toprağın verimliliğini sağlaması inancıyla uyumludur. Ayrıca, araştırmacı Stephen Bertman’ın belirttiği gibi, zigguratın güvenlik ve korunma amacıyla da hizmet etmiş olabileceği ihtimali vardır.

Sel felaketiyle harap olmuş bir bölgede, ziggurat sadece bir kutsal alanı yükseltmek ve su hasarından korumak için yapılan anıtsal bir yapıdır. (197)

Yapı, tarihçi Diodorus Siculus’un (MÖ 90-30) belirttiği gibi bir gözlemevi olarak da kullanılmış olabilir. Diodorus, Babil astronomlarının “yapının yüksekliği sayesinde yıldızların doğuş ve batışlarını doğru bir şekilde gözlemleyebildiklerini” kaydeder (Tarih, 2:9; Bertman, 196). Bertman ise zigguratın tüm bu amaçlar için kullanılabileceğine dikkat çeker ve yapılar için öne sürülen hiçbir tek sebebin diğerlerini dışlamadığını belirtir.

Zİggurat, İç kısmında oda veya bölme olmadan, merkezden dışa doğru güneşte kurutulmuş kerpİç tuğlalardan İnşa edİlmİştİr.

Ziggurat, merkezden dışa doğru, iç kısmında oda veya bölme olmadan güneşte kurutulmuş kerpiç tuğlalardan inşa edilmiştir. Daha sonra yapı, fırında pişmiş tuğlalarla kaplanmış, süslenmiş ve boyanmıştır. Ziggurat, tapınak kompleksinin avlusundan yükselir; bu avlu dini toplanmalar için geniş bir alan sağlar. Avlunun çevresinde ise kutsal alan, rahiplerin konutu, yazıcılar için okul, mutfak ve yemek salonu ile idari ofisler yer alır ve tüm bu yapılar kerpiç duvarlarla çevrilmiştir. Kompleksin günlük işleyişi, eğitim faaliyetleri, halka fazla gıdanın dağıtımı ve tıbbi yardım gibi hizmetler, idari rahipler tarafından denetlenmiştir.

Zigguratın kendisi ve antik Mezopotamya’daki tapınaklar halkın topluca ibadet ettiği yerler değildi. Tapınak, tanrının ikametgahı olarak kabul edilirdi ve zigguratın yüksekliği, o tanrının ya da tanrıçanın ziyaretini kolaylaştırmak içindi. Halk, dini törenlere katılmak için avluya gelir; burada yüksek rahibin zigguratta tanrıya sunular sunduğunu izler veya önemli mesajlar almak için zigguratın tepesindeki tapınağa girerdi.

Krallar ve Rahipler

Uruk Dönemi'nde, yüksek rahip aynı zamanda şehrin yöneticisiydi ve otoritesi, şehri koruyan koruyucu tanrıdan doğrudan gelirdi. Bilim insanı Marc van de Mieroop şöyle yazar:

Uruk toplumunun en tepesinde, gücünü tapınaktaki rolünden alan bir adam bulunuyordu. Bu nedenle, araştırmacılar ona sıklıkla 'rahip-krallık' unvanını verir. Tapınağa bağlı toplumsal hiyerarşinin en alt basamağında ise tarımsal ya da başka türden üretimle uğraşan insanlar yer alıyordu. (27)

Tapınağa bağlı kişiler (sirkus olarak bilinirler) ne özgür bireylerdi ne de köle; çeşitli görevlerde çalışan işçiler olarak tapınak kompleksine bağlıydılar. Başlangıçta, yüksek rahip hem tapınağın işleyişini denetliyor hem de şehirdeki idari görevleri yürütüyordu. Ancak zamanla, bu görevlerin tek bir kişi ve yardımcıları için fazla ağır hâle geldiği görülmüş olmalı ki, bu durum laik bir liderin ortaya çıkmasını gerektirdi: bir kralın.

Bust of a Priest from Uruk
Uruklu Bir Rahibin Büstü
Osama Shukir Muhammed Amin (Copyright)

Kralın konumu, bir klanın ya da kabilenin başında bulunan ve kendini etkili bir savaşçı ve lider olarak kanıtlamış olan lugal (“güçlü adam”) kavramından gelişmiştir. Krallığın ortaya çıkmasından sonra, yüksek rahip kendini tamamen tanrıya hizmete adayabilirken; otoritesi askerî fetihler, bol hasatlar ve halkına gösterdiği özenle pekişen kral, şehrin günlük idaresiyle ilgilenebilirdi. Bertman şöyle yorumlar:

[Rahip], böylece yeryüzünde yerel tanrının temsilcisi konumunda olurdu; tapınağa ait toprakları ve bu topraklarda çalışan insanları yönetirdi... Buna ek olarak, ikinci bir makam - [kral] ya da 'vali' - ortaya çıktı ve bu makamın görevi, [rahip] tapınağın işlerini yürütmeye devam ederken, kentin sivil işlerini (hukuk ve asayiş, ticaret ve alışveriş, askerî meseleler) yönetmek oldu. (65)

Bu görev paylaşımının oldukça iyi işlediği görülmektedir; bazı dikkat çekici istisnalar dışında - örneğin Asur kralı Sanherib’in (MÖ 705–681) Babil rahiplerinin geleneklerini reddetmesi gibi - krallık ve rahiplik kurumu uyum içinde çalışmıştır. Kralın savaşlardaki zaferleri, fetihleri ve şehrin refahı, tanrının ondan memnun olduğunun bir kanıtı olarak görülürdü ve hükümdarın başarıları sürdüğü sürece, rahipler tarafından desteklenirdi. Bu nedenle, saray ve tapınak kompleksi, Mezopotamya yönetimini şekillendiren sivil ve ruhani otoriteler olarak sorunsuz biçimde birlikte çalışmıştır.

Şehrin merkezinde inşa edilen zigurat, hem sembolik hem de pratik olarak toplumun kalbi işlevini görürken, saray - yakınlarda olup olmadığı kesin olmasa da - toplumun başıydı. Krallık MÖ yaklaşık 3600 civarında kurulmuş ve Erken Hanedanlık Dönemi'nin ilk evresine gelindiğinde (I. Hanedanlık, MÖ 2900-2800) her kentsel toplumun ayrılmaz bir parçası haline gelmişti. Yönetim dinamiği Uruk Dönemi’nden sonraki dönemlere doğru değişirken, zigurat şekil ve genel amacı bakımından büyük ölçüde aynı kalmış, ancak şehrin ihtişamını ve kralın başarılı yönetimini yansıtmak üzere daha uzun, daha geniş ve daha yüksek inşa edilmiştir.

Uruk ve Ur Sümer Zigguratları

Bunun en iyi iki örneği, sırasıyla MÖ yaklaşık 3000 ve MÖ 2047-1982 yılları arasında inşa edilen Uruk ve Ur zigguratlarıdır. Uruk zigguratı, çevresindeki ovalardan 12 metre (40 fit) yüksekliğe ulaşır ve üzerinde Beyaz Tapınak olarak bilinen, 17x22 metre (55x72 fit) ölçülerinde bir mabed bulunur. Bu tapınağa, yapının yan tarafındaki tören merdivenleriyle ulaşılır. Zigguratın hemen altında taş bir bina inşa edilmiştir; amacı bilinmemekle birlikte, Mezopotamyalıların genellikle taş değil, kerpiç kullandıkları için bu yapı özel bir ilgi çekmektedir.

Uruk Zigguratı, sıkıştırılmış toprak ve güneşte kurutulmuş kerpiç tuğlalardan yapılmış olup, üst yüzeyi su geçirmezlik sağlamak ve Beyaz Tapınak için sağlam bir temel oluşturmak amacıyla önce bitüm ile kaplanmış, ardından üzerine yeniden tuğla örülmüştür. Tapınak, ana yönlere göre hizalanmış, kerpiçten yapılmış ve parlak beyaza boyanmıştır. Yeniden yapılan araştırmalar, gök tanrısı Anu'ya adanmış bu yapının etkileyici ama sade olduğunu göstermektedir. Ur zigguratı inşa edildiğinde ise bu anlayış daha karmaşık bir vizyona evrilmiştir.

Ur zigguratı, ay tanrısı ve Ur’un koruyucu tanrısı olan Nanna’ya (diğer adıyla Sin) adanmıştır. Saltanatının başlarında Gutialıları yenmiş olan Ur-Nammu, halkına koruyucu bir baba figürü olarak görünmek istediği için zigguratı saltanatının büyük bir kutlaması olarak yaptırmıştır; yapıyı oğlu Shulgi tamamlamıştır. Ziggurat, güneşte kurutulmuş kerpiç tuğlalardan inşa edilmiştir. Yerden üst kata uzanan merkezi bir merdiveni ve cephenin sol ve sağ taraflarına inen iki eş merdiven seti vardır. Ziyaretçi, ortadaki merdivenle yukarı çıkar, bir kemerin altından geçer, ikinci bir kata adım atar ve ardından yükseltilmiş üçüncü katta bulunan tapınağa ulaşır.

Great Ziggurat of Ur
Ur’un Büyük Zigguratı
Hardnfast (CC BY-SA)

Ur zigguratı, Babil kralı Nabonidus (MÖ 556-539, bazen 'ilk arkeolog' olarak anılır) tarafından harabe halinde bulunmuş ve kendisi tarafından restore edilmeye çalışılmıştır. Günümüzde sitenin üst kısmı büyük ölçüde Nabonidus’un çalışmalarına aittir; diğer restorasyon çalışmaları ise 1980’lerde Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin tarafından başlatılan modern döneme aittir. Her iki ziggurat da uzaktan görülebilir ve yolcular için birer işaret noktası görevi görürken, en yüksek, en büyük ve en iyi bilinen Babil zigguratıdır (MÖ 14.-9. yüzyıllar arasında inşa edilmiştir) ve İncil’de Babil Kulesi olarak geçer.

Babil Kulesi

Herodot, Babil zigguratını muazzam olarak tanımlar. Kraliyet sarayı bir bölgede yer alırken, ziggurat (Herodot’un Zeus’a adandığını düşündüğü ancak aslında Marduk’a adanmış olan) diğer bölgeyi domine ediyordu:

Şehrin iki bölgesinden birinin ortasında, yüksek ve sağlam bir duvarla çevrili kraliyet sarayı yer alır; diğerinin ortasında ise bronz kapılı, Zeus-as-Bel’e adanmış bir kutsal alan bulunur. Bu kutsal alan benim zamanımda ayakta olup, her bir kenarı iki stadyum (stad) uzunluğunda kare şeklindedir. Kutsal alanın ortasında, bir stadyum uzunluğunda ve genişliğinde sağlam bir kule inşa edilmiştir. Bu kule başka bir kuleyi, o kule de bir başkasını taşır; toplamda sekiz kule vardır. Dışarıdan, tüm kulelerin etrafından dolanan bir merdiven yapılmıştır; merdivenin yarısında, tırmananların oturup dinlenebileceği, üzerinde bankların bulunduğu bir sığınak vardır. Son kulede ise büyük bir tapınak yer almaktadır. (I.181)

Günümüz tahminlerine göre yapının yüksekliği 54 metre (177 fit) civarındadır, ancak bu spekülatiftir çünkü Babil zigguratı Büyük İskender’in MÖ 323’teki ölümünde tamamen harabe halindeydi. Ziggurat, Yaratılış 11:1-9’daki Babil Kulesi ile ilişkilendirilmiştir. Bu metin, insanların tüm dünyanın aynı dili konuştuğu bir zamanda, isim yapmak ve hatırlanmak için gökyüzüne ulaşacak bir kule inşa etmeye çalıştıklarını anlatır. Tanrı bu durumu hoş karşılamaz ve eğer göğe kadar inşa etmelerine izin verilirse, gelecekteki planlarını engellemenin mümkün olmayacağını düşünür. Bunun üzerine birçok farklı dil yaratılmasına karar verir ve insanlar birbirini anlayamadıkları için projeyi terk ederler.

The Tower of Babel
Babil Kulesi
Classic Art Wallpapers (CC BY-SA)

İncil’deki anlatı, şehri asla Babil olarak tanımlamaz; sadece kulenin 'Şinar ülkesinin bir ovasında' inşa edildiği belirtilir ki, bu genellikle Sümer olarak yorumlanır. 'Babil Kulesi' terimi de İncil’de hiç geçmez; Tanrı’nın ziyaret ettiği yer sadece 'şehir' ya da 'şehir ve kule' olarak adlandırılır. Yine de bu bağlantı yerleşmiş ve araştırmacılar, Babil’deki Etemenanki’nin nasıl Babil Kulesi haline geldiğine dair çeşitli teoriler ortaya atmıştır. Bu teoriler genellikle etimolojiye ve Akadca’daki 'Tanrının Kapısı' anlamına gelen (bav-il ya da bav-ilim, Babil’in adının kökeni) kelimesinin İbranice’de 'kargaşa' anlamına gelen bavel kelimesiyle yanlış ilişkilendirilmesine odaklanır. Bilim insanı Samuel Noah Kramer ise başka bir açıklama sunar:

Babil Kulesi’nin inşasıyla ilgili hikâye, kuşkusuz Mezopotamya zigguratlarının varlığını açıklama çabasından kaynaklanmıştır. İbraniler için, bu heybetli yapılar - ki genellikle harabe ve yıkılmış halde görülürlerdi - insanın güvensizlik duygusunun ve bununla bağlantılı olan güç tutkusu sonucu ortaya çıkan aşağılanma ve ızdırabın sembolleri haline gelmiştir. Bu nedenle, bu hikâyeye benzer bir anlatının Sümerler arasında bulunması pek olası değildir; çünkü Sümerler için ziggurat, gökyüzü ile yer, tanrı ile insan arasında bir bağ anlamına gelirdi. Öte yandan, tüm insanların 'tek bir dili ve aynı sözleri' paylaştığı bir zamanın olduğu ve bu mutlu durumun öfkeli bir tanrı tarafından sona erdirildiği fikri, Sümer destanı 'Enmerkar ve Aratta Lordu' adlı eserde yer alan bir altın çağ pasajıyla paralellik gösterebilir. (293-294)

Öfkeli bir tanrı', Babil Kulesi’nin yükselişini durdurmuş olabilir, ancak Babil zigguratı farklı bir kaderle karşılaştı. MÖ 689 yılında Sanherib tarafından yıkıldıktan sonra, II. Nebukadnezar’a (MÖ 605/604–562) kadar gelen ardışık krallar tarafından yeniden inşa edildi; daha sonra ise bakımsızlığa terk edildi. MÖ 323’te Büyük İskender, yeni bir ziggurat inşa etmek üzere harabelerin temizlenmesini emretti ancak kısa süre sonra öldü ve halefleri Babil’in restorasyon planlarını bıraktılar. Ziggurattan çıkarılan malzemeler daha sonra yerel halk tarafından alınarak başka amaçlarla kullanıldı.

Sonuç

MÖ yaklaşık 500 civarından sonra, Perslerin her şeye gücü yeten ve her yerde bulunan tanrısı Ahura Mazda’nın anlayışının yayılmasıyla birçok Mezopotamya ve çevre bölgelerdeki diğer zigguratlar da aynı kaderi paylaştı ve işlevsiz kaldı. Zerdüştlük rahipleri tarafından hâlâ yapılan ibadetler ve sunular, artık yeni bir biçim aldı. İran’daki Tepe Sialk’teki Sialk zigguratı (MÖ yaklaşık 3000), Irak’ın Bağdat yakınlarındaki Kassit zigguratı Dur-Kurigalzu (MÖ 14. yüzyıl) ve İran’ın Huzistan bölgesindeki görkemli Chogha Zanbil yapısı gibi alanlar - hepsi dini sebeplerle olmasa da - terk edildi ve harabeye döndü.

Tepe Sialk, Iran
Sialk Höyüğü, İran
Carole Raddato (CC BY-NC-SA)

Mezopotamya zigguratları sık sık Mısır piramitleri ile karşılaştırılsa da ve hangisinin önce yapıldığına dair tartışmalar sürse de, Mezopotamya yapılarının büyük olasılıkla Mısır mimarisiyle hiçbir ilgisi yoktur; özellikle Mısır piramitlerinin anlamı ve amacıyla kesinlikle bağlantılı değildir. Mısır basamaklı piramit tasarımının ziggurattan etkilendiğine dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır; bu olasılık olsa da, bilimsel görüş genel olarak piramitleri ölüler ve onların ahiret yolculuğu için yapılmış anıtlar olarak tanımlarken, zigguratların Mezopotamya’nın yaşayan tanrılarına adandığını belirtir.

Zigguratın Mısır’ı etkileyip etkilemediği tartışmasından çok daha ilginç olan bir diğer yönü ise, benzer temel tasarımın Mezopotamya ile hiçbir bağlantısı olmayan medeniyetlerde de ortaya çıkmasıdır; bunlar arasında Maya, Aztek uygarlığı ve Kuzey Amerika'nın yerli halkları sayılabilir. Günümüz Louisiana’sındaki Watson Brake (yaklaşık MÖ 3500) yapısı, Illinois’deki Cahokia (yaklaşık MS 600-1350) ile benzer temel yapısal özellikler taşır. Chichen-Itza, Uxmal, Tikal gibi Maya yapıları da ziggurat modelini yansıtır; bu da insanların daha yüksek bir güçle iletişim kurma arzusunun, evrensel ve ortak bir ihtiyacı olduğunu gösterir.

Sorular & Cevaplar

Ziggurat nedir?

Bir ziggurat, basamaklar halinde yükselen ve üstü düz bir platformla sonlanan, üzerine bir tapınağın inşa edildiği anıtsal bir mimari yapıdır. Bu yapı, eski Mezopotamya’da dini ritüellerde kullanılmak üzere ortaya çıkmıştır.

Mezopotamya'da zigguratlar ne zaman inşa edildi?

Zigguratların temelleri, Mezopotamya’nın bazı bölgelerinde yaklaşık MÖ 5000 yılına kadar uzanır; ancak çoğunun inşa edilip kullanıldığı dönem yaklaşık MÖ 3000 ile 500 yılları arasındadır.

Zigguratlar neden inşa edildi?

Zigguratlar dini amaçlarla inşa edilmiştir; özellikle yüksek rahibin gökyüzüne yükselerek şehrin koruyucu tanrısıyla iletişim kurabilmesi için tasarlanmıştır. Zigguratların tepesine genellikle tanrı için bir tapınak veya kutsal alan inşa edilirdi.

Ziggurat yapımı neden durdu?

Zigguratlar, yaklaşık MÖ 500 civarında tek tanrılı din olan Zerdüştlüğün yaygınlaşmasından sonra inşa edilmemeye başlandı. Bu tarihten sonra ibadet biçimleri değişti ve zigguratlar kullanımdan kalktı.

Çevirmen Hakkında

Şüheda Bulut
Merhaba! Tarihe meraklı, çeviri üzerine eğitim alan ve sürekli gelişime inanan biriyim. Yeniliklere açık yapım sayesinde farklı alanlarda kendimi geliştirmeyi ve uluslararası düzeyde deneyim kazanmayı hedefliyorum.

Yazar Hakkında

Joshua J. Mark
Joshua J. Mark, Dünya Tarihi Ansiklopedisi'nin kurucu ortağı ve İçerik Direktörüdür. Önceden tarih, felsefe, edebiyat ve yazı dersleri verdiği Marist College'da (NY) profesördü. Çok fazla seyahat etmiştir ve Yunanistan ve Almanya'da yaşamıştır.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Mark, J. J. (2022, Ekim 13). Ziggurat [Ziggurat]. (Ş. Bulut, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-127/ziggurat/

Chicago Formatı

Mark, Joshua J.. "Ziggurat." tarafından çevrildi Şüheda Bulut. World History Encyclopedia. Son güncelleme Ekim 13, 2022. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-127/ziggurat/.

MLA Formatı

Mark, Joshua J.. "Ziggurat." tarafından çevrildi Şüheda Bulut. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 13 Eki 2022, https://www.worldhistory.org/ziggurat/. İnternet. 30 Tem 2025.

Reklamları Kaldır