
Griogri Rasputin (1869-1916) Çar II. Nikolay’ın (iktidar dönemi 1894-1917) ailesine çok yakın, Sibirya’dan gelip kendisini kutsal bir adam ve inanç şifacısı olarak tanımlayan bir kişiydi. Rasputin, özellikle imparatoriçe Alexandra Feodorovna (1872-1918) nezdinde değerli bir kişi olarak kabul ediliyordu çünkü hemofili hastalığı (kan hastalığı) olan oğlu ve Çarlık Tahtının varisi Aleksey’in sağlığına kavuşması için yardım edebileceği düşünülüyordu. Rasputin’in gevşek yaşam tarzı konusunda söylentiler ve iktidar koridorlarında nüfuz sahibi olduğuna dair endişeler, en sonunda otokratik Romanov Hanedanının zaten azalmış olan onurunu korumaya çalışan bir grup eliyle öldürülmesine yol açmıştır.
Gençlik Dönemi
Grigori Efimovich Rasputin, 1869 yılında, Sibirya’da bir köy olan Potrovskoe’de doğmuştu. Rasputin, adı daha sonra Rusça’da “libertine” (safahat düşkünü) sıfatıyla özdeşleştirilmiş ama aynı zamanda bu tartışmalı kişiliği çevreleyen mitolojinin bir parçası olmuştur. Rasputin, aslında babasının adıdır, bazılarınca söylendiği gibi bu tanımlamayı kendisi tercih etmemiştir. Köylü bir aileden dünyaya gelen Grigori, yerel bir köylü kızı olan Pravkovia Dubrovina ile evlenmeden önce bazı söylentiler göre at çalmıştır (ancak bu yönde herhangi bir polis kaydı bulunmuyor) ve Dubrovina’dan birkaç çocuğu olmuştur.
Rasputin, bir starets (yıldızlar) olmuştu; yani bir tür gezgin, din adamı olmayan kutsal bir adam ve inanç şifacısı. Birkaç Hac yolculuğuna çıkmış, ancak starets gibi münzevi bir yaşam tarzına bağlı kalmamıştır. Tarihçi yazar A. Wood bu konuda şöyle bir özetleme yapmıştır: “Rasputin, sıklıkla tanımlandığı gibi, ‘çılgın bir Rahip değildi’, Sibirya’da Khlysty/Cilys olarak bilinen cinsel açıdan ahlaksız flagellant’lar (kendilerini kırbaçlayan çilekeşler) diye bilinen aşırı dindar bir cemaatin üyesiydi.” (37). Bu üyeliği aslında tartışmalıdır. Tarihçi S. S. Montefiore’nin belirtiği üzere, “tarikatın/cemaatin bir üyesi değildi ve herhangi bir bağlantıyı da reddetmiştir” (535). D. Smith’in yazdığı Rasputin biyografisine konu olup tekrarlanan bir husus. Daha kesin olanı, Rasputin’in seyahatleri sırasında insanların psikolojik olarak zihnini okuma ve onlara uygun tasfiyelerde bulunma konusunda oldukça yetenekli hale gelmiş olmasıdır; genellikle bol miktarda İncil’den alıntılar yapar ve aralarına geleneksel halk sözleri de serpiştirilmiş net olmayan yarı-dinsel ifadelerle konuşmasını yapardı.
Rasputin, fiziksel olarak da dikkat çekici bir kişilikti; uzun boyluydu, uzun saçları ve uzun bir sakalı vardı, genellikle düzgün kesilir ve düzgünce taranırdı. Derin gri-yeşil ve karşındaki kişiye nüfuz eden, mistik bir bakışı vardı. Rasputin’in arkadaşlarından biri (hem erkek ve hem de kadın birçok kişi) Sibiryalının gözlerinin çarpıcı etkisini şöyle kaydetmişti: “Bu adamın cazibesi, gözlerindeki bakışında yatıyor. Bakışlarında sizi içine çeken ve onun iradesine boyun eğmeye zorlayan bir şey vardı” (Smith,105). Bazı kadınlar, Rasputin’in bakışlarıyla her şeyi biliyormuş gibi göründüğünü veya hatta onu görünce çığlık atmak istediklerini söylemişlerdir.
Rasputin’in sesi sıradandı, ancak tuhaf sözlerine genellikle aynı derecede tuhaf veya ezoterik jestler ve parmakların sürekli hareketi eşlik ediyordu. Son derece dokunsaldı, sık sık insanların ellerine dokunuyor ve kadınları öpüyordu. Kusur bulucu merhametsiz basın haberlerinin aksine, Rasputin temiz ve düzgün görünüyordu, bu özellikleri onunla tanışan birçok kişinin hemen onu fark edip aklında kalmasına yarıyordu.
St. Petersburg Manevi Rehberi
Rasputin, 1903 yılında Rusya’nın Başkenti St.Petersburg’a gitmiş ve burada zenginlerin hayırseverliğiyle geçimini sağlamış ve onlar için bir nevi manevi rehber olmuştu. İlk olarak 1905 yılında Rusya’daki Çarların iktidar Hanedan ailesi Romanovlar ile ilişkilendirilmiştir. Tahtın varisi (Çareviç) ve Çar Nikolay’ın tek oğlu, hemofili hastası olan Aleksey (1904-1918) idi. Rasputin’in şifacı olarak Aleksey’in hastalığını hafifletme çabasına teşvik edilmişti. Rasputin, şaşırtıcı bir şekilde hastası üzerinde olumlu bir etki yaratmış gibi görünüyordu. Rasputin, hipnoz yöntemini kullanmış olabilir (böyle bir yeteneğinin olduğunu inkâr etmiş olsa da), ancak hangi yöntemi kullanmış olursa olsun, sonuç olarak Kraliyet varisi ve oğlunun durumuyla zihni sürekli meşgul olan annesi İmparatoriçe (Çarina) Alexandra Feodorovna üzerinde sakinleştirici bir etki yaratmıştır. Aleksey bir kaza geçirip ölmek üzereyken öyle bir noktaya gelinmişti ki, kraliyet doktorları hiçbir umut olamayacaklarını ilan etmiş ve prensin ölüm bülteni üzücü haberi halka duyurulmak üzere hazırlandıkları bir zamandan sonra Rasputin’in itibarı da artmıştı. Rasputin, kraliyet ailesine şöyle bir telgraf göndermişti: “Tanrı gözyaşlarınızı gördü ve dualarınızı kabul etti. Üzülmeyin. Bu küçük Çocuk ölmeyecek. Doktorların onu daha fazla rahatsız etmesine izin vermeyin” (Hasegawa,34). Prens gerçekten de iyileşmişti. Rasputin, bundan sonra prensi şahsen ziyaret edip ona “Endişelenmeyin. Hiçbir şey olmayacak” (ibid) diyerek, ikinci defa benzer bir şekilde aynı hipnotik hileli söylemi tekrarlamaya devam etmişti. Hasta çocuk tamamen iyileşmiş ve bundan dolayı Rasputin artık kraliyet Sarayının daimi bir üyesi olmuştu.
Sorun şu ki; Rasputin, tam zamanında telgraf yazmak ve tahtın varisini sakinleştirmek dışında oldukça tuhaf şeyler de yapmış ve söylentiler yayıldığı zaman, bu tuhaf adam “karanlık sanatları” icra etmiş, Çar Nikolay’ın karısı üzerinde ve dolayısıyla Çar’ın kendisi üzerinde de yaptığı bariz etkisi nedeniyle eleştiri almaya başlamıştı. Siyasi rekabet olayları ve yaygın spekülatif basın organları, Rasputin hakkında doğru olmayan çok şeyleri yazmasını sağlamış, ancak mitolojik olayları gerçek yaşam olaylarından ayırmak hiç de kolay olmamıştır.
Rasputin, Ortodoks Hıristiyanlığın garip bir biçiminde vaaz vermişti. Daha çok bilinen ilkelerinden biri (ancak orijinal bir fikir değil); kişinin günah yoluyla kurtuluşu ulaşacağı ve bu nedenle kişi ne kadar çok günah işlerse o kadar iyi olacağı şeklindeydi. Rasputin, vaaz ettiği şeyleri zaten uyguluyordu. Tarihçi H. Shukman şunları ifade etmiştir:
Bizzat İmparatoriçe himayesinde olan bu adamın mistik kahinleri ve karizmatik varlığı, St.Petersburg’da pek çok asil kadının üzerinde yüce bir etki yaratıyordu; bu etki, doymak bilmez olduğu söylenen cinsel iştahı için kullandığından dolayı etrafında yağlı bir sefahat havası yaratıyordu (374).
Devletin Dostu mu veya Düşmanı mı?
Çar Nikolay’ın düşmanları, Rasputin’in Çariçe ve kızlarıyla da yattığı gibi sansasyonel hikayelerle dolu, genellikle korkunç karikatürler içeren propaganda bildirileri yayınlamışlardı. Skandal konuşmalar zaten yeterince kötüydü, ancak Rasputin’in geleceği için daha da ciddisi, siyasi ve mali entrikalara da bulaşmış olmasıydı. Rasputin, nüfuzunu kullanarak, arkadaşlarının hükümette görev almasını sağlamıştır. Bu arada Çar Nikolay, Rasputin’i sıradan Ruslarla doğrudan iletişim kurabileceği bir kanal olarak gördüğü için ona değer veriyordu. Çar Nikolay, bir keresinde şöyle ifade etmiştir: “O sadece iyi, dindar, saf bir Rus’tur. Başım dertte olduğu veya şüphelere kapıldığım zaman onunla konuşmayı severim ve sonrasında her zaman kendimle barışık olmayı hissederim” (Hosking, 439). Çar Nikolay, Sarayında herhangi birinin Rasputin hakkında kötü nitelikli denilebilecek bir konuşma yapılmasını yasaklamıştı. Ayrıca, Rasputin’e karşı açık konuşan Ortodoks Kilisesi üyeleri genellikle uzak bir manastıra sürgün edilmek gibi bazı olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalıyorlardı. Rasputin’in Rus kamuoyundaki imajı ile kraliyet ailesinin ona bakışı arasında çok belirgin bir uçurum vardı.
Bu kutsal adamın kimlik bilgilerine ilişkin şüphe, Rasputin’in 1915 yılı, Mart ayında Moskova’da bir restoran - gece kulübünde sarhoş olup koro kızlarını taciz ettiği, çılgınca dans ettiği, imparatoriçeyi neden cebinde taşıdığıyla ilgili müstehcen bir dille övündüğü ve orada bulunan her kese uygunsuz bir şekilde kendini teşhir ettiği rezil bir olayla kanıtlamış gibi görünüyordu. Rasputin tutuklanmış ve geceyi bir polis karakolu hücresinde geçirmişti. Basın organları bu hikâyeyle çok eğlenmişlerdi, ancak belki de sadece bir hikâyeydi; tamamen Rasputin düşmanlarınca uydurulmuş bir hikâye. Çünkü polis raporlarında ve restoran personelinden alınan ifadelerin hiç birini hikâye konusu söylentileri doğrulamıyordu. Burada görülen sorun, Rasputin’in her zaman olduğu gibi, bazı söylenti ve yansımalarına rağmen, gerçeklerin değil, kurgulanmış hikâyelerin konusu olmuştur. Güç sahibi bazı insanlar bu garip Sibiryalıyı bir şekilde ortadan kaldırmaya kararı almışlardı.
Kraliyetçiler Rasputin’den nefret ediyorlardı. Ancak Çar Nikolay’ın ve otoriter rejiminin düşmanları, Sibiryalı çevresinde gelişen tartışma konularından dolayı ülkede devrim yapılmasından başka bir yolun kalmadığını düşünüyorlardı. Ülkede yaşanan huzursuzluk, Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) askeri felaketlerinin ardından daha da artmış ve ardından 1915 yılı, Ağustos ayında Çar Nikolay’ın Rus Ordusu komutasını kişisel olarak almak üzere St. Petersburg’dan ayrılmasıyla daha da derinleşmişti. Rasputin, savaşın Rusya için bir felaketten başka hiç bir şey ifade etmeyeceği uyarısında bulunmuş ve öyle de olmuştu.
Çar Nikolay, Başkomutanlık görevini üstelendiğinde, Başkentte yönetim politikalarını etkili bir şekilde belirleme görevini karısına vermiş ve karısı da hükümette aktif bir rol almaya zaten hevesliydi. Çariçe Aleksandra Feodorovna çok sayıda yeni bakan ataması yapmıştı, öyle ki, eleştirmenler bakanlıklar bünyesinde meydana gelen bu hızlı değişimi “bakanlık sıçraması” olarak tanımlamışlardı. Ayrıca, bu türden kararların alınmasında Rasputin’in rüşvet alarak etkili olduğu şeklinde yargılar olduğuna dair söylentiler de gelişiyordu. Rasputin’in askeri kararların alınmasında etkili ve iktidar koridorlarında bir tür Alman yanlısı hizip olduğu yönünde asılsız iddialar bile vardı (Çariçenin kendisi Alman kökenliydi). Çariçe Alexandra, Rasputin’in sadakatine ve yararlığına inanmaya devam etmişti. Kocasına şunları yazmıştır:
“Ah canım, Tanrı’ya öyle tutkuyla dua ediyorum ki, kurtuluşumuzun O’nda (Rasputin) olduğuna sizi ikna etsin. O burada olmasaydı, bizim halimiz ne olurdu bilmiyorum. O bizi duaları ve bilgece tavsiyeleriyle kurtarıyor. O (Rasputin) adeta sizin ve ülkemiz Rusya için yaşıyor. (Hasegawa,113).
Rasputin kraliyet ailesinin bütün üyelerini adeta büyülememişti. Çar Nikolay’ın annesi, dul imparatoriçe, bir keresinde bir bakana şöyle bir açıklama yapmıştı:
Zavallı gelinim hem Hanedanlığı ve hem de kendisini mahvettiğinin farkında bile değil. Maceracı birinin kutsallığına içtenlikle inanıyor ve bizim kesinlikle gelecek olan talihsizliği savuşturacak gücümüz kalmadı (Hasegawa, 40).
Rasputin’i bir şarlatan olarak gören diğer bir isim Başbakan Pyotr Stolypin (1862-1911) olmuştu. Stolypin toprak reformu gelişmelerinden sorumlu kişiydi. Stolypin, Rasputin’in insanlar üzerine etkisini fark etmiş ve bu durumdan rahatsız olmuştu:
Soluk gözleriyle beni gözden geçirdi, Kutsal Kitap İncil’den gizemli ve anlaşılmaz kelimeler mırıldandı, elleriyle bir takım garip hareketler yaptı ve karşımda duran bu haşereye karşı tarif edilmez bir nefret hissetmeye başladım. Adamın büyük bir hipnotik güce sahip olduğunun farkına vardım ve bende oldukça güçlü bir etki yaratmaya başlamıştı, ama kesinlikle bir iğrenme etkisi (Smith, 151).
Suikast Girişimleri
Tarihçi T. Hasegawa’nın belirtiği üzere “Rasputin olayı, her şeyden önce otokrasinin itibarını felaketle sonuçlanma aşamasına katkıda bulunma olayıdır” (39). Rus parlamento Meclisi Duma Başkanı Mikhail Rodzianko (1859-1924) Rasputin’in aslında toplumun geniş kesimlerince derinden sevilmediği konusunda Çar Nikolay’a uyarıda bulunmuş ama sonuç alamamıştı. Siyasi seçkinlerin, mülk sahibi sınıfların ve orduda subayların giderek artan bir kısmı, Rasputin’in kraliyet üzerinde olduğu algılanan etkisine öfkelenmiş ve sert önlemler almaya hazırlanmışlardı. Ancak, yeni bir başka suikastçı önceden harekete geçmişti. Rasputin, 1914 yılı yazında, Sibirya’ya geri dönmüş ve orada köylü bir kadının bıçaklı saldırısına uğramıştı. Saldırgan kadın, Rasputin’i sahtekâr olarak ilan ve ifşa eden Iliodor adlı etkili bir rahibin takipçisiydi. Rasputin hastaneye kaldırılmış ancak bu saldırıdan kurtulmuştu.
Çar Nikolay, Rasputin’in kraliyet ailesiyle ilişkisine yönelik her türlü eleştiriyi reddetmeye devam etmiştir. Çar, bunu tamamen kişisel bir mesele olarak görüyor, ne politik nitelikte bir olay ne de halkın bir işi olduğunu söylüyordu. Ancak, siyasi seçkinler aynı düşüncede değillerdi. Rasputin’e Başkenti terk etmesi için rüşvet verme girişiminde bile bulunmuşlardı.
Rasputin, en sonunda,30 Aralık 1916 tarihinde, sağcı monarşistlerce öldürülmüştür. Suikastçılar arasında; Çar Nikolay’ın kuzeni Büyük Dük Dmitri Pavloviç (1891-1942), Çar’ın yeğenlerinden birinin kocası Prens Felix Yusupov (1887-1967) ve monarşist, gerici ve antisemittik örgütü Karayüzler lideri Vladimir Purişkeviç de (1870-1920) vardı. Suikastçı grup, Rasputin’i Prens Yusopov’un Sarayında düzenlenen bir partiye davet etmiş ve ardından da ona saldırmışlardı; önce bu rahibi siyanürlü kek ve Madeira şarabıyla zehirlemiş, sonra dövmüş ve ardından da vurmuşlardı. Daha sonra yakınlarda donmuş nehirde bir delik açmış ve henüz tam olarak ölmemiş olan Rasputin’in suya atarak buzlu ölüm tuzağına bırakmışlardı. Rasputin’in cansız bedeni iki gün sonra bulunmuştu. Hikâye böyle devam etmektedir. Gerçeklik daha sırdan olabilir, çünkü yapılan otopsi raporunda herhangi zehir izi bulunmamıştı. Üç kurşun yarası vardı; bu yaralardan bir alnında olup yakın mesafede ateş edilmiş bir yaradan oluşuyordu.
Rasputin’in naaşı, St.Petersburg güneyinde Tsarskoye Selo’da, Aleksander Sarayı yakınındaki kilise arazisine gömülmüştü. Rasputin ailesinden hiç kimse cenaze törenine davet edilmemiş, ancak kraliyet ailesi sadece tabutunun yere indirilmesine tanıklık etmek üzere orada bulunmuştu. Cinayet ile ilgili resmi soruşturma, cinayetin arkasında kimin olduğu ortaya çıktığı zaman kısa bir sürede sona ermişti. Suikastçıların isimlerinin açığa çıkması Çar Nikolay otoritesini ciddi bir şekilde zayıflatmış ve otokrasinin ne kadar da parçalanmış olduğunu halka göstermiştir. Katillerin hiç biri adalete teslim edilmemişti.
1917 yılında yaşanan şiddetli Rus Devrimi (aslında iki devrim; biri Şubat, diğeri ise Ekim ayında) olayları Mart ayında Rus Çar’ı Nikolay’ın iktidardan devirmesine neden olmuş ve Lideri Vladimir Lenin (1870-1924) olan Sovyet Rusya’sının kurulmasına da yol açmıştır. Rasputin, kendi olası ölümünden altı ay sonra bir zamanda kraliyet ailesinin hayatta kalamayacağı konusunda uyarmış ve Çar Nikolay’a, Birinci Dünya Savaşının Rusya’yı yok edeceğini, “Rusya’nın kendi kanından boğulacağını, en kötüsünün de, yıkımın büyük ve sonu olmayan bir keder” olacağını yazmıştı (Smith,363). Çar Nikolay ve ailesi 1918 yılı, Temmuz ayında idam edildiklerinde, cesetlerinden değerli eşyalar alınmış ve dört kızının her birinin boynunda Rasputin’in bir resmi ve dualarından sözleri içeren bir muska taşıdıkları kayıt altına alınmıştı.
Devrim yılları kaos ortamında Rasputin’in tabutu mezarından çıkarılmış ve bedeni bazı askerlerce kirletilmişti. Rasputin’in beden kalıntıları daha sonra ormanda yakıldığına dair bir söylenti ortaya çıkmıştı. Kramatörler ilk önce ataşe yeterli yakıt koymayı başaramamış ve bu yüzden bedeni ilk başlarda yanmamış ve bölge köylüleri bu olayı Rasputin’in bir aziz olduğunun kanıtı olarak değerlendirmişlerdir. Ne yazık ki, bunların hiç biri doğru değildi, çünkü Rasputin’in beden kalıntıları yakılmak üzere Prens Lvov’un emriyle bir krematoryuma gönderilmişti. Rasputin, hayatta olduğu zamanda olduğu gibi, ölümünden sonra da etrafında neredeyse aşılmaz bir gerçeklik perdesi oluşturmuş, yaygın uydurma olaylar örgüsü ve söylenti toplamaya devam etmiştir.