Prens Józef Antoni Poniatowski (1763-1813), Napolyon Savaşları (1803-1815) esnasında Polonya ordusunun başkomutanlığını üstlenmiş Polonyalı (Leh) bir asker ve vatanseverdi. Fransa İmparatoru I. Napolyon'un (1804-1814; 1815) sözünden dönmeyen bir müttefiki olan Poniatowski, Leipzig Muharebesi'nde savaşırken öldürülmesinden yalnızca birkaç gün önce Fransız İmparatorluğu'nun mareşali seçilmişti.
Polonya'nın son kralının yeğeni olan Poniatowski, ülkesinin ordusunda görev yapmış ve 1792 Polonya-Rus Savaşı ve 1794 Kościuszko Ayaklanması sırasında işgalcilere karşı savaşmıştır. Polonya'nın egemenliğinin üç kez parçalanmasıyla birlikte yıkılmasının akabinde, Napolyon'un yanında yer alan Poniatowski, Polonya topraklarında kurulan bir Fransız himayesindeki Büyük Varşova Dükalığı'nın (Lehçe: Księstwo Warszawskie, Fransızca: Duché de Varsovie, Almanca: Herzogtum Warschau) savaş bakanlığına getirildi. Her ne kadar Poniatowski Napolyon'u pek sevmese ve ona güvenmese de, Polonya'nın özerkliğini yeniden kazanmasının en etkili yolunun Fransa ile ittifak olduğunu düşündü ve bu nedenle Napolyon'un önde gelen destekçileri arasında yerini aldı. 1809'da Polonyalıları (Lehler) Avusturyalılara karşı zafer kazanmasına katkıda sağladı ve Varşova Dükalığı'nın sınırlarını iki katına çıkardı. Üç yıl sonra, Napolyon'un Rusya'yı işgalinde Büyük Ordu'nun (Grande Armée) Polonya kolordusunun başında yer aldı ve Borodino Muharebesi'nde büyük bir başarıyla mücadele etti.
Poniatowski 15 Ekim 1813'te Fransa İmparatorluğu'nun mareşalliğine yükseldi ve bu onura nail olan tek Fransız olmayan isim oldu. Yalnızca dört gün sonra, Leipzig Muharebesi'nin (16-19 Ekim 1813) sonunda Fransa'nın artçı askeri birliklerine (arka birlikler) komuta ederken öldürülmüştü. Cesaret sahibi, hüzünlü ve kişisel onur konusunda hassasiyet sahibi olan Poniatowski, Polonya'nın ulusal kahramanı ve gelecek kuşaklardaki Polonyalı (leh) vatanseverler arasında bir ilham kaynağı olmuştu.
Hayatının Erken Dönemleri
Józef Antoni Poniatowski 7 Mayıs 1763'te Avusturya'nın başkenti Viyana'daki ''Palais Kinsky'' (bazen Palais Daun-Kinsky adıyla anılır) adında Barok tarzı bir sarayda gözlerini dünyaya açtı. Polonyalı (leh) bir asilzade olan babası Andrzej Poniatowski, kariyerini Avusturya ordusunda subay pozisyonunda geçirmiş ve 1771 yılında Avusturya Mareşali rütbesine yükselmişti. Józef'in annesi Kontes Maria, seçkin Çek-İtalyan aristokratik Kinsky ailesine mensuptu ve Habsburg İmparatoriçesi Maria Theresia'nın (1740-1780) sarayında Leydilik görevinde bulunmuştu. Dolayısıyla Józef, ailesinin her iki tarafında da zaten saygıdeğer bir kökene sahipti, ne var ki amcası Stanislaus Augustus Poniatowski, Józef'in doğumundan bir yıl sonra ''Polonya Kralı'' seçilince konumu daha da yükseldi. II. Stanisław August Poniatowski, asıl adıyla ''Stanisław Poniatowski'' (hükümdarlık dönemi 1764-1795) olan bu yeni kral, tüm kardeşlerini soyundan gelen prensler olarak kabul etti.
Józef'in babası 1773 yılında ölünce Kral Stanislaus yeğeninin vasiliğini üzerine aldı. Stanislaus, Józef'i bilhassa tarih ve askeri konularda eğitmek üzere bir özel eğitmen ekibiyle anlaştı. Fransızca öğretilen genç prens aynı zamanda Almanca ve Rusça da konuşabiliyordu; her ne kadar ana dili Lehçe öğretilmese de bu dili saray mensuplarından biliyordu. Esasen, Józef'in Lehçe eğitimi büyük olasılıkla yeğeninin Polonyalı (Leh) kökenini benimsemesini isteyen kralın kendisi tarafından teşvik edilmişti. 1772'deki Polonya'nın Birinci Parçalanması, topraklarının ve nüfusunun üçte birinin Rusya, Prusya ve Avusturya arasında paylaştırılmasına tanıklık etmiş, geriye kalan Polonya devleti ise bir Rus kuklası olmaktan öteye gidememişti. Bunun sonucunda Polonya'da aşırı milliyetçilik ve kargaşa baş gösterdi. Rus İmparatoriçesi Çariçe II. Katerina/Büyük Katerina'ya (hükümdarlık dönemi 1762-1796) sadık bir kral olarak Stanislaus'un bu konuda eli kolu bağlıydı fakat gizliden gizliye genç yeğeninin bir gün Polonya meselesini ele alacağını umuyordu.
1780 yılında Józef Poniatowski Avusturya ordusuna subay rütbesiyle yazıldı. Kısa sürede üst kademelere yükseldi; 1786'da Hafif Süvari alayında yarbay oldu ve çok geçmeden Kutsal Roma İmparatoru II. Joseph'in (hükümdarlık dönemi 1765-1790) yaverliğine getirildi. Her ne kadar piyadeler ve topçu taktikleri konusunda yetkinliği pek istek duyulmasa da, Poniatowski muhteşem bir atlı süvari subayı olduğunu kanıtladı ve görünüşe göre acemi askerleri eğitmekten büyük keyif alıyordu. Savaşın ilk tadını 1788'de, Osmanlı-Avusturya Savaşı sırasında, 24 Nisan'da Šabac Muharebesi'nde bir piyade kolunu yönetirken ciddi şekilde yaralandığında alacaktı. Yarasının ölümcül derecede ağır olmasına rağmen Kasım ayına kadar iyileşen Poniatowski, cesaretinden dolayı albaylığa terfi ettirildi. Poniatowski Avusturya ordusunda görev yaptığı süre boyunca amcası adına diplomatik görevlerde de bulundu. Polonya'yı 1780'de Maria Theresia'nın cenaze töreninde temsil etti ve 1787'de Büyük Katerina ile görüşmek üzere Kiev'e giden Kral Stanislaus'a eşlik etti. Ne var ki, Polonya'nın üzerinde beliren fitne tohumları nedeniyle, Poniatowski çok geçmeden atalarının topraklarına daha büyük hizmetlerde bulunmaya layık olduğunu anlayacaktı.
Polonya'nın Hizmetindeki Adam
Rusya 1788'e gelindiğinde, bir cephede İsveçlilere, diğer cephede ise Osmanlılara karşı iki savaşa karışmıştı. Rus hâkimiyetini yok etmeyi düşleyen Polonyalı (Leh) vatanseverler açısından bu durum bulunmaz bir firsat niteliğindeydi. Polonyalı soylulardan oluşan bir meclis Ekim ayında Rus hâkimiyetini kınadı ve 100.000 kişilik dev bir ordu kurulması çağrısında bulundu. Bu orduyu eğitecek subaylara gereksinim duyulmuştu ve Kral Stanislaus yeğenini bu amaçla Polonya'ya geri çağırdı. Poniatowski, İmparator Joseph'in hizmetini bırakma konusunda tereddüt etse de sonunda Polonya'ya olan sadakatini Avusturya'ya olan yükümlülüklerinden öncelikli tuttu. Varşova'ya Ekim 1789'da geldi ve tümgeneral ünvanıyla Ukrayna'daki bir bölüğün komutasına getirildi. Ancak Poniatowski yeni komutasındaki askeri birliklerin eğitim, disiplin ve mühimmat bakımından yoksun olduğunu gördü. Ordunun yeniden yapılandırılması konusunda elinden geleni yapmış fakat sıklıkla yüksek sosyete arasında dolaştığı, içki içtiği ve zamparalık yaptığı bir yer olan Varşova'yı ziyaret etmekten de büyük keyif almıştı.
Kral ve bir grup vatansever Polonyalı (Leh) soylu, 3 Mayıs 1791'de ''Aydınlanma Çağı'' ilkelerini öne çıkaran ve eşzamanlı gerçekleşen ''Fransız Devrimi'' veya ''Fransız İhtilâli'' (1789-1799) ideallerinden esinlenen yeni, liberal (özgürlükçü) bir anayasayı yürürlüğe koydular. Bu durum, Fransız devrimci radikalizminin sınırlarına kadar dayanmasını istemeyen Rus Çariçe Katerina'yı telaşlandırdı. Nisan 1792'de Katerina birkaç muhafazakâr Polonyalı ve Litvanyalı soyluyu, hazırlanan yeni anayasayı kınayan ve Rus müdahalesi çağrısında bulunan Targowice Konfederasyonu'nu (Lehçe: Konfederacja Targowicka, Litvanyaca: Targovicos konfederacija) kurmaya itti. Ertesi ay Ruslar Polonya'yı işgal etti.
Görevi Ukrayna'yı savunmak olan Poniatowski'nin tümeninde eğitim, mühimmat, gıda ve kıyafet bulunmuyordu. Dahası, prensin komutasında yalnızca 20.000 kişilik disiplinden yoksun ve acemi asker varken, karşısında 60.000 savaş tecrübesi olan Rus askeri bulunuyordu. Poniatowski ordusunu başlangıçta müstahkem bir kamp olan Polona'da yoğunlaştırdı fakat Ruslar bir kuşatma harekâtı başlattığında geri çekilmek durumunda kaldı. Amcasına daha fazla asker ve mühimmat talebiyle gönderdiği yalvarışlar karşılıksız kalınca, Poniatowski'nin tümeninin kaderi çizilmiş gibi göründü. Ardından, 18 Haziran 1792'de Poniatowski ilk zaferini kazanarak Zieleńce Muharebesi'nde (1920) bir Rus askeri kolunu yenilgiye uğrattı. Her ne kadar Poniatowski kolorduyu dize getirerek elde ettiği zaferden istifade edememiş olsa da, bu yine de Polonya askeri birliklerine büyük bir moral veren, fazlasıyla gerekli bir başarı olmuştu.
Kral Stanislaus'un Targowice Konfederasyonu'nun taleplerini kabul ettiği, anayasayı feshettiği ve Polonya'yı yeniden Rus hâkimiyetine soktuğu haberi kendisine ulaşmadan önce Poniatowski elde ettiği zaferin keyfini çıkarmaya ancak fırsat bulabilmişti. Poniatowski bu gelişmeye çok öfkelenmişti ve hatta amcasını bir darbe ile kaçırmayı bile düşündü fakat buna ailevi bağlılığı sebebiyle yanaşmadı. Bu durumu protesto etmek amacıyla 30 Temmuz'da Polonya ordusundan istifasını sundu ve Ruslardan intikam almayı vaat eden bir bildiri yayımladı. Bunun sonucunda Polonya'dan sürgün edildi.
Kościuszko Ayaklanması
Viyana'ya sürgün edilen Poniatowski, Polonya'nın 1793'te Rusya ve Prusya arasında ikinci kez parçalanmasını mecburen izlemek durumundaydı. 1794'te Tadeusz Kościuszko liderliğindeki memnuniyetsiz bir grup Polonyalı vatansever Rus nüfuzuna karşı bir ayaklanma başlattı. Varşova'yı savunmak üzere bir tümene komuta etmesi yönündeki daveti kabul eden Poniatowski, ilk Prusya saldırısını başarıyla püskürttü. Prusya askeri birlikleri Ağustos ayında sürpriz bir gece saldırısı düzenleyerek Poniatowski'nin birliklerini yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine Poniatowski komutanlığından ayrıldı ve çoğu zaman istihbarat işleriyle meşgul olmaya başladı. Kasım ayında Rus General Alexander Suvorov Praga Kalesi'ne saldırdı ve askeri birlikleri 10-20.000 arasında Polonyalı'yı katlettiler. Bizzat Suvorov'un bildirdiği üzere, "Praga'nın her tarafı cesetlerle doluydu, sular seller gibi kan akıyordu" (Doyle, 208).
Ayaklanma Praga'nın düşüşünden kısa bir süre sonra sona erdi. Polonya 1795 yılında üçüncü ve son kez parçalandı ve Avrupa haritasından silinip gitti. Kral Stanislaus 25 Kasım 1795'te tahttan feragat etmek durumunda kaldı ve üç yıldan kısa bir süre sonra felç geçirerek hayatını kaybedecekti. Rus ordusunda hizmet etmeyi reddetmesinin ardından Poniatowski'nin Varşova'daki mal varlığına el konuldu. Bir kez daha Viyana'ya kaçtı ve İmparatoriçe Katerina'nın 1796'daki ölümüne kadar bu kentte kaldı. Poniatowski Varşova'ya geri dönmesinin akabindeki 10 yılı tabir-i caizse ''alem'' yaparak ve çapkınlıkla geçirdi; hiçbir zaman evlenmemesine rağmen metreslerinden doğan iki oğlu oldu. Bu süre zarfında Poniatowski etkin siyasetten uzak durdu, yine de tutkulu bir Polonyalı (Leh) vatansever kimliğini sürdürdü ve Polonya'nın yeniden kuruluşunu görmeyi çok arzuluyordu.
Varşova Dükalığı
Prens, Varşova'nın toplumsal yaşamının keyfini çıkarırken, Avrupa Napolyon Savaşları'na gark oluyordu. Dolayısıyla Fransız Devrimi'nin getirdiği kaos ortamında Korsika doğumlu Fransız General Napolyon Bonaparte (1769-1821) 1799 tarihindeki — Fransız Cumhuriyetçi Takvimi’ne göre VIII. Yılın 18 Brumaire günü (yani 9 Kasım 1799) — ''18 Brumaire Darbesi'' ile yönetime el koymuş ve 1804 yılında kendisini Fransa İmparatoru ilan etmişti. Napolyon, Fransız ordusunu Üç İmparator Savaşı veya Austerlitz Muharebesi'nde (2 Aralık 1805/Fransız Cumhuriyetçi Takvimi: 11 Frimaire An XIV) Avusturya-Rusları ve eski adıyla ''Auerstädt'' bilinen Jena-Auerstedt Muharebesi'nde (14 Ekim 1806) Prusyalıları yenilgiye uğratarak savaştan savaşa zaferle sonuçlandırdı. Halk arasında Napolyon'un devrimci ideallerin (fikirlerin) savunucusu şeklinde algılanması, pek çok Polonyalı vatanseverin ülkelerini özgürlüğüne kavuşturacak kişinin Napolyon olacağı yönünde umut beslemesine neden olmuştu.
1806 yılının Aralık ayında, Fransız Mareşal Joachim Murat komutasındaki Fransız kuvvetleri Varşova'ya ulaştı ve Polonyalılar arasında büyük bir tantana ile karşılandı. Poniatowski, kentte Murat'ı şahsen karşılayarak Fransız mareşale Polonya-Litvanya Milletler Topluluğu'nun 16. yüzyıldaki kralı Stephen Báthory'nin kılıcını hediye etti. Her ne kadar Murat Poniatowski'den çok etkilendiyse de, bu hevesi Napolyon'un kendisine yansımadı. İmparator, Poniatowski'nin askeri sicilinden pek etkilenmemiş ve onu yeteri kadar yeteneği olmayan veya kıymet-i harbiyesi olmayan "önemsenmeyecek kadar hafif biri" olarak değerlendirmişti (de Lee, 425). Buna rağmen Napolyon, Temmuz 1807'de Büyük Varşova Dükalığı'nın kurulmasının akabinde Poniatowski'yi ''Savaş Bakanı'' görevine getirdi. Varşova Dükalığı, Polonya topraklarında kurulan bir Fransız himayesindeki devlet olup, pek çok kişi açısından yeniden kurulan Polonya'nın attığı ilk adım olarak görülüyordu. Ne var ki Napolyon'un dükalığı yerli bir Polonyalı yerine — 806-1918 yılları arasında var olan, Napolyon sonrası Almanyası'nda tarihî konfederasyonlara üye olan bir devleti ve Başkenti ''Dresden'' olan devletin günümüzdeki devamı Almanya'daki ''Saksonya eyaleti'' — Saksonya Kralı'nın (Almanca: Königreich Sachsen) hâkimiyetine vermeye karar vermesi, Poniatowski'nin kendisini ihanete uğramış hissetmesine neden oldu. O andan itibaren Napolyon'u her ne kadar desteklemeye devam etse de, ona hiçbir zaman tam manasıyla güvenmeyecekti.
Galiçya Harekâtı
Ekim 1807'de Polonya ordusunun başkomutanı olan Poniatowski, orduyu yeniden yapılandırmak konusunda hiç vakit kaybetmedi. Mecburi askerliği uygulamaya soktu, mühendislik ve topçuluk okullarını faaliyete geçirdi ve her ne kadar kendisi süvarilere yönelik taktikler geliştirmiş olsa da, Fransız taktiklerini temel hatlarıyla benimseyerek piyadelerini yeniden eğitim programına tabi tuttu. Onun hazırladığı yeni ordu, Avusturya'nın Nisan 1809'da Fransa'ya savaş ilan ederek V. Koalisyon Savaşı'nı başlatması üzerine kısa süre içinde teste tabi tutulacaktı. Fransa ve Avusturya'nın esas orduları Tuna Nehri boyunca çarpışırken, Avusturya Arşidükü Ferdinand 32.000 kişilik askeri birliğin başında Varşova'ya doğru ilerliyordu. Bu duruma gafil avlanan Poniatowski, Avusturya saldırısına karşı koymak maksadıyla ancak 17.000 adam toplayabildi. 17 Nisan'da iki ordu arasında cereyan eden katliam niteliğindeki Raszyn Muharebesi'nde (19 Nisan 1809) Lehler (Polonyalılar) üstünlük sağlayarak geri çekilmek durumunda kaldı. Raszyn'deki yenilgi Varşova'yı savunulamaz duruma getirdi ve Poniatowski kentin Avusturyalılar tarafından zapt edilmesine göz yummak durumunda kaldı.
Yaşanan bu hezimete rağmen Poniatowski, üstün bir kuvvete karşı yılmadan uzun süre direnen askeri birliklerinin gösterdiği tutum karşısında cesaret bulmuştu. Avusturya işgali altında tutulan Galiçya'ya karşı bir taarruz başlatmaya karar vererek 19 Mayıs'ta Sandomierz kalesini ele geçirip ertesi gün — günümüz güneydoğu Polonya'da tarihsel bir yer alan — Zamość' (Lehçe: [ˈzamɔɕt͡ɕ]; Yidiş: זאמאשטש [Zamoshtshm]; Latince: Zamoscia) kentini işgal etti. Mayıs ayının sonunda Galiçya'nın büyük bölümü Lehlerin kontrolüne geçmişti; bu durum karşısında paniğe kapılan Arşidük Ferdinand, Galiçya'yı geri almak maksadıyla Varşova'dan çekilmek durumunda kaldı. Her geçen gün yeni vatansever askerlerle büyüyen Polonya ordusunu durdurmak Avusturyalıların elinde değildi. Temmuz sonunda Poniatowski Krakow'a girdi ve Polonya'nın ''ulusal kahramanı'' olarak karşılandı. Bundan birkaç ay sonra savaş sona erdiğinde, Poniatowski'nin gerçekleştirdiği fetihler Varşova Dükalığı'nın sınırlarını iki katına çıkarmıştı. Napolyon bu prensi çok hafife aldığını fark etti ve harekâtını şereflendirmek amacıyla ona bir şeref kılıcı gönderdi.
Rusya'nın İşgal Edilmesi
Fransa-Rusya arasındaki diplomatik ilişkiler 1810 yılına gelindiğinde, kısmen Varşova Dükalığı meselesinden kaynaklanan sebeplerle kötüleşmeye başlamıştı. Rus imparatoru, aynı zamanda Polonya Kralı, ilk Litvanya ve Finlandiya Grandükü olan Rus Çarı I. Aleksandr (hükümdarlık dönemi 1801-1825) dükalığın varlığının Rusya'nın güvenliğine bir tehdit oluşturduğunu düşünüyor ve Napolyon'dan Polonya'nın hâkimiyetini yeniden kurmayacağına ilişkin bir taahhütname imzalaması talebinde bulunuyordu. Napolyon'un bu talebi reddedişi, Fransa'nın Haziran 1812'de Rusya'yı işgal etmesindeki etkenlerden biriydi. Savaş Polonya'da coşkuyla desteklendi ve pek çok vatansever bunu bir ''kurtuluş savaşı'' (özgürleşme savaşı veya bağımsızlık savaşı) olarak değerlendirdi. Napolyon'un Rusya Seferi (Rusya'da verilen isimle ''1812 Vatanseverlik Savaşı'' veya Fransa'da verilen isimle ''Rus Cephesi' anılır) boyunca Büyük Ordu'da hizmet veren 100.000'den fazla Polonyalı askeri birlik, işgal kuvvetlerinin içindeki en büyük Fransız olmayan nüfusu oluşturuyordu. Söz konusu bu Polonyalı askeri birliklerin çoğu ''V. Kolordu'' şeklinde örgütlenerek Poniatowski'nin komutası altına verilmişti.
Napolyon'un 615.000 kişiden oluşan ordusu Nemunas, Neman veya Niemen (Belarusça: Нёман, Nioman; Almanca: Memel; Litvanyaca: Nemunas; Lehçe: Niemen; Rusça: Неман) Nehri'ni aşıp Rus topraklarında ilerledikçe Rus orduları geri çekilmeye başladı; Çar'ın generalleri savaştan kaçarak ve Fransız ordusunu Rus topraklarının içlerine çekerek bir tür yıpratma savaşı yürütmeyi planlıyordu. Büyük Ordu Temmuz sonlarına doğru hastalığa yakalanma ve kaçış sebebiyle 100.000'den fazla askerini kaybetmişti. Kavurucu yaz sıcağında yapılan yetersiz zoraki yürüyüşlerle iyice yorgun düşen V. Kolordu, çaresizce Rusları sıkıştırmaya ve savaşmaya zorlama hamlelerine girişti. Muharebe sonunda — günümüzde Rusya'nın batısında Dinyeper Nehri civarında yer alan aynı adlı yönetim biriminin (oblast) merkezi olan bir yer olan — Smolensk (Rusça: Смоленск) kentinde (16-18 Ağustos) başladı ve bu noktada Polonyalılar (Lehler) muharebenin en vahşi kısımlarında çarpıştılar. Borodino Muharebesi'nde (7 Eylül), Poniatowski'nin kolordusu Utitsa Höyüğü için gün boyu mücadele etti ve gün batımına kadar üstünlük sağlayamadı. Poniatowski'nin Polonyalı (Leh) birlikleri 14 Eylül'de Moskova'ya ilk ulaşanlar arasında yer aldı; bu noktada artık hastalık ve savaş zayiatları V. Kolordu'yu ancak 5.000 kişilik bir mevcuda düşürmüştü.
Napolyon, Moskova'daki pozisyonunun savunulamaz olduğunu fark ettikten sonra 18 Ekim'de geri çekilme kararı verdi. Hastalık ve kötü hava koşulları sebebiyle Rus ordusunca pusuya düşürülen Büyük Ordu, geri çekilme esnasında fiilen bozguna uğradı. Atından düşen Poniatowski ağır yaralandı ve yolun geri kalanında bir arabaya binmek üzere yola çıkmak durumunda kaldı. Çoğu zaman askerlerinin yaşadığı acıları izlerken gözyaşlarına hakim olamadığı görülmüştü. Büyük Ordu'dan hayatta kalan 100.000'den az sayıda askeri birlik Aralık ayı başlarında Niemen'i yeniden aştı. Noel'de Varşova'da olan Poniatowski, V. Kolordu'nun kan revan içindeki kalanlarını inceledi.
Mareşal'in Batonu & Ölümü
Rusya, Prusya, İngiltere ve İsveç, 1813 baharında Napolyon'a karşı yeni bir ittifak kurarak VI. Koalisyon Savaşı'nı başlattılar; kısa bir süre sonra Avusturya da bu ittifaka katılacaktı. Söz konusu bu devletlerden bazılarının Varşova Dükalığı'nı ele geçirmeye çalıştığını fark eden Poniatowski, toplayabileceği kadar askeri birlik temin ederek 1813 Mart'ında Napolyon'un huzuruna çıktı. Anlaşılan Poniatowski'nin kendisini yüzüstü bırakacağını düşünen Napolyon, bu prense VIII. Kolordu'nun komutanlığını verdi. Ekim ayı başlarında VIII. Kolordu Napolyon'un esas ordusunun artçı birliği görevini üstlendi ve Poniatowski'nin pek çok kez yaralanmasına sebep olan birkaç çarpışmada Avusturyalıları geri püskürttü. Onun cesareti öylesine üst boyutlara ulaşmıştı ki, bazıları kendisinin savaş meydanında onurluca ölmeyi istediğine inanıyordu. 15 Ekim'de Napolyon, Leipzig Muharebesi arifesinde Poniatowski'nin kolordusunu denetlemeye geldi ve prense bir ''mareşal batonu'' (bir nevi komutan asası veya sopası) verdi. Böylece Poniatowski, Napolyon'un mareşallerinden biri olan tek Fransız olmayan kişiydi.
Savaş dört gün sonra Fransızların aleyhinde sonuçlandı ve Napolyon geri çekilme komutu vermeye karar verdi; Poniatowski ve VIII. Kolordu bir kez daha artçı birliklerle görevlendirildi. Poniatowski, Napolyon'un ordusunun esas bölümü yavaş yavaş geri çekilirken Leipzig'i büyük bir sadakatle savunmuştu. Her ne kadar Napolyon'un Eski Muhafızlarından iki taburla desteklenmiş olsa da, Poniatowski Müttefiklerin sayıca üstünlüğü karşısında direnemedi ve giderek kentin içlerine doğru çekildi. 19 Ekim günü öğleden sonra saat 13:00'te, endişeli bir Fransız onbaşı Lindeneau köprüsünü vaktinden önce yıkarak binlerce Fransız askerini Elster Nehri'nin ters yakasında mahsur durumda bıraktı. Bunun üzerine paniğe kapıldılar ve mahsur kalan askerler büyük bir kaosun içine düştüler.
Bu aşamada Poniatowski pek çok yerinden ağır yara almıştı fakat yine de boyun eğmeyi düşünmüyordu. Atını nehre sürdü ama dizginlere tutunamayacak kadar zayıf düşmüştü ve eyeri üzerinden suyla yıkandı. Polonyalı (Leh) prensin kendi kendine "Polonya" ve "onur" sözcüklerini mırıldanmasını zorlukla duyabilen bir Fransız subayı tarafından nehirden çıkarıldı (de Lee, 432). Poniatowski bir şekilde kendini başka bir atın üzerine attı ve bir kez daha Elster Nehri'ne sürdü. Bu sefer, belki de müttefiklerince hatalı bir şekilde vuruldu ve bir kez daha nehre düşerek sel sularıyla sürüklenip kayboldu.
Waterloo Muharebesi'nde (18 Haziran 1815) Napolyon'un uğradığı büyük hezimetin ardından, Büyük Varşova Dükalığı Viyana Kongresi'nde Prusya ve Rusya arasında paylaştırıldı; böylece Polonya 1918'e kadar bir daha tam hâkimiyet elde edemeyecekti. Aradan geçen yıllarda Poniatowski, Polonyalı özgürlük savaşçılarınca bir kahraman edasıyla karşılandı. Onun Cenazesi 1817'de Polonya'nın Krakow kentine getirildi ve Wawel Tepesi'nde diğer Polonyalı ulusal kahramanların yanına defnedildi.