Hz. Muhammed ibn Abdullah (MS 570-632), bugün onun takipçileri olan Müslümanlar tarafından İslam'ın Peygamberi ve “Peygamberlerin Mührü” olarak hürmet görüyor. Müslümanlar, Hazreti Muhammed'in, Hz. Adem, Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. İsmail, Hz. İsa Mesih ve diğerleri gibi Yahudilik ve Hıristiyanlıkta kendisinden önceki birçok peygamberin sonuncusu - yani “mührü” olduğuna inanıyor. İslami ananeye göre, Hz. Muhammed Hakk'tan ilahi bir vahiy alıp da Arabistan'da (610-632 yılları arasında) yeni bir inanç vaaz etmeye başlayan Mekkeli normal bir kişiydi. Nihayetinde bu vahiyler, ölümünden sonra bir kitap şekinde, Kur'an'da, derlenecekti.
Hz. Muhammed ihtida eden bazı kişileri toplamaya muvaffak olsa da, Mekkelilerin sert direnişiyle karşılaştı. Zayıf bir taraftar grubu olarak başlayan şey, Yesrib (Medine) şehrini kontrol altına alıp fetih ve siyaset yoluyla hakimiyet ve inancını genişletmeye başladığında kısa sürede bir imparatorluğa dönüştü. Hz. Muhammed vefatı esnasında Arapların ekseriyetini İslam dini bayrağı altında birleştirmeye muvaffak olmuştu. Bu imparatorluk halefleri tarafından miras alınacaktı - İslam dünyasının halifeleri: Raşidin Halifeleri (ilk dördü "doğru yönlendirilen" manasına gelen Râşidîn olarak anılır), Emeviler Hanedanı, Abbasiler Hanedanı ve daha sonra Osmanlı İmparatorluğu. İslam İmparatorluğu Arabistan serhaddinin ötesine genişleyecek, inanç önce fetih, daha sonra ticaret ve misyonerlik çalışmaları yoluyla da yayılacak ve kendisine gelen ilk vahiy bugün dünyadaki üç büyük tek tanrılı dinden birini oluşturacaktı.
Erken Hayatı
Hz. Muhammed, MS 570'de Arabistan'ın Hicaz eyaletinin Mekke şehrinde dünyaya geldi. Klanı - Haşimoğulları, saygın bir kabileye - Kureyş'e aitti, ve Haşimoğulları (o sırada dedesi Abdülmuttalib tarafından idare edilmekteydi), Mekke'ye seyahat eden hacılara su sağlıyordu. Mekke, çeşitli putlara ev sahipliği yapmış ve Kâbe'nin (hala Müslümanlar tarafından mukaddes kabul edilir) etrafında odaklanan kutsal bir mekan olarak kabul edildi.
Hz. Muhammed'in babası Abdullah, annesi henüz hamileyken öldü ve annesi Amine de 576'da, o henüz 6 yaşındayken vefat etti. Büyükbabası Abdülmuttalib, daha sonra onu yetiştirme mesuliyetini üstlendi, ancak iki yıl sonra da öldü. Hz. Muhammed'in amcası Ebu Talib (Abdülmuttalib'in oğlu ve halefi), daha sonra hayatını yeğenini yetiştirmeye adadı ve ikisinin de birbirlerini tıpkı bir baba ve oğul gibi sevdikleri rivayet edilir. Hz. Muhammed büyüdükçe dürüst bir kervan tüccarı oldu (o günlerde nadirdi). Araplar onu “es-Sadık” (doğru olan) ve “el-Emin” (güvenilir) adlarıyla andılar ve hatta inanmadıkları bir inancı vaaz etmeye başladıktan sonra bile birçok kişinin saklaması için servetlerini ona verebileceği rivayet edilmiştir.
Hz. Hatice ile Evlilik
25 yaşındayken, Hatice (MS 555-620) adında zengin bir dul, Hz. Muhammed'i ticaret kervanlarından biriyle iş için gönderdi. Hatice, dürüstlüğününün o kadar tesiri altındaydı ki, ona evlenme teklifini yolladı, o da kabul etti. Hz. Muhammed, kendisinden 15 yaş büyük olan lakin desteği ve arkadaşlığı vazifesinde kendisine yardımcı olacak olan ilk hanımı (595) ile izdivaç bağını kurmuştu; O zamanlar Arabistan'da oldukça yaygın olmasına rağmen, Hz. Muhammed onunla evliyken başka bir eş almadı. Daha sonra eşiyle olan münasebeti hakkında şöyle yorum yapmıştı:
Allah bana Hatice'den daha hayırlı bir eş vermemiştir. Başkalarının beni inkar ettiği bir vakitte o bana inandı. Başkaları benden esirgediğinde bütün servetini benim hizmetime verdi. Üstelik Allah bana ancak Hatice vasıtasıyla çocuklar verdi. (İmam Ahmed'in Müsned'inden aktarılan hadis 6:118)
Peygamber'in Hz. Hatice'den iki oğlu ve dört kızı vardı (her ne kadar Şii Müslümanlar bu evlilikten sadece bir kızı Hz. Fatıma'yı doğuracağını düşünse de); iki oğlu da bebekken vefat etti. Hayatının ilerleyen saatlerinde Hz. Muhammed başka kadınlarla evlendi ve bebeklik döneminde ölen başka bir oğlu daha oldu.
Peygamberliğin İlanı
Otuzlu yaşlarının sonlarına geldiğinde, Hz. Muhammed Mekke yakınlarındaki "Cebel el-Nur" (Nur Dağı) dağında "Hira" namında bir mağarada ibadet etmeye başladı. Kaderi belirleyen bir günde, 610'da, Hz. Muhammed'in önünde bir ışığın belirdiği ve Allah'tan gelen ilk vahiyle kendisine yaklaşanın melek Cebrail olduğu söylenmiştir. Hz. Muhammed'in ilk başta kafası karışıp korkmuş, korkudan titreyerek eve koşmuş olduğu rivayet edilmiştir. Karısı onu teselli edip, onun peygamber olduğunu anlayıp söyleyen kuzeni Varka'ya (Hıristiyan âlimi) götürdükten sonra, Hz. Muhammed kendisine yüklenen mesuliyeti fark etti.
Mekkelilerle Sürtüşme
Hz. Muhammed, ailesine ve yakın arkadaşlarına Tanrı'nın birliğini vaaz etmeye başladı; ilk din değiştiren zevcesi Hz. Hatice idi ve ilk din değiştiren erkek yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir'di (573-634). Hz. Muhammed, bir müddet sonra (613'te) açıkça vaaz vermeye başladı ve Mekkelilerin direnişiyle karşılaştı. Mekke, Kabe'de birçok puta ev sahipliği yaptı ve ekonomileri ekseriyetle, Hz. Muhammed'in sahte tanrılar olarak gördüğü bu putlara ibadet etmek için Arap Yarımadası'nın her köşesinden akan hacılara dayanmaktaydı. Mekkeliler onu durdurmak için rüşvetten fiziki işkenceye kadar her yolu denediler ama o pes etmedi.
Hz. Muhammed'in yükselen tesirine rağmen, rakip Kureyş kabileleri Haşim klanını Hz. Muhammed'e verdikleri desteği geri çekmeye zorlamak için boykot etti (616-619), bu da Hz. Muhammed ve Müslümanlar tarafından “Sahabe” olarak anılan takipçileri için oldukça zor şartlar yarattı. Lakin sonunda boykot kaldırıldı. Bilgin Tamara Sonn detaylandırıyor:
(Hz.) Muhammed ve küçük cemaati evlerinden sürüldü, şehrin kenar mahallelerinde ayrı mahallerde yaşamaya mecbur ve boykot edildi. Yine de Tanrı'nın rehberliğini takip etme taahhütlerini korudular. Haksızlığa haysiyetle katlanmaları talimatı verildi. (24)
Hz. Muhammed, Mekke'de devamlı reddedilmeyle karşı karşıya kaldı ve bu nedenle dikkatini 619'da dinlenme beldesi Taif'e çevirdi. İlk başta orada hoş karşılandı, lakin insanlar mesajını reddetti ve nihayet, vahşi bir sokak çocuğu kalabalığı ona taş attığında şehiri terk etmek zorunda kaldı ve şehirden zar zor canlı çıktı. Ünlü bir Müslüman hikayesine göre, melek Cebrail daha sonra Hz. Muhammed'e görünerek şehri yok etmek için izin istedi, ama Hz. Muhammed onların daha sonra din değiştireceklerinden emin olduğunu söyleyerek bu teklifi reddetti.
İyimserliği, amcası Ebu Talib ve karısı Hatice'nin 619'da (Müslümanlarca “Hüzün Senesi” olarak anılan bir yıl) ölümüyle bozuldu. Ebu Talib'in pozisyonu, Hz. Muhammed'in kendisinden nefret eden başka bir amcası olan Ebu Leheb tarafından alındı ve klanından herhangi bir destek görmeyen Hz. Muhammed tamamen müdafaasız hale geldi.
Medine'ye Hicret
Mekke zulmünden bıkan birtakım Müslümanlar 615'te Habeşistan'a (Etiyopya) çoktan hicret etmişti. Mamafih Peygamber ve takipçilerinin ekserisi için, Mekke istibdatından kaçmak için gerçek bir fırsat, 621'de Yesrib (günümüzde Medine) ahalisinden bazılarının Peygamber'i şehirlerine davet etmesiyle geldi. Onun mesajından etkilenerek, Peygamber'in kendi liderleri olarak hareket etmesini istediler. Hz. Muhammed ve arkadaşları bu vaziyete uydular ve gruplar halinde şehre hicret ettiler.
Canına kastedimekten kıl payı kurtulan Hz. Muhammed, yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir ile birlikte Mekke'yi terk etti ve Mekkelilerin onları kovaladığı tehlikeli bir seyahatten sonra 622'de Medine'ye girdi. Bu göç (hicret) İslam tarihinde o kadar mühimdir ki, İslami Ay Takvimi bunu Hicretten Sonra 0 senesi olarak kabul eder.
Medine'nin lideri olarak uhdesine aldığı yeni rolle Hz. Muhammed, bir vaizden daha fazlası; devlet reisi oldu. Medine yakında Arabistan'da daha evvel hiç görülmemiş adalet ve ittihat standartlarına sahip kuvvetli bir hükümete dönüştürülecekti. Hz. Muhammed, şehrin yasasını revize etti ve iknayla silah zorunun bir karışımını kullanarak şehri birleştirdi (çünkü intikam yasasına göre yaşayan Araplar ihaneti asla affetmezdi). Bilgin Robin Doak detaylandırıyor:
Medine'de geçirdiği 10 yıl boyunca (Hz.) Muhammed, manevi bir liderden daha fazlası oldu. İdari ve siyasi maharetlerini iyi bir şekilde kullandı, şehrin lideri olarak müessir bir şekilde hareket etti… İslamiyet dini bir hareketten daha güçlü bir siyasi hareket haline geliyordu. (20)
Hz. Muhammed ayrıca yeni bir içtimai ibadet yeri kurdu - “Mescid-i Nebevî” (Peygamberin Mescidi). Düzenli vaaz faaliyetleri devam etti, ancak Hz. Muhammed'in şimdi evvelki hayatına göre iki aşikar avantajı vardı: siyasi kuvvet ve sadık destekçilerden ibaret bir ordu.
Bedir ve Uhud Savaşları
Müslümanlar, yeni inşa ettikleri üslerinden eski zalimlerine karşılık vermek istediler; Mekke ticaret kervanlarına baskın yapmaya başladılar. Mekke ekonomisi çökünce, kuvvetleri Müslümanlara karşı birleşti. Bu, 1000 Mekkeli bir ordunun liderleri Hz. Muhammed tarafından zafere götürülen (Müslümanlar bunu Hakk'ın bir lütfu olarak görmelerine rağmen) 313 Müslüman'ın önünde çarpıştığı Bedir Muharebesi'nde (624) doruğa ulaştı.
Arapların kuvvetli bir gurur duygusu vardı; Mekkeliler Bedir'deki mağlubiyetlerinden sonra karşılık vermemiş olsaydı, komşularına karşı zayıf ve müdafaasız görüneceklerdi - Bu, Arabistan'da öldürücü bir haldi. Ertesi yıl, 625'te, Ebu Süfyan'ın liderliğinde başka bir büyük ordu Mekke'den gönderildi. Ebu Süfyan, Medine'yi muhasara etmemeye, Müslümanları açık muharebeye çekmeye karar verdi.
Kuvvetleri, hasımlarını taciz etmeye başladıkları Uhud Dağı yakınlarında kamp kurdu; bu strateji işe yaradı ve Müslüman ordusu düşmanla yüzleşmek için yola çıktı. Düşmanları yine sayıca fazla olmalarına rağmen, Müslümanlar yeni bir zafer bekliyorlardı. Başlangıçta, muharebe Müslümanlar için iyi gitti; Mekkeliler, bütün erzakıyla birlikte kamplarını arkalarında bırakarak, meydanı terk edip panik içinde kaçtılar.
Düşmanın birkaç dakika ötede kaçığ zafer kazandığını gören artçılar, (Hz. Muhammed'in katı emirlerine karşı) kamplardan savaş ganimeti toplamak için pozisyonunu terk etti. Bu, Mekkelilere bir fırsat verdi ve süvarileri aniden Müslümanlara sürpriz bir taarruz düzenledi. Hazırlıksız yakalanan Müslümanlar ağır kayıplar verdi; Hz. Muhammed dahi yaralandı. Müslümanlar ricat etti, lakin Mekkeliler onları takip etmedi. Mekkeliler zafer ilan ederek Mekke'ye döndüler.
Hendek Savaşı
İki sene sonra Müslümanlar daha büyük bir tehditle karşı karşıya kaldı: bir konfederasyon. Hz. Muhammed iki Yahudi kabilesini, Beni Kaynuka ve Beni Nadir'i sürgün etmişti; İslami kaynaklar, Hz. Muhammed'in devlet reisi rolünü ilk uhdesine aldığında formüle ettiği bir ittifak ve şiddet ihtiva etmeyen bir antlaşma olan Medine Antlaşması'nı ihlal ettiklerini ifade eder. Bu kabileler, Hayber'den (Medine yakınlarındaki bir vaha ve Arabistan'da bir Yahudi kalesi) diğer Yahudi kabileleri ve diğer küçük Arap kabileleri, Mekkelilerle ittifak kurdu ve bir muhasara niyetiyle Medine'ye yürüdü. Müslümanlar, müttefik süvarilerini işe yaramaz hale getirmek için şehrin etrafına bir hendek kazarak müdafaaya hazırlandı. Bu strateji Araplar tarafından bilinmiyordu ve Müslümanlara büyük bir taktik avantaj sağladı. Hendek Savaşı (627) olarak da adlandırılan Medine Muhasarası yaklaşık 30 gün sürdü.
Günler geçtikçe müdafiler sabrını yitiriyordu - ve saldırganlar da öyleydi - bu yüzden konfederasyonlar daha sonra başka bir Medineli Yahudi kabilesi olan Beni Kurayza (tarafsızdı lakin Medine Antlaşması'na tabiydi) ve diğer bir Medineli Yahudi kabilesi ile gizli bir ittifak kurdu. Yeni plan, Müslümanlara iki cepheden saldırmaktı. Hz. Muhammed bundan haberdar oldu ve o cepheyi müdafaa etmek için adamlar gönderdi. Eşzamanlı hücum olsaydı, Müslümanlar kesinlikle mağlup olurdu, ancak Peygamber'in oynayacak son bir kartı vardı.
İslami kaynaklar, konfederasyondan mümtaz bir Arap lider olan Nuaym ibn Mesud'un gizli bir Müslüman olduğunu ve Hz. Muhammed tarafından konfederasyon liderleri ve Banu Kurayza arasında bölünmeler yaratması emredildiğini bildiriyor. Birlik eksikliği, savunucular tarafından kurulan güçlü savunmalar ve kötüleşen hava koşulları ile birleştiğinde, saldırganları geri çekilmeye zorladı; Müslümanlar açıkça ve minimum kayıpla kazanmışlardı.
Beni Kurayza kabilesi daha sonra sulhü bozmakla ihanet suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Tevrat'tan bir ayet emsal olarak kullanılarak, Müslüman bir hakim tarafından sert bir hüküm verildi ve Hz. Muhammed tarafından tasdik edildi. Bütün erkek, kadın ve çocuklar öldürüldü ve bütün mallara el konuldu. O zamandan beri, Kureyza Katliamı olarak isimlendirilen bu hadise, aralıksız münazara ve münakaşaları ateşledi. Kesin olarak bildiğimiz şey, konfederasyon komplosu muvaffak olsaydı, Müslümanların kaderinin farklı olmayacağıdır.
Mekke'nin Fethi
628'de Müslümanlar Kâbe'yi ziyaret etmek (hac) istediklerinde, artan kuvvetlerinden korkan Mekkeliler tarafından girişlerine müsaade edilmedi, ancak çatışma yerine mesele, Hudeybiye Antlaşması ile neticelendirildi. Antlaşma, Müslümanlara ertesi yıl ziyaret yapma izni verdi (bu umre adı verilen küçük bir versiyonuydu) ve Mekkelilerin yanı sıra Müslümanların emniyetini sağladı.
Mekkelilerle mesele hallolunca Müslümanlar, iki yıl önce Mekkelilerin yanında yer alan Yahudilerin kalesi Hayber'e 628'de yürüdüler. Hayber Müslümanlarca ele geçirildi, ancak mahalli halkın Müslüman kontrolündeki topraklarında kalmasına izin verildi. Mahalli gayrimüslimleri Müslümanların hakimiyeti altında tutma temayülü, Hz. Muhammed'in ölümünden sonra bile devam edecekti. Müslümanların kontrolündeki topraklarda yaşayan gayrimüslimler, zimmi veya korunmuş insanlar olarak kabul edildi ve gerçek dini istiklale sahip olmalarına rağmen, cizye adı verilen hususi bir vergi (tıpkı Müslümanların zekat veya sadaka ödemesi gibi) ödemek mecburiyetinde kaldı. Bazı hallerde, sosyal statülerini iyileştirmek için veya gerçek bağlılıktan dolayı din değiştirirlerken, diğer vaziyetlerde, nadiren de olsa, Hz. Muhammed'in takipçilerine buna karşı açıkça talimat vermesine rağmen, mecburi din değiştirmeler de gerçekleştirilmiştir.
İki yıl içerisinde Mekkeliler, Müslümanların müttefiki olan bir Arap kabilesine (Beni Huza'a) karşı bir Arap kabilesinin (Beni Bekir) yanında yer alarak Hudeybiye Antlaşması'nı ihlal etti. 630'da Müslüman ordusu Mekke'ye yaklaştı; kapılar açıldı ve şehir teslim oldu. Hz. Muhammed Mekke'ye girdi ve Kâbe'ye yahut da (o zamanlar İslam'ı kabul eden) Ebu Süfyan'ın evine sığınan herkese af teklif etti. Daha sonra Kâbe'deki bütün putları yıkmaya devam etti ve onu resmen İslam dininin mukaddes mahalli ilan etti. Daha sonra ilk ve son haccını (veya ölümünden önce 632'de dolayısıyla İslam ananesinde veda haccı olarak da bilinir) burada gerçekleştirdi ve aynı zamanda burada Hz. Muhammed ilahi vahyin – Kur'an – tamamlandığını ilan etti.
Peygamberin Vefatı
Bir başka Bedevi konfederasyonu Huneyn Savaşı'nda (630) ezildi ve Hz. Muhammed, Arabistan'ın diğer mühim bölgelerini fethetmek için ordular gönderdi. Ayrılmak mecburiyetinde kaldığı Taif şehri, 631'de idaresine boyun eğdi. Bizans hakimiyeti altında yaşayan Arap kabileleri üzerindeki gücü pekiştirme teşebbüsü, Mute Savaşı'nda (629) Müslümanların mağlubiyetiyle başarısız oldu, ancak Hz. Muhammed'in halifelerine Bizanslılara karşı müstakbel (ve muvaffak) gayretleri için bir fikir verdi.
MS 632'de vefat ettiğinde, Hz. Muhammed bütün Arabistan'daki en güçlü siyasi liderdi. Kabilelerin ekseriyeti İslam'ı seçmişti, ancak bu din değiştirmelerin çoğu manevi olmaktan ziyade siyasi motivasyona sahipti. Bu gerçek, Hz. Muhammed'in ölümünden sonra, bu kabileler İslam İmparatorluğu'nu terk edecekleri ve tekrar kontrol altına alınmaları gerekeceği için oldukça alakalı hale gelecekti. Kısa bir hastalıktan sonra Hz. Muhammed, yanında en küçük karısı Hz. Ayşe (Hz. Ebu Bekir'in kızı) ile kendi hanesinde huzur içinde öldü.
Netice
Hz. Muhammed, fevkalade bir vizyon ile idari kabiliyete sahip bir insandı ve aynı zamanda, daha önce herhangi bir tecrübesi olmaksızın, inanılmaz beceri ve karizma ile harpte ordulara kumanda ediyordu. Hem de bilhassa yolunu terk etmesi Mekkelilerin onu susturmaya çalışırken erkenden vaat ettikleri en çılgın hayallerin ötesinde mükafatlar manasına gelecekken Hakk tarafından kendisine verilenin hakikat olduğuna inandığından mesajını yaymak için büyük zorluklara katlandı.
Zamanının normu olduğu gibi, Hz. Muhammed, ilk zevcesinin ölümünden sonra birden fazla kadınla evlendi. Bu evlilikler çoğunlukla kabile ittifaklarını güçlendirmeyi hedefliyordu ve Hz. Muhammed, eşlerine son derece saygı ve sevgiyle davrandı. Modern çağda çok eşlilik uygun görünmeyebilir, ancak zamanının normlarına göre yaşayan insanlara itiraz edemeyiz. Hz. Muhammed, hayatta kalan hiçbir oğlu olmamasına rağmen (birinin hatırlanması için gerekli görülen ve zamanında onunla ciddi şekilde alay edilen) yine de unutulmamıştır. Hz. Muhammed'in adı bugüne kadar dünya çapında en popüler Müslüman isimlerinden biri olmaya devam ediyor ve mesajı benzeri görülmemiş sayıda inanana ulaşıyor.
Gayrimüslimler, Müslümanların Hz. Muhammed'in hiçbir surette tasvir edilmemesi husuundaki ısrarına itiraz etse de, bu, bu çeşit resimlerin Hz. Muhammed'in karşı çıktığı putperestliğe denk olduğuna inanan Müslümanlar için mühimdir. Hz. Muhammed'in görsel bir imajına sahip olmaması, kişinin Peygamber'i kendi tarzında yorumlamasına izin verir ve bu, inancın kurucusu ile daha yakın bir bağlantı kurmasını sağlar. Günümüzde Müslümanlar onun adını duyduklarında, konuştuklarında, okuduklarında veya yazdıklarında, barış dinini tebliğ etmek için hayatında feda ettikleri herkese saygının bir işareti olarak “barış onun üzerine olsun” (sallallâhu aleyhi ve sellem) diye ilave etmektedir.