Antik Yunan biliminin başarıları antik çağın en iyileri arasındaydı. Miletli Thales, Pisagor ve Aristoteles gibi şahsiyetler, Mısır ve Babil bilgilerine dayanarak matematik, astronomi ve mantıkla gelecek yüzyıllar boyunca Batı düşüncesini, bilimini ve felsefesini etkileyecek fikirler geliştirdiler. Aristoteles, sistematik bir mantık çalışması geliştiren ilk filozoftu, Anaksimandros ve Empedokles gibi Yunan felsefesinin figürleri tarafından erken bir evrim biçimi öğretildi ve Pisagor’un matematiksel teoremi bugün hala kullanılmaktadır.
Ancak, Yunan biliminin başarılarının yanı sıra kusurları da vardı. Gözlem, bilginin saf düşünce yoluyla inşa edildiği tümdengelim sürecinin lehine Yunanlılar tarafından küçümsendi. Bu yöntem matematikte kilit noktadır ve Yunanlılar buna o kadar önem vermişlerdir ki yanlış bir şekilde tümdengelimin en çok bilgiyi elde etmenin yolu olduğuna inanmışlardır.
Erken Başarılar
Mısır’ın 26.Hanedanlığı döneminde (M.Ö 685-525), Nil limanları ilk kez Yunan ticaretine açıldı. Thales ve Pisagor gibi önemli Yunan şahsiyetleri Mısır’ı ziyaret ederek beraberinde yeni beceriler ve bilgiler getirdi. İyonya, Mısır etkisinin yanı sıra komşusu Lidya krallığı aracılığıyla Mezopotamya kültür ve fikirlerine maruz kaldı.
Yunan geleneğine göre, doğaüstü açıklama kavramının doğa yasalarıyla yürütülen bir evren kavramıyla yer değiştirme süreci İyonya’da başlar. Miletli Thales, M.Ö 600’de ilk olarak dünyanın doğaüstü açıklamalara başvurmadan açıklanabileceği fikrini geliştirdi. Thales’in Mısır ve Babil astronomisinden aldığı astronomik bilginin M.Ö 28 Mayıs 585’te gerçekleşen bir güneş tutulmasını tahmin etmesine olanak sağlaması mümkündür.
Bir başka İyonyalı Anaksimandros, bebekler doğduklarında çaresiz olduklarından, ilk insan bir şekilde dünyaya bebek olarak gelseydi hayatta kalamayacağını öne sürdü. Anaksimandros bu nedenle insanların yavruları daha kuvvetli olan diğer hayvanlardan evrimleşmiş olması gerektiğini düşündü. Evrimin erken bir biçimini ve en uygun olanın hayatta kalmasını ilk öğreten Empedokles’ti. Başlangıçta ‘’sayısız ölümlü varlık soyunun her türlü şekle sahip, görülmesi bir harika olan, etrafa dağılmış olduğuna’’ inanıyordu, ancak sonunda, sadece belirli formlar hayatta kalabildi.
Matematiğin Etkisi
Matematik ve astronomideki Yunan başarıları, antik çağın en iyilerinden biriydi. İlk olarak matematik, Mısır matematiğinin etkisiyle gelişti; astronomi, Babil’in de yardımıyla Büyük İskender’in (M.Ö 356- M.Ö 323) Doğu’yu fethetmesinden sonra Helenistik Dönem’de gelişti.
Bilimin güçlü bir yönü, kendisini belirli kullanımları olan kavramlardan ayırmayı hedeflemesi ve yaygın uygulamalarla genel ilkeleri aramasıdır. Bilim ne kadar genel olursa o kadar soyut olur ve daha fazla uygulamaya sahiptir. Yunanlıların Mısır matematiğinden türettikleri şey, temel olarak belirli uygulamalara sahip pratik kurallardı. Örneğin Mısırlılar, kenarları 3:4:5 oranında olan bir üçgenin dik üçgen olduğunu biliyorlardı. Pisagor bu kavramı aldı ve kendi adını taşıyan bir matematik teoremi çıkararak sınırına kadar genişletti: bir dik üçgende, dik açının (hipotenüs) karşı tarafındaki kare, diğer iki taraftaki karelerin toplamına eşittir. Bu yalnızca 3:4:5 üçgeni için geçerli değildi, boyutlarına bakılmaksızın diğer herhangi bir dik üçgen için de geçerli bir ilkeydi.
Pisagor Yunan felsefesinin, dinin, sanatın ve mistisizmin kaynaştığı bir mezhebin kurucusu ve lideriydi. Antik çağda, Yunanlılar bilimsel ve bilimsel olmayan disiplinler arasında net bir ayrım yapmadılar. Yunan sanatının, felsefesinin, tasavvufunun ve bilimle etkileşim içinde olan diğer bilimsel olmayan disiplinlerin bir arada bulunmasının bilimsel fikirlerin gelişimine müdahale ettiğini belirten yaygın bir görüş var. Bu, insan ruhunun nasıl çalıştığına dair bir yanılgıyı gösteriyor gibi görünüyor. Geçmişteki ahlaki ve mistik önyargıların bazı bilgileri ya geciktirdiği ya da çıkmaza soktuğu ve bilimsel bilginin keskin sınırlarının belirgin olmadığı doğrudur. Bununla birlikte, bilimsel olmayan disiplinlerin insan zihninin hayal gücünü geliştirdiği doğrudur, çözülmesi imkansız görünen sorunlara yaklaşmak için ilham sağladığı ve o zamanın kanıtladığı sezgilere aykırı olasılıkları (hareket halindeki küresel bir dünya gibi) düşünmek için insan yaratıcılığını tetiklediği de aynı oranda doğrudur. İnsan ruhu, bilimsel olmayan disiplinlerde bilimsel ilerleme için pek çok motivasyon bulmuştur ve sanatın, mistisizmin ve felsefenin itici gücü olmasaydı, bilimsel ilerlemenin itici gücünden büyük ölçüde yoksun olması muhtemeldir.
Tümdengelim Süreci
Yunanlılar matematiksel teoremleri keşfederek tümdengelimli akıl yürütme sanatıyla karşılaştılar. Matematiksel bilgilerini inşa etmek için, apaçık görünen şeylerden tümdengelimli bir şekilde akıl yürüterek sonuçlara vardılar. Bu yaklaşımın güçlü olduğu kanıtlandı ve matematikteki başarısı, diğer birçok disiplinde uygulanmasını teşvik etti. Yunanlılar sonunda bilgi edinmenin tek kabul edilebilir yolunun tümdengelim kullanmak olduğuna inanmaya başladılar.
Bununla birlikte, bilim yapmanın bu yolu, diğer bilgi alanlarına uygulandığında ciddi kısıtlamalara sahipti, ancak Yunanlıların bakış açısından fark edilmesi zordu. Antik çağda, ilkeleri keşfetmenin başlangıç noktası her zaman filozofun zihnindeki bir fikirdi: bazen gözlemler küçümsendi ve diğer bazı zamanlarda Yunanlılar deneysel gözlemlerle mantıksal argümanlar arasında keskin bir ayrım yapamadılar. Modern bilimsel yöntem artık bu tekniğe dayanmamaktadır; bugün bilim, bir başlangıç noktası olarak gözlemlere dayalı ilkeleri keşfetmeye çalışıyor. Benzer şekilde, bugün bilimin mantıksal yöntemi, tümdengelimden ziyade tümevarımdan yanadır: varsayılan bir dizi apaçık genelleme üzerine sonuçlar çıkarmak yerine, tümevarım belirli gerçeklerin gözlemleriyle başlar ve onlardan genellemeler çıkarır.
Tümdengelim, bir tür bilgi için işe yaramadı. ‘’Atina ile Sakız Adası arasındaki mesafe nedir?’’ Bu durumda, cevap soyut ilkelerden türetilmez; aslında onu ölçmek zorundayız. Yunanlılar, aradıkları cevapları bulmak için gerektiğinde doğaya baktılar, ancak yine de en çok bilgi türünün doğrudan akıldan elde edilen bilgi olduğunu düşündüler. Gözlemler dikkate alındığında teorik bilgiye bağlı olma eğiliminde olduğunu belirtmek ilginçtir. Bunun bir örneği, mekanik deneylerin geometrinin anlaşılmasına nasıl yardımcı olabileceğini açıklayan Arşimet’in günümüze ulaşan eserlerinden biri olan Yöntem olabilir. Genel olarak antik bilim, teorik anlamaya yardımcı olmak için deneyi kullanırken; modern bilim, pratik sonuçların peşinden gitmek için teoriyi kullanır.
Deneysel gözlemin değersizleştirilmesi ve bilgi inşa etmek için güvenilir bir başlangıç noktası olarak saf düşünceye yapılan vurgu, aynı zamanda, görüş onu spekülasyonlarından alıkoymasın diye kendi gözlerini söken Yunan filozof Demokritos’un (muhtemelen uydurma) ünlü anlatımında da yansıtılabilir. Platon’un bir matematik dersinde sinirle ‘’Peki bütün bunların ne faydası var?’’ diye soran bir öğrencisiyle ilgili bir hikaye de vardır. Platon bir köle çağırır, öğrenciye bir madeni para vermesini buyurur ve ‘’Şimdi eğitiminizin tamamen boşuna olduğunu hissetmenize gerek yok’’ der. Bu sözlerle birlikte öğrenci okuldan atılır.
Aristotelesçi Mantık
Aristoteles, sistematik bir mantık çalışması geliştiren ilk filozoftur. Onun sistemi, iki bin yıldan fazla bir süre boyunca tümdengelimli akıl yürütmede bir otorite haline gelecekti. Tümevarımın önemini defalarca kabul etmesine rağmen, bilgi inşa etmek için tümdengelim kullanımına öncelik verdi. Sonunda, onun etkisinin, bilimde tümdengelimin ve mantıkta kıyasların olduğundan fazla tahmin edilmesini güçlendirdiği ortaya çıktı.
Kıyas doktrini, onun mantığa en etkili katkısıdır. O, kıyası, belirli şeylerin ifade edildiği, onların böyle olmalarından zorunlu olarak başka bir şeyin çıktığı bir söylem olarak tanımladı. İyi bilinen bir örnek:
- Bütün erkekler ölümlüdür. (ana önerme)
- Sokrates bir adamdır. (ikincil önerme)
- Sokrates ölümlüdür. (çözüm)
Bu görüşe mantıksal olarak değiştirilemez ve sonucuna itiraz edemeyiz. Bununla birlikte, bu şekilde bilim yapmanın en az iki başarısızlığı vardır. İlk olarak, ana önermenin çalışma şekli. Neden ana önermeyi sorgulamadan kabul etmeliyiz? Ana bir önermenin kabul edilmesinin tek yolu, apaçık kabul edilen ‘’bütün insanlar ölümlüdür’’ gibi açık bir ifade sunmaktır. Bu, bu görüşün sonucunun yeni bir anlayış olmadığı, daha ziyade ana önerme içinde doğrudan veya dolaylı olarak zaten ima edilmiş bir şey olduğu anlamına gelir. İkincisi, Sokrates’in ölümlü olduğunu mantıksal olarak kanıtlamak için tüm bunlardan geçmek gerekli görünmüyor.
Bilgiyi bu şekilde inşa etmenin bir başka sorunu da, sıradan günlük yaşamın ötesindeki bilgi alanlarıyla ilgilenmek istiyorsak, akıl yürütmenin başlangıç noktası olarak yanlış, belli genellemeleri seçme riskinin fazla olmasıdır. Bir örnek, tüm Yunan astronomisinin üzerine kurulduğu iki aksiyom olabilir:
- Dünya, evrenin merkezinde hareketsiz duruyor.
- Gökler, ebedi, değişmez ve kusursuz iken, yeryüzü bozuk ve kusurludur.
Bu iki aksiyom apaçık görünmektedir ve sezgisel deneyimimiz tarafından desteklenmektedir. Ancak, bilimsel fikirler mantıksız olabilir. Bugün biliyoruz ki, tek başına sezgi hiçbir zaman bilgi rehberi olmamalı ve tüm sezgiler şüpheyle test edilmelidir. Akıl yürütme yolundaki hataları bazen tespit etmek zordur ve Yunanlılar bilim yapma yollarında yanlış olan hiçbir şeyi fark edemediler. Bunun Isaac Asimov’dan çok net bir örneği var:
.. konyak ve su, viski ve su, votka ve su ve rom ve su sarhoş edici içecekler ise, sarhoş edici faktörün bu içeceklerin ortak içeriği olan su olması gerektiği sonucuna varılabilir. Bu akıl yürütmede bir yanlışlık var ama mantıktaki hata hemen belli olmuyor; ve daha ustaca durumlarda, hatayı keşfetmek daha zor olabilir. (Asimov, 7)
Aristoteles’in mantık sistemi Organon olarak bilinen beş risalede kaydedilmiştir ve tüm mantığı tüketmese de, yüzyıllar boyunca saygı duyulan ve mantığın nihai çözümü ve bilim için referans olarak kabul edilen öncü bir sistemdi.
Miras
Aristoteles’in mantığa ve bilime katkısı bir otorite haline geldi ve modern çağa kadar tartışmasız kaldı. Aristoteles’in bilime yaklaşımının kusurlarını fark etmek yüzyıllar aldı. Platonik etki, aynı zamanda, çıkarsama ve deneye değer biçilmesine de katkıda bulunmuştur: Platon’un felsefesi, dünyayı, fikirler dünyasında oturan ideal gerçeğin yalnızca kusurlu bir temsili olarak görüyordu.
Yunan biliminin önündeki bir başka engel de ‘’nihai gerçek’’ kavramıydı. Yunanlılar aksiyomlarının tüm sonuçlarını çözdükten sonra, daha fazla gelişme imkansız görünüyordu. Bilginin bazı yönleri onlara ‘’tamamlanmış’’ göründü ve bazı kavramları daha fazla analize açık olmayan dogmalara dönüştürüldü. Bugün bir kavramı ‘’nihai’’ hale getirebilecek gözlemin hiçbir zaman olmadığını anlıyoruz. Hiçbir ilkel test bize bir genellemenin tamamen ve kesinlikle geçerli olduğunu söyleyemez. Bir teoriyle çelişen tek bir gözlem, teoriyi gözden geçirmeye zorlar.
Fikirleri dogmalara dönüştüğünden ve özellikle orta çağda hiç kimse itibarlarını koruyarak çalışmalarına meydan okuyamadığı için birçok önemli bilim adamı Platon ve Aristoteles’i bilimsel ilerlemeyi geciktirmekle suçladı. Bu fikirler incelemeye açık olsaydı, bilimin modern durumuna çok daha erken ulaşmış olması kuvvetle muhtemeldir, ancak bu, bu iki yetenekli Yunanlının dehasını hiçbir şekilde sorgulamıyor. Üstün zekalı bir zihnin hataları meşru görünebilir ve yüzyıllar boyunca kabul edilmiş olarak kalabilir. Bir aptalın hataları er ya da geç ortaya çıkar.
Bu çeviri, tanımın eski versiyonuna dayanmaktadır. Yeni sürümü çevirmek istiyorsanız lütfen bizimle iletişime geçin.