Libya'da İtalyan Kolonyalizmi

Makale

Fabio Sappino
tarafından yazıldı, Batuhan Aksu tarafından çevrildi
tarihinde yayınlandı
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca, İtalyanca
Makaleyi Yazdır PDF

İtalyan kolonyal siyasetinin en çok arzulanan projelerinden biri Akdeniz'de bir Afrika kolonisi elde etmekti. Bu sebeple İtalya, Trablusgarp ve Sirenayka'nın kontrolü için 1911-1912 İtalyan-Türk Muharebesi'ni kazandı. Kuzey Afrika'daki bu iki mülk daha sonra 1934'te birleştirilerek Libya kolonisi tesis edildi ve 1943'e kadar İtalyan kontrolünde kaldı.

Trablusgarp ve Sirenayka, İtalyanlar ve Libya direniş hareketleri arasında devamlı çatışmalarla karakterize edildi. Çatışma, Benito Mussolini'nin (1883-1945) faşist idaresi esnasında yürütülen bir 'pasifleştirme' seferinin isyanı şiddetle bastırdığı 1932'ye dek sürdü.

Map of the Italian Empire in 1942
1942'de İtalyan İmparatorluğu
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

İşgal İçin Diplomatik Hazırlık

İtalya'nın müstemleke planlarının uzun vadeli hedeflerinden biri Akdeniz'in diğer kıyısına doğru genişlemekti. İtalyan iştahı ilk önce Tunus'a yöneldi, lakin 1881'de Fransa orada bir himaye tatbik ederek İtalyan hırslarına mani oldu. Fransızların bu hareketi bir aşağılanma olarak idrak edildi, bu sebeple sıklıkla 'Tunus tokatı' olarak anıldı ve Kuzey Afrika'da bir İtalyan karakolu için uygun bir alternatif bulma ihtimallerini azalttı. Bu sebeple dikkat, diğer Avrupa güçlerinin kontrolünden kurtulmuş birkaç yerden biri olduğu ve Akdeniz'de stratejik olarak faydalı bir deniz üssü oluşturabileceği için seçilen Trablusgarp'a kaydırıldı. Trablusgarp, modern Libya'nın kuzey ve kıyı kesimine karşılık gelir, ancak o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun yarı muhtar bir vilayetiydi (takribi 1299-1922).

Trablusgarp, SENUSİYYE adI VERİLEN sİyasİ-dİNİ Bİr cemaaTİn teSİRİ altındaydı.

Osmanlı hakimiyeti müessir olmaktan çok nominaldi: 1711 ile 1835 arasında bölge mahalli Karamanlı hanedanının idaresi altında fiilen müstakildi. Osmanlılar 1835'te kontrolü tekrar sağladıktan sonra bile Trablusgarp, Senusiyye adlı siyasi-dini bir kardeşliğin tesiri altındaydı. Bu kardeşlik, İslam'ı erken devir pratiklerine geri döndürmeyi hedefleyen Cezayirli bir mistik olan Muhammed İbn Ali El-Senusi (1787-1859) tarafından 1837'de kuruldu. Libya kabile sistemi ile muzaffer bir entegrasyon sayesinde, Senusiyye kısa zamanda önemli bir güç merkezi haline geldi ve daha sonra İtalyan işgaline karşı mukavemeti koordine edecekti.

İtalya'ya dönersek, 19. yüzyılın sonlarındaki milliyetçi matbuat, Libya'yı İtalyan muhacirler için gelişen bir toprak haline getirme ihtimalini vurguladı ve bölgeyi Afrika genelinde gelecekteki ticaret merkezi olarak hayal etti. Lakin, İtalyan hükümeti Libya'nın çok az tabii kaynağa sahip olduğunun gayet farkındaydı - petrol ancak 1955'te keşfedilecekti - ve demografik bir kolonileştirme zorlu bir proje olacaktı. Dahası, işgal sırasında Libya'ya yerleşmiş 1.000'den az İtalyan vardı. Neticede, yurtdışındaki İtalyanları korumak için bir savaşı meşrulaştırmak imkansızdı. Eritre'deki İtalyan koloniciliği için olduğu gibi, temel meşrulaştırma prestijdi ve böylece İtalya Büyük Güçler'in masasına oturabilirdi. Libya'ya müdahale için ilk askeri planlar, 'Tunus tokadı'ndan hemen sonra geldi, ardından bir dizi ardışık hadise İtalyanları harekete geçirdi.

The Two-faced Giolitti
İki Yüzlü Giolitti
Unknown Artist (Public Domain)

Bununla birlikte, askeri hazırlığa Libya'ya yönelik herhangi bir İtalyan hamlesini meşrulaştırmak için diplomatik çabalarla eşlik etmek temeldi. O zamanlar İtalya, 1879'dan beri müttefik olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğu ile birlikte Üçlü İttifak'ın bir parçasıydı. 'Tunus tokatının' bir başka neticesi olan bu yeni askeri pakt, 1882'de teminat altına alındı ​​ve İtalya Krallığı ile Fransa arasındaki uzun bir dostluk devrinin resmi olarak sonunu işaret etti. İtalyanlar, 1891'de müstemleke iddialarına destek hususunda yeni müttefiklerinden teminat almış olsalar da, Akdeniz'in gerçek güçleri olan Fransa ve Büyük Britanya'nın rızası olmadan Akdeniz'de herhangi bir ilerleme kaydetmek imkansızdı. Dahası, İtalya, 1896'da Etiyopya İmparatorluğu'na karşı Adwa'da aldığı mağlubiyetten sonra müstemleke politikasını tekrar değerlendirmeye mecbur kaldı ve bu, İtalyanların Afrika Boynuzu'ndaki yayılmacılığına mani oldu. Akdeniz, Kızıldeniz'deki vaziyetin belirsizliği sebebiyle İtalyan donanması için daha da mühim hale geldi. Fransa ve Büyük Britanya, 1890 tarihli İngiliz-Fransız Konvansiyonu ile kendi tesir sahaları üzerinde zaten anlaşmışlardı. Bu sebeple, İtalya Fransa'ya karşı bir yakınlaşma arayışına girmek mecburiyetinde kaldı ve bir dizi diplomatik temas, 1901 tarihli İtalyan-Fransız anlaşmasıyla neticelendi. Bunu 1902'de benzer bir İngiliz-İtalyan anlaşması takip etti. Bu üçgenleme, İtalya'ya Akdeniz'deki İngiliz çıkarlarına ve Fas'taki Fransız iddialarına İtalyan müdahalesi olmaması karşılığında Trablusgarp'ta serbest hareket etme hakkı verdi.

OSMANLI İMPARATORLUĞU'NUN KIRILGANLIĞI İTALYAN HAREKETİNİ TEŞVİK EDEN FAKTÖRLERDEN BİRİYDİ.

Milletlerarası hazırlık, kapsamlı bir iç politika eşliğinde gerçekleşti. Libya mevzusu kolonyalistler ve gazetelerce öne çıkarıldı. Başlıca İtalyan bankalarından biri olan Banco di Roma, Trablusgarp'a önemli yatırımlar yapmaya başladı. Buna Başbakan Giovanni Giolitti'nin (1842-1928) iç siyasi hesapları da ilave edilmelidir. En mühim siyasi liderlerden biri olan Giolitti'nin vazife süresi, 1912'de evrensel erkek oy hakkının getirilmesi gibi ekonomik genişleme ve ilerici sosyal reformlara tanık oldu. Ayrıca, siyasi açıdan vicdansızdı ve trasformismo'su, yani (çok) esnek hükümet koalisyonları yaratma siyasi sanatı dikkat çekti. Giolitti ayrıca sıklıkla yolsuzluk hadiseleriyle münasebetlendirildi. Libya'daki savaş, milliyetçilerin ve liberal muhafazakarların desteğini arayarak hükümetini güçlendirmenin bir yoluydu.

Bir diğer önemli faktör Osmanlı İmparatorluğu'ydu. 1876'da II. Abdülhamid (1842-1918) padişah oldu ve on yıllarca sürecek mutlakiyetçi idarenin yolunu açtı. Padişaha karşı Jön Türkler adı verilen ve anayasayı müdafaa eden geniş bir muhalefet hareketi vardı. 1908'de padişaha karşı yaptıkları ihtilal imparatorlukta tekrar parlamento idaresinin kurulmasına yol açtı, ancak aynı zamanda iç istikrarsızlık ve uluslararası zayıflık da getirdi. 1908'de Bulgaristan Osmanlı yönetiminden istiklalini ilan etti ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna-Hersek'i ilhak ederek Balkanlar'daki gerginliği artırdı ve bu da I. Dünya Savaşı'nın (1914-18) başlıca sebeplerinden biri oldu.

A Cartoon Against the War in Libya, 1911
Libya'daki Harbe Karşı Bir Karikatür, 1911
Gabriele Galantara (Public Domain)

İstila: İtalyan-Türk Savaşı

Osmanlı İmparatorluğu'nun kırılganlığı gerçekten de İtalyan eylemini teşvik eden faktörlerden biriydi. Ancak son itici güç Almanya'nın saldırgan politikasından geldi. Kayzer II. William (1859-1941) Weltpolitik'i ('dünya politikası') teşvik ediyordu, bu da güçlü bir deniz yeniden silahlanmasıyla desteklenen emperyalist bir dış politikaydı. 1911'de bir Alman kruvazörü Fas'ın Agadir şehrinin limanına girdiğinde beynelmilel gerginlik yeni bir stres seviyesine ulaştı ve Fas hususunda Fransa ile bir kriz başlattı. Bu vaziyet İtalyan diplomatik çabalarını tehlikeye atabilirdi ama aynı zamanda Libya'da hedefli bir sefer için bir fırsattı. Giolitti, Hariciye Nazırı Antonino di San Giuliano (1852-1914) ile birlikte Osmanlılara bir ültimatom gönderdi ve bir gün sonra harp ilan etti.

Libya'daki harbin ilk safhası, İtalyan birliklerinin 3 Ekim 1911'de karaya çıktığı Bingazi ve Trablus kıyı kentlerinin bombalanmasıyla başladı. İtalyan donanmasının bu ilk taarruzlarını, bir savaşta ilk kez mevzilendiren hava kuvvetleri izledi. Mamafih operasyonlar İtalyan hükümeti için çok yavaş ilerliyordu ve Osmanlı otoriteleri, Libyalılarla birlikte ilk direniş şekillerini başlatmaya başladılar. Vaziyet İtalyan birlikleri için tamamen yeniydi: düzenli bir orduyla değil, müessir bir karşı taarruz başlatabilen bir tür teşkilatlı gerillayla karşı karşıyaydılar. İtalyan hükümeti vaziyet nedeniyle milletlerarası tenkitler aldı. Diğer Avrupa güçleri, uzun vadeli bir çatışmanın Libya'nın ötesinde istikrarsızlaştırıcı tesirlere sahip olacağından korkuyorlardı. Hükümet, milliyetçi muhitlerde ve bazı entelektüellerde savaşa destek olmasına rağmen, canlı bir iç muhalefetle de karşı karşıya kaldı. Mesela şair Giovanni Pascoli (1855-1912), savaşı destekleyen ünlü bir konuşmasında (La grande proletaria si è mossa), İtalyan proletaryasının hayat şartlarını iyileştirme hususundaki sosyalist nakaratını, milli gururun kurtuluşu milliyetçi fikriyle ilişkilendirdi. İtalyan Sosyalist Partisi, mevzu hakkında bölünmüş olsa da, savaşın şüpheli ekonomik faydaları sebebiyle "büyük bir kum havuzu" (Salvemini) olarak tanımlanan şeyin fethine karşı çıktı. Hatta daha sonra Faşizmin kurucusu ve İtalya diktatörü olacak Benito Mussolini bile o devirde ateşli bir anti-müdahaleci sosyalistti.

Hükümet, 5 Kasım'da Sirenayka ve Trablusgarp'ın resmi ilhakını ilerletti, lakin Libya aslında İtalyan kontrolü altında olmaktan çok uzaktı. Bu ilk çıkmaz safhasından sonra, İtalyan birlikleri iç bölgelere doğru ilerledi. Kazanılan bir dizi muharebeye rağmen, hükümet hem Kızıldeniz'de hem de Akdeniz'de Türkiye'ye karşı askeri eylemlerde bulundu ve İtalya'nın savaş planlarının maksatlılığını göstermek için birkaç adayı işgal etti. Osmanlı İmparatorluğu'nun kırılganlığı, İtalyan askeri ilerlemesinin Libya'daki anahtarıydı. Osmanlılar Balkanlar'da daha ciddi bir kargaşayla karşı karşıyaydı ve oraya daha fazla asker mevzilendirmeye mecbur kaldı ve burada ilk Balkan Savaşı (1912-1913) kısa zamanda patlak verdi. Ayrıca İtalya, Osmanlılara daha fazla baskı yapmak için Ege'deki Oniki Adalar adalarını işgal etmişti. Konstantiniye için her iki cephede de direnmek imkansızdı ve İtalya ile Temmuz ayında diplomatik görüşmeler başladıktan sonra, 18 Ekim 1912'de Uşi'de bir barış antlaşması imzalandı.

Territorial Expansion of Libya under Italian Colonial rule
İtalyan Kolonyal İdaresi Altında Libya'nın Teritoryal Genişlemesi
Roxanna (CC BY-SA)

Tüzük Politikası

Çatışmanın sonunda müessir İtalyan kontrolü sadece kıyı boyunca sağlandı ve 1914'te Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi fethin sermayeleştirilmesini imkansız hale getirdi. Savaş ayrıca bütün muhalefet partilerinin müstemleke aleyhtarı duruşlara doğru radikalleştiği Giolitti hükümetini de tehlikeye attı. Barış antlaşmasının Libya cemiyeti üzerinde bir tesiri olmadı: mukavemet beyannameleri vardı ve antlaşma Konstantiniye'ye Libya'da bir 'halife' tayini selahiyeti bıraktı, bu da Türk varlığının hala tamamen silinmediğinin bir işaretiydi. Bu arada işgal 1913 ve 1914'te Fezzan ve Sirenayka bölgelerinde güçlükle ilerliyordu. İtalya'nın 1915'ten itibaren I. Dünya Savaşı'na katılması askeri ilerlemeyi daha da zayıflattı ve fethedilen birçok yer Libya direnişince geri alındı, böylece İtalya 1912'de elde edilen mevkiye doğru çekilmeye mecbur kaldı ve sadece kıyıyı kontrol etti. Geri çekilme, İtalyan kamuoyunu Eritre'nin İtalyan kolonyalizmi esnasında olduğu gibi şok etmedi; İtalyanlar (önceden) Büyük Harp haberleriyle meşguldü. Hükümet ve Mısır'da Senusiyye ile savaşan Britanya İmparatorluğu daha sonra Sirenayka'da hala etkili olan Senusiyye ile mutabakata mecbur edildi. 1917'de Akrama'nın anlaşmasıyla tarikatın lideri Muhammed İdris (1889-1983) isyandan vazgeçti ve Osmanlılarla her türlü işbirliğine son verdi, ancak silahlı birlik bulundurma hakkını elde etti.

Kirenayka'daki vaziyet istikrara kavuştuysa da Trablusgarp'ta düşmanlıklar hala açıktı. Hükümet, 1918'den beri mukavemete öncülük edip kendini Trablus Cumhuriyeti ilan edenlerle bir anlaşma yapmayı seçti. Hallet ez-Zeytun direnişiyle yapılan anlaşmanın ardından (1919), Trablusgarp halkına Libya Statüsü olarak bilinen bir Temel Pakt verildi. Trabluslular artık İtalya'nın tebaası değildi, ancak standart İtalyan vatandaşlığından farklı olsa bile, Roma'daki parlamentoya dilekçe verme ve haraç koyabilen mahalli bir parlamento oluşturma hakkı veren bir statü olan 'Trablusgarp'ın İtalyan vatandaşlığı'nı elde ettiler. Tüzük ayrıca matbuat ve dernek kurma hürriyeti, Arap dilinin teşviki ve mecburi askerlik hizmetinin kaldırılmasını da sağladı. Savaş sonrası liberal Vittorio Emanuele Orlando (1860-1952) ve Francesco Saverio Nitti (1868-1953) hükümetlerince desteklenen ‘Tüzük politikası’, Akrama’nın modus vivendi’sinin 1920’de ar-Rajma paktı ile değiştirildiği Sirenayka’ya genişletildi. Sirenaykalılar da bir parlamento elde etti ve Senusiyye, asker bulundurma hakkı sayesinde hem askeri kontrolü hem de Sirenayka Emiri unvanına sahip İdris’in otoritesi altında dini liderliği sürdürdü.

Libya'nın Faşist 'Pasifizasyonu' (1923-1932)

Tüzük sistemi, Muhammed İdris'e Trablusgarp Emirliği unvanı teklif edildiğinde krize girdi. Trablusgarp'taki direniş liderleri, anlaşmalarının sonuçlarından memnun kalmadılar ve Trablusgarp Cumhuriyeti'ni yeniden kurmaya ve düşmanlıkları sürdürmeye karar verdiler. Ancak, kısa sürede iç bölünmelere düştüler ve bu yüzden İdris'te isyana rehberlik edebilecek bir lider bulmayı umdular. Muhammed İdris, 2 Kasım 1922'de unvanı etkili bir şekilde kabul etti. Bu eylem, Roma tarafından direnişi muhtemelen sıkıştırmak olarak görüldü.Ulusal hükümetteki değişim, kolonyalist Giuseppe Girardini'nin (1856-1923) Koloniler Bakanı ve Giuseppe Volpi'nin (1877-1947) Trablusgarp valisi olarak görev yaptığı sert çizgideki bir sömürgeci ile birlikte, Statüler politikasının sonuna doğru bir itme gördü. Libyalılarla ateşkes yeniden teyit edilmedi ve 1921'de düşmanlıklar yeniden başladı. Direnişin gerçekleştirdiği ilk saldırıdan sonra Volpi, 1915'ten önce ve sonrasında kontrol edilen Trablusgarp bölgelerinin yeniden fethini başlattı.

Benito Mussolini's Visit to Libya in 1926
Benito Mussolini'nin Libya'yı 1932'de Ziyaret
Armando Bruni (Public Domain)

1922'de Mussolini'nin Roma'da iktidarı ele geçirip İtalya'yı bir diktatörlüğe dönüştürmeye başlamasıyla Faşizmin gelişi, Libyalılarla herhangi bir mutabakat veya pakt ihtimalinin sonunu getirdi. Mussolini, 1923-1924'te başlangıçta mukavemeti zayıflatan Volpi liderliğindeki askeri operasyonları teşvik etti. Aslında, sonunda Libya mukavemet hareketinin lideri olan imam Ömer Muhtar (1858-1931) önderliğinde yeni ve yeniden canlandırılmış bir direniş oluşturuldu. Vaziyet, ikinci İtalyan-Senusi savaşına veya İtalyanların adlandırdığı gibi Libya'nın 'pasifleştirilmesine' yol açtı. Faşizm altında koloniler tekrar alaka görecekti ve Libya da bir istisna değildi; Kral III. Victor Emmanuel'in (1869-1947) 1928'de Trablus'a ve Mussolini'nin 1926'da Trablus'a yaptığı bir dizi üst seviyedeki devlet ziyaretiyle ispatlandı. İtalyan dış politikasının yeni ve saldırgan tonu Libya'da daha güçlü bir tepki gerektiriyordu. Yeni gaye Trablus'un güneyini ve Sirenayka'yı tekrar fethetmekti. Mamafih Sirenayka'daki askeri ilerleme Trablus'takinden daha yavaştı. Mussolini daha sonra General Pietro Badoglio'yu (1871-1956) vazifelendirmeye karar verdi; Badoglio, Fizan'ı fethetmek ve Sirenayka'da müzakerelere başlamak maksadıyla Trablus'taki askeri operasyonları yoğunlaştırdı ve sonunda 1929'da Ömer Muhtar ile bir mütareke sağladı.

'PaSİFLEŞTİrMe' toplama kampları ve KİmyEVİ Sİlahlarla BAŞARILDI.

Mütareke uzun sürmedi ve Mussolini, vicdansız general Rodolfo Graziani'yi (1882-1955) vali yardımcısı olarak tayin etti. 'Fizan kasabı' olarak anılan Graziani, savaşın bu ikinci safhasını karakterize eden şiddetin tırmanmasından mesuldü. General, Libyalıların mallarına el konulmasını ve genelde yarı göçebe olan Cebel-i Ahdar bölgesinde yaşayan nüfusun kıyıya doğru zorla gruplandırılmasını, toplama kamplarında tutulmasını ve bunun ardından çölde uzun ölüm yürüyüşleri yapılmasını emretti. Çatışmalar yoğunlaştı ve hava kuvvetleri, 1925'te resmen yasaklanan bir kimyasal silah olan hardal gazını bile kullandı. Sirenayka halkı zor şartlar altında yeni bir hayat şekline uymaya mecbur kaldı ve bunun neticesinde Sirenayka'nın toplam nüfusu dörtte birden fazla azaldı (Mann, 309), hem ölümler hem de sürgün edilen veya kaçmayı başaran insanların sayısı sayıldı. Sonunda izole edilen mukavemetin lideri Ömer Muhtar bulundu, tevkif edildi ve 1931'de asıldı. Liderinin ölümüyle mukavemet çöktü ve kısa sürede Libya'nın tamamı 'pasifize edildi'. Toplama kampları 1932'de kaldırılmaya başlandı, ancak birçok insan memleketlerine geri getirilmedi, bunun yerine yeni ve alışılmadık yerlere yerleştirildi.

The Arrest of Umar al-Mukhtar
Ömer Muhtar'ın Tutuklanması
Unknown Photographer (Public Domain)

'17. İtalyan Bölgesi'nden İstiklale

Italo Balbo (1896-1940) 1934'te birleşik Libya'nın valisi olduğunda yeni bir safha açıldı. Balbo, İtalya'daki popülaritesinin Mussolini'nin iktidardaki gücünü tehdit edebileceği korkusuyla aslında 'sürgüne gönderilmişti'. Balbo, 1939'da Trablusgarp ve Sirenayka'nın 17. İtalyan bölgesi olarak İtalya'nın bir parçası olarak bütünleştirilmesi için çabaladı. Camili yeni köyler inşa ederek ve Libya kıyısı boyunca uzanan bir otoyol olan 'via Balbia' gibi büyük altyapı çalışmalarıyla Libyalıları bütünleştirmeye çalıştı. Vali, Libyalılara 'İtalya'nın dördüncü kıyısındaki İtalyan Müslümanlar' olarak gördüğü için tam İtalyan vatandaşlığı vermeye çalıştı ama Mussolini reddetti. Balbo ayrıca 1938'de İtalyan çiftçilerin Libya'ya kitle halinde nakledildiği 'yirmi binin sömürgeleştirilmesi' için de çabaladı. Ancak valinin Libya projesi, 28 Haziran 1940 günü pilotluğunu yaptığı uçağın İtalyan uçaksavar dost ateşiyle düşürülmesiyle beklenmedik bir şekilde sona erdi.

İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) Libya'ya büyük demografik kolonizasyon devrinde geldi. İtalyan Doğu Afrikası 1941'de çökerken, Libya, Alman ve İtalyan birliklerinin Libya ve Mısır'ın kontrolü için İngilizlerle savaştığı Kuzey Afrika seferine (1940-1943) sahne oldu. Müttefiklerin zaferinden sonra, Libya önce Fransa ve Büyük Britanya'nın askeri kontrolü altına girdi, ardından 1951'de Senusiyye lideri İdris idaresinde bir krallık olarak istiklalini kazandı. İtalya ve Libya arasındaki münasebetler, bilhassa 1969'da Muammer Kaddafi (1942-2011) liderliğindeki devrimden sonra, İtalyan kolonyalizmi devrinde yaşanan hasarın tazmini hususundaki münakaşalarla karakterize edildi. 1970'te Kaddafi, savaştan sonra Libya'da kalan İtalyanların bütün mallarına el koyarak onları ülkeyi terk etmeye zorladı. Libya ve İtalya ancak 2008'de tazminat husunda bir anlaşmaya vardı.

Çevirmen Hakkında

Batuhan Aksu
Batuhan, Georgetown Üniversitesi Tarih Bölümü'nde doktora öğrencisidir. GÜ'ne katılmadan önce Boğaziçi Üniversitesi'nden (MA-BA) ve Manchester Üniversitesi'nden (ER+) dereceler almıştır. İlgi alanları arasında seyahat çalışmaları ve entelektüel tarih yer alıyor.

Yazar Hakkında

Fabio Sappino
Fabio, London School of Economics'te (LSE) Uluslararası Tarih sahasında doktora öğrencisidir. Şu anda İtalyan kolonyalizminin tarihi ve İtalyan Faşizmi üzerine çalışmaktadır ve bilhassa İslam ile Batı arasındaki münasebetlere ilgi duymaktadır.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Sappino, F. (2025, Mayıs 16). Libya'da İtalyan Kolonyalizmi [Italian Colonialism in Libya]. (B. Aksu, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-2722/libyada-italyan-kolonyalizmi/

Chicago Formatı

Sappino, Fabio. "Libya'da İtalyan Kolonyalizmi." tarafından çevrildi Batuhan Aksu. World History Encyclopedia. Son güncelleme Mayıs 16, 2025. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-2722/libyada-italyan-kolonyalizmi/.

MLA Formatı

Sappino, Fabio. "Libya'da İtalyan Kolonyalizmi." tarafından çevrildi Batuhan Aksu. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 16 May 2025, https://www.worldhistory.org/article/2722/italian-colonialism-in-libya/. İnternet. 30 Haz 2025.