Kızıl Ordu İkinci Dünya Savaşında

Makale

Mark Cartwright
tarafından yazıldı, Nizamettin Karaben tarafından çevrildi
tarihinde yayınlandı
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca, Romence
Makaleyi Yazdır PDF

SSCB Kızıl Ordusu, İkinci Dünya Savaşında (1939-1945) şok edici bir dizi yenilgiyle başlamış, ancak 1942 yılı sonlarından itibaren toparlanmış, Başkent Moskova, Leningrad (Saint Petersburg) ve Stalingrad (Volgograd) gibi önemli şehirleri elinde tutabilmiştir. Kızıl Ordu, daha sonra,1943 yılından savaşın sonuna kadar olan dönemde, Nazi Almanyası’nın 1945 yılı, Mayıs ayında aldığı yenilgiye yol açan Smolensk, Kursk ve Berlin Savaşları gibi bir dizi büyük zaferleri kazanmıştır.

Oluşumu ve Evrimi

Sovyetler Birliği Kızıl Ordusu, Rusya Çarları yönetimlerine son vererek 1917 Ekim Devrimi ardından 1918 yılında kurulmuştur. Kızıl Ordu resmi olarak RKK veya İşçi ve Köylüler Kızıl Ordusu (Rabocke -Krest’yanskaya Krasnaya Armiya) olarak adlandırılmış, bayrağındaki kırmızı rengi, Bolşevizm ile çok ilişkilendirilen bir renk olmuştur. 1944 yılından itibaren resmen Sovyetler Birliği Ordusu olmuştur.

Raising a Flag over the Reichstag
Reichstag Üzerine Bayrak Dikmek
Vicktor Temin - Mil.ru. (CC BY)

Kızıl Ordunun doğrudan Beyaz Orduyla, yani Monarşi yanlıları ve Bolşevik karşıtlarıyla şiddetli bir iç savaşta (1917-1922) mücadele etmesi gerekiyordu. Bolşeviklerin bu savaştaki zaferi, Kızıl Ordunun artan profesyonelliği sayesinde kazanılmıştır. Kızıl Ordunun, devrimci bir milis gücünden profesyonel bir ulusal orduya geçişi, Leon Troçki’ye (1879-1940) ve eski imparatorluk ordusundan yaklaşık olarak 48.000 subay ve 200.000’den fazla astsubayın dâhil edilmesine atfedilir.

TEKNOLOJİNİN ÖNEMİ KABUL EDİLMESİNE RAĞMEN, PİYADE SINIFINA KARŞI GÜÇLÜ BİR ÖNYARGI VARLIĞINI SÜRDÜRMÜŞTÜR.

Kızıl Ordu, günlük operasyonlarında Bolşevizmin fikirlerinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Örneğin, “subay” kelimesi yasaklanmıştı, ancak 1935 yılından itibaren yeniden kullanılmaya başlanmıştır. Bunun yerine, “komutan” terimi kullanılıyordu ve her bir komutan, emirlerine onay verecek bir siyasi komisere rapor vermek zorundaydı. Bu ikili sistem, yaşanmakta olan pratik gerçekler ve II. Dünya Savaşı talepleri nedeniyle önemli ölçüde zayıflatılmıştır. Çoğu komutan askeri kararları almak istedikleri zaman, siyasi komiserler onları siyasi eğitim ve parti çalışma gerekleri nedeniyle sınırlamışlardı. SSCB, 1942 yılı, Haziran ayında Nazi Almanyası saldırısına uğradığı zaman (Barbarossa Harekâtı), bu ikili sistem, savaşın ilerlemesiyle birlikte zayıflamadan önce bir miktar canlandırılmıştı. Yine de, çatışma boyunca bu iki farklı komuta personel grubu arasında gerginlikler devam etmiştir.

Joseph Stalin (1878-1953) 1924 yılından itibaren SSCB lideri olmuştu ancak kendi ordusuna karşı ciddi bir güvensizlik duygusunu besliyordu. Özellikle de siyasi başrakibi Nikolai Bukharin’i (188-1938) orduyu desteklediğini düşündüğünde. Stalin, bu nedenle, Kızıl Orduda tasfiye hareketi başlatmıştı.

Yaklaşık olarak 80.000 kişilik bir subay kadrosundan yaklaşık 35.000 subay tesfiye işlemine kurban edilmiştir; bunların arasında Sovyetler Birliği beş Mareşalinden üçü, on bir savaş komiser yardımcısı, 85 kolordu komutanından 75’i ve 195 tümen komutanlarından 110’u öldürülmüştür (Dear, 962).

Sürgün edilmeleri Kızıl Ordunun işlevini yerine getirme kabiliyetini etkilediğini düşünen Joseph Stalin, 1941 yılında, esir kamplarına gönderilen 4000 subayı yeniden görev almaya çağırmıştır.

Red Army Soldiers
Kızıl Ordu Askerleri
Imperial War Museum (CC BY-NC-SA)

Askere Alma

Nazi Almanyasından gelen artan tehdit ile birlikte, Stalin de,1939 yılında, bütün erkek Sovyet vatandaşlarının (18-36 yaş arası) silahlı kuvvetlere alınabileceği kararını almıştır. Asker alımları öncelikle, 1941 yılına kadar savaş alanı haline gelen Rusya, Ukrayna ve Belarus’tan geliyorlardı. Savaş devam ederken, yeni asker alımları Orta ve Doğu Rusya bölgelerinden geliyordu; örneğin Laitvanyalılar, Özbekler ve Ermenilerden oluşan “ulusal” tümenler vardı. “Ulusal” tümenlere genellikle Rus subayları komuta ediyorlardı. Dağ birliklerinde Gürcistan’dan gelen güçlü bir birlik vardı. Ayrıca, toplamda yaklaşık olarak 440.000 hükümlüden (siyasi tutuklular dâhil) oluşan ceza taburları da vardı.

Kadınlar, Kızıl Ordu bünyesinde uzun süreden beri savaşçı dışı görevler yapmışlardır: doktor ve sağlık görevlisi. İkinci Dünya Savaşının başlamasından sonra kadınlar savaşçı rollerinde görev almış, özellikle uçaksavar birliklerinde yer almışlardır. Bundan başka, birçok kadın keskin nişancı (gönüllü olanlar) ve tank sürücüsü (bazıları tank birliği komutanı) olarak da görev almıştır. Toplamda “en az 800.000 kadın savaş sırasında Sovyet güçlerinde görev yapmıştır” (Rees, 162).

Kızıl Ordunun 1939 yılında 3 milyon üyesi vardı, ama bu sayıda hızla artış oluyordu. Kızıl Ordu, Nazi Almanyası ve militarist Japonya tehditlerine karşı koymak üzere Batı’da ve Doğu’da olmak üzere iki bölüm şeklinde yapılandırılmıştı. Bu bölünmenin nedeni; SSCB zayıf ulaşım ağının bu kadar geniş alanlarda kolayca hareket etmesine olanak vermemesinden ileri geliyordu. Teknolojinin önemi kabul edilmesine rağmen, savaşları kazanmanın en iyi yolu olarak piyade sınıfına yönelik güçlü bir önyargının devam etmesi olmuştur.

Marshal Zhukov
Mareşal Zhukov
Mikhail Mikhaylovich Kalashnikov (Public Domain)

Komuta Yapısı ve Örgütlenme

İkinci Dünya Savaşı sırasında Kızıl Orduya, Başkomutan sıfatıyla, Stalin komuta ediyordu. Stalin’e bağlı olarak çalışan ve aynı zamanda onunda aralarında yer aldığı, Dışişleri Bakanı Vyacheslav Molotov (1890-1986), Savunma Bakanı Mareşal Kliment Voroshilov (1881-1969) ve Devlet Güvenlik Başkanı Lavrentiy Beria (1899 -1953) gibi şahsiyetlerin görev yaptığı Devlet Savunma Komitesi (GKO) vardı. Üyelikler seçimi yapılıyor ve performansa bağlı olarak değişiyordu. GKO’nun altında, Stalin’in de yer aldığı, Genelkurmay Başkanı ve birkaç deneyimli generalden oluşan bir Konsey olan Stavka vardı. Ordu Genelkurmayı, planlama ve yürütme ajansı olarak Stavka ile birlikte çalışıyordu. Stavka, yalnızca Stalin onay verdiği zaman toplanıyordu ve savaş uzadıkça toplantıları daha da seyrek hale gelmişti. Lider Stalin, 1942 yılından itibaren, en iyi Generali Georgy Zhukov’u (1896-1974) Başkomutan yardımcısı olarak atamıştı. İkinci Dünya Savaşı sırasında her Ordu Cephesine (Ordu Grubu) kendi Savaş Konseyi komuta ediyordu.

KIZIL ORDU ÜNİFORMALARINDA RÜTBE VE NİŞANLARI, PROLETER AHLAKİ DEĞERLERİNE UYGUN OLARAK OLDUKÇA SADE TUTULMUŞTUR.

Tipik bir Sovyet Ordusu, piyadelerden (tüfekliler veya streltsy olarak bilinir), topçulardan (uçaksavar silahları dâhil) süvarilerden (eski ünlü Kazak birliklerine dayanan ve hala kılıç kullanan) ve mekanize birliklerden (tanklar ve makineli tüfek birlikleri dâhil) oluşuyordu. Kızıl Ordu, savaş süresi boyunca, tahsis edilmiş bir zırhlı piyade taşıyıcı aracından yoksundu; bundan dolyı motorlu tüfek birliklerinin tanka çıkması bekleniyordu. İyi performans gösteren birlikler genellikle adlarının önüne “Muhafızlar” önekine sahip olma hakkını kazanıyorlardı, bu da birliğe daha iyi ücret, giyim ve ekipman sağlayan bir ayrıcalık olmuştur. Kızıl Ordu Seçkin birlikleri, bir tümendeki en iyi askerler arasından seçilip görevlendirilen izcilerdi (Razvedchiki).

Kızıl Ordu Üniformaları

Kızıl Ordu, standart piyade üniforması; kalçaya kadar genişleyen pantolon, daha yüksek veya kısa boyda deri çizmeler, sade, donuk haki renkli gymnastyorka ceketten oluşuyordu. Üniforma iki modelden meydana geliyordu: yaz için hafif pamuklu, kış için kalın yünlü. Daha soğuk havalarda, dolgulu bir ceket (telogreika), büyük palto veya koyun postundan palto (shuba) giyilirdi. İzciler kamuflaj tulumlarıyla ayırt edilebilirlerdi. Tank birliklerinin daha özel üniformaları vardı; genellikle siyah tulum ve deri ceket. 1940 model çelik miğfer ve pilotka yan başlığı (askerler) ve sivri kep (subaylar) standart olup kış koşullarında kürk şapka (shapka ushanka) kullanılırdı.

Red Army Uniform & PPSh-41 Submachine Gun
Kızıl Ordu Üniforması ve PPSH-Hafif Makineli Tüfek
Urban (CC BY-SA)

Kızıl Ordu üniformalarında rütbe ve nişan rozetleri, proleter ahlaki değerlerine uygun olarak alta taraftan tuturulmuşlardı. Örneğin, 1943 yılında önce omuzluklar yoktu ve rütbeler, yakalara veya askeri parkanın bir koluna tutturulmuş (veya işlenmiş) emaye metalden yapılmış ayrı yıldızlar, elmaslar, diktörtgen veya üçgenlerle belirtiliyordu. Mareşal en üst rütbesi, bir yıldız ve çelenkle belirtilirken, rütbe serisini gösteren derecelerin diğer ucunda, genç bir çavuş rütbe olarak tek bir üçgen takıyordu. Askerler, belki de üniforma sadeliği nedeniyle, giydikleri savaş kıyafetleri üzerine, gösterdikleri cesaretteen dolayı verilen madalyaları sıkça takıyorlardı.

Silahlar

SSCB 1930’lu yılların ilk başlarından itibaren önemli ölçüde yeniden silahlandırılmıştı. Bu yeniden silahlanma 1941 yılında özellikle birçok Rus tanklarının, Alman Ordu tanklarından çok daha düşük düzeyde kalmasından kaynaklanıyordu. Kızıl Ordunun en azından çok sayıda tankı vardı çünkü bu öncelikli alan konusuydu.

Başlangıçta, Sovyet tankları zırh bakımında hafif olma eğlimindeydiler ve kronik bir yedek parça eksikliği sorunları vardı. Kızıl Ordunun1942 yılından itibaren işleri önemli ölçüde iyi gidiyordu. 26 tonluk T34 orta tankları daha fazla sayıda üretilmişti. Bu tanklar, Mihver ordularının sahaya sürdüğü tanklardan daha üstün ve çoğu tanksavar silahlarına karşı dayanıklıydılar. Özetle, T34 tankların “basit bir dizel motoru (500 hp), iyi bir zırh yapısı, mükemmel ateş gücü, kar ve çamurda üstün hareket kabiliyeti” vardı (Boatner,702). T34 tanklarının 76 mm’lik (2,9 inç) bir topu ve 44 mm (1,75 inç) kalınlığında eğimli zırhı vardı ve bu eğilim, en güçlü Mihver toplarına bile dayanabiliyordu. T34 tankıları ve daha yavaş ama iyi zırhlı KV ağır tank serisi gibi diğer mükemmel modeller 1942 yılından itibaren büyük ölçüde ve çok daha etkili bir şekilde savaş gruplarında kullanılmaya başlanmıştı.

Red Army T34 Tanks
Kızıl Ordu T34 Tankları
RIA Novosti archive, image #1274 / V. Kaushanov (CC BY-SA)

Kızıl Ordu topları, savaş başladığında zayif bir silah olarak kalmıştı, üst düzey komutanlar, bu türden silahların artık eskisi gibi olmadıklarını ve modern savaşın çok daha hareketli olacağı değerlendirmesini yapmışlardı. Ancak topçular, giderek Kızıl Ordu büyük gücü haline gelmişlerdi, saldırı operasyonları için mayın atıcılar, obüsler ve roketatarları birleştiren bütün topçu tümenleri, sadece obüsler ve sahra topları olan savunma konusunda uzmanlaşmış tümenler oluşturulmuşlardı. Topçu silahları genellikle üç kalibrede geliştirilmişlerdi: 76,122 ve 152.

Çok etkili bir Sovyet silahı, “Stalin Orgu” olarak bilinen BM-13 Katyusha roketatarıydı. Bir komyon üzerine monte edilen bu silah, 16 adet 132 mm katı yakıtlı roketi hızla ateşleyebiliyordu. Bir Alman askeri, bu silahın “şimdiye kadar karşılaştığım en korkunç ve şok edici bir silah” olduğu şeklinde bir açıklama yapmıştı (Stahel, 299). Savaşın sonlarına doğru topçu birlikleri güçlendikçe, “genellikle bir kilometrelik cephede 375 kadar top ve havan topu konuşlandırılmıştı – gerçekten de yer sarsıcı - bir yaylım ateşi” (Zaloga, 21).

PPSh-41 hafif makineli tüfek, 71 mermilik ayırt edici dairesel şarjörüyle, Kızıl Ordu piyadesinin sembolü haline gelmişti. Bu silah İkinci Dünya Savaşı sırasında, 6 milyondan gibi çok büyük sayıdan fazla üretilmişti. Kızıl Ordu piyadesinin % 34’ü makineli tüfek taşıyordu; Alman Ordu piyadesinin sadece % 11’ine kıyasla yüksek bir orandı. Tüfekler çok isabetliydi ancak üretimi daha pahalıydı ve yakın mesafede belirgin bir avantajı olan hafif makineli tüfeklerden daha fazla ateş etme becerisi gerektiriyordu. Son olarak, ayırt edici tekerlekli arabalarıyla 7.62 mmlik Maxim Model 1910 makineli tüfek, sokak çatışmalarında kullanışlı bir silahtı. Ordunun zayıf bir tarafı, gerçek yumruk gücüne sahip bir tanksavar silahının olmamasıydı.

Female Red Army Radio Operator
Kızıl Ordu Kadın Radyo Operatürü
Imperial War Museums (CC BY-NC-SA)

Büyük Kayıplar

Kızıl Ordunun, 1941 yılında, sahada 5,37 milyon askeri vardı, 5 milyonu daha askere çağrılabilirdi ve 20.000 tankı vardı (Dear,963). Kâğıt üzerinde etkileyici olsalar da, bu rakamlar aynı zamanda birçok ciddi zayıflığı da beraberinden getiriyordu. Kızıl Ordu, savaşın ilk aylarında, kötü bir organizasyondan dolayı sorun yaşıyordu, bu yüzden komutanlar genellikle birliklerinden uzak bir yerlerde bulunuyorlar ve ön cephe birlikleri genellikle cephaneden yoksun kalıyorlardı. Komutanlar nadiren inisiyatif alıyorlardı (Stalin komuta sistemi altında, bu yönde teşvik edilmemişlerdi), zırhlı tümenlerle karşıya kaldıkları zaman bile piyadeye sınıfına fazla göveniyorlardı. Yeterli oranda motorlu araçla ulaşım imkânları yoktu, birçok silahta optikler zayıftı, bu durum hedefe nişan almayı büyük ölçüde etkiliyordu, daha güvenli ve de daha güvenilir radyo iletişimleri yerine savunmasız kara hatlarına çok fazla bağımlılıkları vardı.

Diğer bir sorun, Sovyet tanklarının kullanım konusuydu; Sovyet komutanları tankları piyade birlikleri arasında dağıtmayı ve kendi başına silahlar olarak kullanmaktansa sadece kendinden tahrikli ağır silah şeklinde kullanmayı tercih ediyorlardı. Dahası, tanklar çoğunlulukla küçük gruplar halinde kullanılıyordu ve özellikle düşman tarafın toplu tank tümenleriyle karşıya geldikleri zaman etkinlikleri büyük ölçüde düşük kalıyordu.

Red Army Maxim Machine Gun
Kızıl Ordu Maxim Makineli Tüfek
Imperial War Museums (CC BY-NC-SA)

Yukarıda anılan eksiklikler, Kızıl Ordunun 1939-1940 Kış Savaşlarında, Stalin’in Finlandiya’yı işgal etmeye çalıştığı dönemde ve Hitler ordularının 1941 yılı, Haziran ayından itibaren büyük toprak kazanımları elde ettiği Alman-Sovyet Savaşının ilk kışında (1941-1945) gösterdiği yetersiz performansı açıklamaya yardımcı olma niteliğindedir. Mihver orduları, topçu birlik ve hava desteğiyle hızlı hareket eden zırhlı ve motorize piyade tümenlerinin muazzam bir kombinasyonu olan Blitzkrierg (Yıldırım Savaşı) taktiklerini kullanmışlardı. Hitler’in komutanları, düşman topraklarına doğru ilerlemek ve ardından da bütün orduları kuşatmak üzere sık sık dar cephelerden saldırmışlardı. Kızıl Ordu bu taktiklere karşı çoğu zaman bir cevap verememiştir. Üç zorlu karşılaşma olan Balystok-Minsk Savaşı (Haziran-Temmuz 1941) Smolensk Savaşı, 1941 ve Kiev Savaşı 1941 sırasında yaklaşık olarak 2 milyon Kızıl Ordu askeri savaş esiri olarak alınmıştır. Nazi propagandasının kendilerine söylediğinin aksine, Mihver Orduları askerleri, üstlerince hayal kırıklığına uğratılmadan Sovyet mudaillerinin hesaba katılması gereken bir güç olabileceğini kısa sürede fark etmişlerdi. 1941 yılı, Temmuz ayı panzer grubunun düzenlediği bir raporda şöyle bir ifade yer alıyordu:

Ruslar sert ve şiddetli bir şekilde savaşırlar, sürekli saldırırlar, savunmada çok yeteneklidirler… Kırsal kesimlerde direniş hareketi sürekli olarak yeniden ortaya çıkardı. Ruslar genellikle iyi gizlenmiş bir şekilde bekler ve yalnızca mesafe kısa olduğu zaman ateş açarlardı (Stahel, 221).

Kızıl Ordu, Barbarossa Harekâtı sırasında, toplamda 4 milyon asker ve 20.000 zırhlı araç kaybetmiştir (Zaloga, 5). Bu harekât, Kızıl Orduyu devirme amacına ulaşamamış, ancak personel ve malzeme açısından aldığı büyük kayıplardan dolayı kesinlikle sarsılmıştır. Diğer ordularda olduğu gibi, askerler evlerine mektup yazabilmişlerdi. Aleksandr Yegorov’un yazdığı bir mektupta, asker yoldaşı Pavel Khlomyakov’un ölümünü Pavel’in kız kardeşi Mariya’ya şöyle bildiriyor:

Pavel’in birliği 16 Eylül’de (1941) saldırmıştı. Düşman iki mermisi, zırhına isabet etmişti. Tamircisi ve topçusu öldürülmüş ve kendisi de ağır yara almıştı. Tanktan çıkmayı başarmış ama uzun süre çimenlerin üzerinde kalmıştı. Ateş altında ona ulaşmak imkânsızdı, ancak akşam tıbbi yardım sağlandı. Bir sahra hastanesine götürüldü ve bildiğim tek şey bu…(Dimbleby, 452).

Red Army at Leningrad
Kızıl Ordu Leningrad’da
RIA Novosti archive, image #58228 / Vsevolod Tarasevich (CC BY-SA)

Büyük Zaferler

Sonunda metcezir tersine dönmeye başlamıştı. Stalin, yaşanan çatışmayı “Büyük Vatanseverlik Savaşı” olarak yeniden adlandırmış ve herkesi SSCB’yi bir kale haline getirecek “amansız bir mücadele” savunmasına çağırmıştı. Acımasız diktatör ayrıca yaz aylarındaki yenilgilerden sonra Kızıl Ordu’da sıkı bir disiplin uygulamıştı. 16 Ağustos 1941 tarihinde şöyle bir direktif yayınlamıştı:

Emrediyorum ki : (1) Savaş ve teslimiyet sırasında nişanlarını çıkaran herkes, yeminini bozan ve Anavatan’a ihanet eden birinin ailesi gibi tutuklanacak olan kötü niyetli bir firari olarak kabul edilecektir. Bu türden firariler anında vurulacak, (2) kuşatma altına kalanlar sonuna kadar savaşacak ve kendi hatlarına ulaşmaya çalışacaklar. Teslim olmayı tercih edenler ise mevcut her türlü araçla yok edilecek, aileleri ise devlet yardımlarından mahrum bırakılacak… Bu emir bütün birliklere, filolara ve bataryalara okunacaktır (Dear, 959).

Ön Cephe birliklerinin gerektiği gibi savaşmasını sağlamanın diğer bir yöntemi de Sovyet Gizli Polis Birlikleri olan NKVD oluşturulmasıydı. Düzenli birliklerin arkasında konuşlanmış, firarileri veya emir olmadan geri çekilenleri vurmaya hazır polis birlikleri. Bu NKVD Birlikleri, sonuç itibariyle, toplam piyade sınıfının yaklaşık olarak % 10’unu oluşturuyorlardı.

Farklı tümen tipleri arasında çok daha iyi bir örgütlenme yapılmıştı; zırh kullanılarak daha iyi taktikler geliştirilmiş ve uzmanlaşmış iletişim birimlerine hayati derecede takviye yapılmıştı. Kızıl Ordu 1943 yılından itibaren önemli ölçüde gelişme kaydetmişti. Diğer gelişmeler arasında siyasi komiserler sayısının azaltılması, topçu sayısının artırması, daha fazal makineli tüfeklerin ve daha iyi tankların dağıtılması yer alıyordu. Kızıl Ordu, ayrıca işgal güçlerinin karşılaştığı lojistik sorunlarından da yararlanıyordu; işgal güçleri artık Sovyet toprakları derinliklerine girmişlerdi ve gidebilecekleri çok az yolları vardı. Partizan faaliyetleri yakıt, mühimat ve gerekli erzakın düşman cephe hatlarına ulaşmasını daha da zorlaştırıyorlardı. İşgalciler kış hava şartlarına hazırlıksız yakalanmışlardı, araçlarındaki yağ ve yağlama aletleri donmuştu. Kızıl Ordu ise, tam tersine, kış savaşı şartlarına karşı daha iyi donanımlıydı, Orta ve Doğu Rusya güvenli bölgelerine taşınmış olan fabrikalardan yeniden ikmal yapılabiliyordu. Stalin’inin başında bulunduğu Kızıl Ordu için diğer bir destek, dışarıdan gelen yardımlar oluyordu. Japonya’nın 07 Aralık 1941 tarihinde Pasifik’te bulunan ABD Deniz Üssü Pearl Harbour’a saldırması, SSCB’nin artık Doğu’da tehdit altında olmayacağı ve Batı’daki Mihver güçlerine karşı koymak üzere tümenlerini kaydırabileceği anlamına geliyordu.

Salute to the Red Army
Kızıl Ordu’ya Selam
Imperial War Museum (CC BY-NC)

SSCB’nin aldığı yenilgi serisinde, Hitler güçlerine kara savaşında ilk büyük yenilgiyi yaşatan Moskova Savaşı sırasında (Ekim 1941-Ocak 1942) önemli ölçüde tersi yönde bir gelişme kaydedilmişti. Kızıl Ordu Komutanı Mareşal Zhukov, 1942 yılı, Ocak ayında, üç Mihver panzer ordusunu geri püskürten ve Başkent Moskova’yı gelecekte olabicek herghangi herhangi bir tehditten kurtaran karşı saldırıyı planlamıştı. Kızıl Ordu uzun bir geri çekilme serisinin ardından ilk kez ilerlediği zaman, işgal güçlerinin gerçekleştirdiği dehşet olayları açıkça ortaya çıkmıştı. Evler yerle bir edilmiş, her türden mal çalınmış ve her yaştan sivil katledilmişti. O zamandan sonra, savaş giderek daha acımasız hale geldikçe, her iki taraf da düzenli olarak daha çok vahşet olaylarını işlemişlerdir.

Sovyet Güçleri, Eylül 1941’den Ocak 1944’e kadar süren Leningrad Kuşatmasında yaşanan başarılı savunmayla daha fazla zafer kazanmışlardı. Kızıl Ordu, yine Mareşal Zhukov’un titiz planlaması sayesinde, Stalingrad Savaşını (Temmuz 1942 -Şubat 1943) kazanmış ve böylece Hitler’in en büyük ordusu olan Altıncı Orduyu yok etmiş ve 91.000 Mihver askerini esir almıştır. Kızıl Ordu, tarihin en büyük tank çatışması olan Kursk Savaşını (Temmuz-Ağustos 1943) kazanmıştı. Mihver işgalcilerini, 1944 yılı boyunca, Sovyet topraklarından istikrarlı bir şekilde uzaklaştırılmışlardı. Son olarak, Berlin şehri 1945 yılı, Nisan ayında işgal edilmiş, Hitler intihar etmiş ve Almanya teslim olmuştur. Zafer büyük bir bedel karşılığında kazanılmıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında 8 milyondan fazla Kızıl Ordu askeri ölmüştür. Bu savaş sırasında 5,7 milyon Kızıl Ordu askeri esir düşmüş ve bunlardan 3,3 milyonu esaret şartları altında ölmüştür (Rees,57).

Çevirmen Hakkında

Nizamettin Karaben
Tarih; Dinler Tarihi/Teopolitik; Siyasi Tarih; Sosyal Antropoloji; Mitoloji; Dilbilimi; Ekonomi Politik; Edebiyat konuları ilgi alanlarım.

Yazar Hakkında

Mark Cartwright
Mark, tam zamanlı bir yazar, araştırmacı, tarihçi ve editördür. Özel ilgi alanları arasında sanat, mimari ve bütün medeniyetlerin paylaştıkları düşünceleri keşfetmek yer alır. Siyaset Felsefesi alanında Yüksek Lisanas derecesini almış ve WHE Yayıncılık Direktörüdür.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Cartwright, M. (2025, Nisan 16). Kızıl Ordu İkinci Dünya Savaşında [The Red Army in WWII]. (N. Karaben, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-2700/kizil-ordu-ikinci-dunya-savasinda/

Chicago Formatı

Cartwright, Mark. "Kızıl Ordu İkinci Dünya Savaşında." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. Son güncelleme Nisan 16, 2025. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-2700/kizil-ordu-ikinci-dunya-savasinda/.

MLA Formatı

Cartwright, Mark. "Kızıl Ordu İkinci Dünya Savaşında." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 16 Nis 2025, https://www.worldhistory.org/article/2700/the-red-army-in-wwii/. İnternet. 06 Tem 2025.