Moskova Savaşı (Ekim 1941-Şubat 1942), Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında (1939-1945) aldığı ilk büyük kara savaşı yenilgisidir. Mihver devletlerinin panzer tümenleri Sovyet başkentine 20 Mil (32 Km) kadar yaklaşmış olsalar da, Mareşal Georgi Zhukov (1896-1974) komutasında SSCB Kızıl Ordu, 1941 yılı, Aralık ayında işgal kuvetlerini batıya doğru geri püskürten bir dizi karşı saldırı başlatmıştı.
Moskova, şehir olarak, savaşa girmemişti. Mihver güçlerinin başkentte doğru yapılan hamlesi çok ağır maliyetli olmuş ve Barbarossa Harekâtı da hüsranla sonuçlanmıştır. Harekâtın ilk başlarında bir dizi büyük zafer kazanılmasına rağmen, işgal güçleri harekâtı etkili bir şekilde sürdürebilmek amacıyla seferber olurlarken çok fazla asker ve aynı zamanda çok fazla malzeme de kaybetmişlerdir. Kötü yollar ve kış hava şartları, zinde Mihver birliklerinin ve yeterli miktarda ikmallerin cepheye ulaşamaması anlamına geliyordu. Kızıl Ordu, o zamana kadar, en iyi savaşını yapmış ve Sovyetler Birliğinin zafer kazanması Moskova’nın da kurtuluşu anlamına geliyordu.
Barbarossa Harekâtı
Mihver güçlerinin 1940 yılında Hollanda ve Fransa’da kısa bir sürede zafer kazanmalarının ardından, Nazi Almanyası Führeri Adolf Hitler (1889-1945) SSCB topraklarına saldırı düzenleyerek, toprak kazanma ve kaynaklarda daha büyük kazanımlar elde edebileceğinden adeta emin idi. Hitler, her zaman söz verdiği üzere, Alman halkı için Lebensraum (Yaşam Alanı), yeni kaynaklar bulabileceği ve halkın yüksek refah düzeyine kavuşabileceği doğuda yeni toprakar bulmaya kararlıydı. Hitler, Kızıl Orduyu yok edebileceğine, Leningrad (Sain Petersburg) ve Moskova gibi prestijli şehirleri alarak SSCB’yi yıkabileceğine ikna olmuştu. Bu hedef doğrultusunda, 22 Haziran 1941 tarihinde, SSCB topraklarına düzenlenen saldırının kod adı olan Barbarossa Harekâtı başlatılmıştı.
Almanya, Slovakya, İtalya ve Finlandiya kuvvetlerinin yanı sıra, diğer bazı devletlerin yer aldığı işgal güçleri 3,6 milyon kişiden oluşuyordu. Genel Komutan olarak Mareşal Walter von Brauchitsch (1881-1948) atanmıştı. Mühver güçleri üç büyük ordu grubuna ayrılmışlardı: Kuzey Ordu Grubu (ANG) Leningrad şehrini almakla görevlendirilmişti. Güney Ordu Grubu (AGS) Ukrayna’yı fethetmek üzere seferber edilmişti, Fedor von Bock (1880-1945) komutasında Merkez Ordu Grubu (AGC) ise dar cephelerde ilerleyerek hızlı hareket eden zırhlı ve piyade tümenleriyle hava desteğini birleştiren Blitzkrieg (Yıldırım Savaşı) taktiklerini kullanarak yaz aylarında Sovyet Savunma Hatlarında gedikler açmıştı. Bialystok-Minsk Savaşı (Haziran-Temmuz) ve 1941 yılında Smolensk Savaşı sırasında (Temmuz-Eylül) büyük zaferler elde edilmişti.
Hedef Moskova
Moskova, ilk başlarında, Hitler’in birincil hedeflerinden biri değildi, öncelikle Kızıl Ordu’yu sahada yok etmek istiyordu. Ancak, 650.000’den fazla düşman askerinin esir alındığı bu erkenden kazanılan zaferden sonra düşüncesini değiştirmiş ve komutan Fedor von Bock’u, Moskova üzerine saldırı düzenlemekle görevlendirmişti. Bu kararın alınmasında birkaç haftalık gecikme olmuş, düşman tarafın başkent Moskova etrafında daha iyi savunma yapmak üzere zaman kazanmış olmasından dolayı Hitler’in generalleri bu geçikmeden dolayı vpişmanlık duymuşlardır. Hitler, 1941 yılında, AGC grubundan iki zırhlı birliği, Leningrad Kuşatma Harekâtında AGN’ye ve 1941 Kiev Savaşında AGS’ye yardım etmek üzere yönlendirilmişti. Bu görevlendirme, piyade tümenlerinin SSCB derinliklerine nüfuz ederek AGC kanatlarının karşı karşıya kalınabilecek olası saldırıları önlemek için gerekli görülüyordu. Hitler’in, 06 Eylül günü verdiği yeni direktifi, General Fedor von Bock’a, Moskova’yı koruyan Kızıl Ordu cephesine saldırma emri şeklindeydi. Direktif üç cepheyi kapsıyordu: Batı, Yedek ve Bryansk cepheleri.
Hitler, bir zamanlar Moskova’yı, Almanya’ya karşı “Yahudi-Bolşevik Dünya Komplosu” başkenti olarak tanımlamıştı (Rees,14). Moskova şehrinin kesinlikle prestij bir değeri vardı, aynı zamanda SSCB’nin en önemli bir ulaşım ve iletişim merkeziydi. Bu durumda Moskova’yı almak, Nazizmin en büyük düşmanlarından birinin yok olması anlamına geliyordu. 02 Ekim günü, kod adı Tayfun Harekâtı olan Mihver saldırısı Moskova ceplerine başlatılmıştı. Adeta bir savaş kumarı oynanıp hedef alınmıştı: Rusya kışı gelmeden ve Kızıl Ordu’nun doğudaki büyük rezervlerden yararlanıp destek almadan önce Moskova’yı almak.
Kızıl Ordu’nun Bryansk ve Vyazma kasabalarında mevzi alması Moskova’ya giden yol üzerinde engel teşkil ediyordu. Bir kez daha kötü komuta icrası, eski silahlar ve tank gücünün sadece küçük gruplar halinde seferber edilmesiyle israf edilmesi, işgal güçlerine karşı direnişin 10 Ekim günü Vyazma’da, 13 Ekim günü Bryansk’ta yenilgi yaşanmasını önlemek üzere yetersiz olduğu anlamına geliyordu. Mihver panzerleri, kıskaç operasyonu ve kuşatma manevralarını yaparlarken birleşik iki savaşta 650.000 Sovyet askeri esir almış ve 1200 tank ele geçirmişlerdi. Ardından da, 14 Ekim günü Kalinin ele geçirilmiş, 18 Ekim günü Mozhaysk alınmıştı. Bu iki şehirin, Moskova’nın savunma hatları için kilit noktada önemleri vardı, ancak Tayfun Harekâtı sırasında, o zamana kadarki devasa kuşatmalarda en az 200.000 Kızıl Ordu askeri başka bir gün savaşmak üzere hedeften uzaklaşmayı başarmışlardı. Mihver Ordusu Moskova’ya doğru ilerlerken, Hava Kuvvetleri de başkent üzerine bomba yağdırmaya başlamışlardı.
Lojistik Sorunları
Mihver zaferleri, asker ve malzeme açısından kümülatif bir maliyetle kazanılmış ve bu durum hissedilmeye başlamıştı. Geri çekilen Kızıl Ordu, ilerleyen düşmana faydalı olabilecek her şeyi yok etme konusunda çok titiz davranmıştı. Lider Stalin, kritik bir şekilde, imalatın çoğunu Orta ve Doğu Rusya’nın güvenli bölgelerine kaydırmıştı, bu kaydırma planı sahadaki kayıpların telafi edilmesi ve sürekli saldırı altındaki birliklere erzak verilebilmesiyle meyvelerini vermişti. Öte yandan Mihver orduları, Rusya’nın derinliklerine doğru ilerlerken kat ettikleri büyük mesafeler göz önüne alındığında, gerekli erzak temin etmekte giderek artan zorluklarla karşı karşıya kalmışlardı. General Hasso von Manteuffel’in (1897-1978) belirtiği üzere: “Uzay sonsuz görünüyordu, ufuk belirsiz ve kasvetliydi. Manzaranın tekdüzeliği, ormanlık, bataklık ve ovalık alanlarının uçsuz bucaksızlığı hareket kabiliyetimizi baltalıyordu” (Stone, 146).
Mevcut yollar kötüydü veya uygun bir yol bulunamıyordu, köprüler az ve aralarında uzak mesafe vardı, köylerin lojistik tedarik etme açısından sunabilecekleri pek bir şey yoktu. Almanların lojistik sağlama çabası, Stalin’in, partizanlara mümkün olan her yerde Mihver tedariklerini sabote etme yönündeki emirleri nedeniyle ciddi şekilde sonuçsuz kalıyordu. Bütün bu durumların üstüne, 1941 yılı sonbaharı son dönemi koşulları yolları çamurlu hale getirmiş ve böylece lojistik sağlama son derece zorlaşmıştı. Kış yaklaşırken daha fazla sorunlar ortaya çıkmıştı. Barbarossa Harekâtının bu kadar uzun sürmesi beklenmemiş ve şimdi de işgalci ordunun beş ay boyunca düzenli kayıplar vermesinden sonra derinliklerdeki güç eksikliği etkisini göstermeye başlamıştı. Mihver rezervleri uzun süreli bir sefer için tamamen yetersizdi. Mihver birliklerinin çoğu temel ekipman ve kış koşulları için gerekli uygun kıyafetlerden de yoksundu.
Moskova Savunmaları
Ekim ayı ortalarında Tayfun Harekâtı başladığı zaman, birçok Moskovalı, şehirlerinin Minsk, Smolensk ve Kiev gibi düşeceğine neredyse ikna olmuşlardı. Yetkililer de benzer şekilde karamsar bir görüşe sahiptiler. Sovyet Rusya’nın kurucusu Vladimir Lenin’in (1870-1924) mumyalanmış bedeni bile güvenli başka bir yere taşınmıştı. Birçok kişi, tren veya tekneyle ayrılmak üzere çabalamış, ancak daha önce bir milyondan fazla insanın tahliye edilmesinden sonra seçenekler azalmıştı. Mihver birliklerinin şehre girdiklerine dair söylentiler yayılmıştı. Sovyet Lideri Joseph Stalin (1878-1953), başlangıçta alınan yenilgiler ve savaşın acımasız doğası karşısında, halkın “amansız bir mücadele” vermede, en az düşman taraf kadar kadar savaşacak şekilde “Vatanseverlik Savaşı” ilan ederek tepki göstermişti.
Lider Stalin, dikkat çekici bir şekilde, Moskova’da kalmış ve Kızıl Meydan’da bir geçit törenini denetlerken görüntülenmişti. Gizli Polis Silahlı Birlikleri NKVD şehirde kamu düzenini sağlamış ve yağma olaylarını azaltmıştı. Gerektiği gibi savaşmayanlara ceza verilecekti, kısacası, firarilerin vurulması emri verilmişti. Kızıl Ordu ve Moskova halkı, ülkenin işgalinin burada durması ve karşı saldırının başlaması konusunda kararlıydı. Sovyet Lideri, bütün şehrin bir kale heline getirilmesi çağrısında bulunmuş ve öyle de olmuştu. Sokaklar barikatlarla kapatılmış ve tanksavar engelleriyle doldurulmuştu. 90.000 asker şehri savunuyordu. Sivil halktan toplamda 65.000 kişiden oluşan işçi ve milis tümenleri oluşturulmuştu. Kürek ve kazmalarla donanmış 600.000 kişilik sivil ordu, Moskova’yı korumak üzere devasa bir tanksavar hendek yayı kazmışlardı.
Moskova sakinlerinde Dr. Grigori Tokaty, başkentteki sivillerin kolektif eylemini şöyle hatırlıyor:
Kelimenin tam anlamıyla, yüz binlerce kadın, çocuk ve yaşlı kişilerden oluşan bir topluluk, Moskova dışında, aynı anda, savunma hatları kazıyordu. Yüzbinlerce sıradan insan topluluğu, seferber edilmeksizin kasabaları, tarihleri için mümkün olan her şeyi yapıyordu (Holmes, 185).
Sovyetler Birliğinin en iyi komutanlarından Mareşal Zhukov Moskova savunmasını organize etmişti. Mareşal Zhukov, Ekim ayı ortalarında görevi almış ve etkili bir savunma yapmak üzere daha fazla asker, tank, top ve rokette ihtiyacı olduğunu bildirmişti. Stalin, bu talepleri karşılayacağı vaadinde bulumuş ve karşılığında Zhukov da, “Moskova’yı tutacağız” demişti (Rees,71). Üç haftalık yağmurlu hava süresinde, saldırgan düşman güçleri Moskova’ya ilerleyemedikleri için Kızıl Ordunun örgütlemesini yapmasına adeta yardımcı olmuşlardı: Volga Nehri arka alanlarına toplamda yaklaşık 900.00 kişiden oluşan dokuz yedek ordu konuşlandırılmıştı,
Mihver güçlerinin Moskova’ya yönelik hava saldırıları Ağustos ayından beri devam ediyordu, ancak başka bölgelerde çok sayıda uçaklara ihtiyaç duyulması nedeniyle parça parça icra edilen bir saldırı operasyonu haline gelmişti. Alman Hava Kuvvetlerinin (Luftwaffe) Britanya Muharebesinde olduğu gibi özel olarak yapılmış ağır bir bombardıman uçağının olmaması da diğer bir ciddi zayıflık oluyordu. Moskova, “800 orta uçaksavar topu, 600’den fazla büyük projektör ve yaklaşık olarak 600 avcı uçağı” ile korunuyordu (Stahel, 305). Şehirde yüzlerce uçaksavar topu ve 100’den fazla baraj balonu vardı. Saldırılar sırasında 736 Moskovalı öldürülmüş ve 3.513 kişi yaralanmıştı” (Kirchubel, 57). Kızıl Ordu Hava Kuvvetleri de, bu arada, Mihver Havaalanlarına saldırmaya başlamış ve böylece havada üstünlük sağlanmıştı. Başkent alınacaksa, savunmanın karada piyade ve zırhlı tümenlerle yapılması gerekiyordu.
Tayfun Harekâtı Durakları
Yağmurlar durup 15 gün sonra arazi yüreyecek şekilde sertleşmeye başladığı zaman, Tayfun Harekâtı bütün ciddiyetiyle yeniden başlamıştı. Merkez Ordular Grup Komutanı Georg-Hans Reinhardt (1887-1963) ve General Heinz Guderiand (1888-1954) iki ana panzer grubuna komuta ediyorlardı. Her iki panzer komutanı da Moskova’ya doğru ilerlemiş, güneydoğu ve kuzeye doğru bir kuşatma manevrası denemişlerdi. Üçüncü Panzer Grubu, 27 Kasım günü, Mihver Cephesinin kuzey ucunda, Moskova’nın sadece 37 mil (60 Km) kuzeyinde, Moskova-Volga kanalına ulaşmıştı. İkinci Panzer Ordusu, cephenin güney ucunda, Moskova’ya 62 Mil (100 Km) kadar yaklaşmıştı. Dördüncü Panzer Grubu, 04 Aralık günü, cephenin ortasında, Moskova’ya 20 Mil (32 Km) kadar yaklaşmıştı. İlerleyen askerler Kremlin kulelerini uzak ufuktan görebildiklerini söylemişlerdi, ancak Mihver mızrak uçları zaten körelmişlerdi. Panzer tümenleri, Leningrad ve Kiev’e karşı daha önceki seferleri sırasındaki aşırı çabalarından dolayı oldukça yıpranmışlardı ve yedekleri de yoktu. Komutan Hasso von Manteffel (1897-1978) şöyle bir açıklama yapmıştı; “[daha önceki] dağılım durumu, seferin ana başarısızlığı olmuştu ve Hitler, Ekim ayının sonunda, Moskova’ya saldırma emri verdiği zaman yeterli gücümüz de yoktu” (Hoşmes, 185). Kasım ayı sonunda Malzeme Sorumlusu/Quartermaster General Edward Wagner açıkça şöyle bildirmişti: “Personel ve Malzeme gücümüzün sonuna geldik” (Dear,89)
Mihver topçuları Moskava üzerine ateş açmışlardı, ancak bu yalnızca sembolik bir işaret olmuştu. 04 Aralık gününe kadar olan ilerleme Mihver saldırılarının en yüksek noktası olmuştu. Doğu Cephesinde gidişatın seyri tersine dönmek üzereydi. Başka bölgelerde yapılan savaş gelişmeleri de Hitler’e herhangi bir fayda sağlamıyordu. Japonya’nın 07 Aralık günü Pasifik denizinde bulunan ABD’nin Pearl Harbour Askeri Üssüne saldırmasıyla İkinci Dünya Savaşı Cephesinde aniden genişleme olmuştu. Moskova Savaşı açısından, gelişen en önemli yeni bir durum; Japonya bundan sonra Pasifik üzerine yoğunlaşacak ve böylece SSCB için artık doğrudan bir tehdit olmayacak. Sovyet Lideri Stalin, bu gelişmeden dolayı, birliklerini Doğu Rusya’dan Moskova Cephesine nakledebilmişti. Dokuz demiryolu hattı kullanılarak, iki günde bir, yeni tümenler Moskova’ya ulaşmış ve şehrin savunma güçlerine toplamda 70 askeri birlik ilave edilmişti. Diğer taraftan, General von Bock emrinde ikmal amaçlı kullanabileceği sadece bir demiryolu hattı vardı. Aralık ayı başlarında Kızıl Ordu emrinde, başkent Moskova’yı savunmak üzere savaşmaya hazır yaklaşık olarak 4 milyon kişi varken, Mihver Ordusunun savaşçı sayısı yaklaşık olarak 2,7 milyondu (Kirchubel, 78).
Mareşal Zhukov’un Karşı Saldırısı
Mareşal Georgi Zhukov, 06 Aralık 1941 tarihinde başlayan bir dizi karşı saldırı için artık etkileyici olabilecek kaynaklarını seferber etmişti. Zhukov, 200 mil (320 Km) uzunluğunda bir cephe üzerinde iyi donanımlı kişilerden oluşan 100 birlik konuşlandırmıştı. Mihver Kuvvetleri Moskova’ya saldırıda bulunmaya hazır, ama savunma açısından hazırlıksız idiler. “Hareket halindeyken sağlam bir cephe inşa etme zahmetine girmemiş olan Alman orduları, ne donmuş zemini kazabilir, ne de aralarındaki boşlukları kapatabilirlerdi” (Dear, 343). Geri çekilen Sovyet birlikleri kısa sürede batıya giden dar yolları kapatmışlardı. Hitler’in Genelkurmay Başkanı General Franz Halder (1884-1972) durumu “iki dünya savaşındaki en büyük kriz” olarak tanımlamıştı (İbid).
Kızıl Ordu’nun Aralık ayı ortalarında düzenlediği saldırı tam kapsamlı bir karşı saldırıya dönüşmüştü. Mareşal Zhukov, düşman tarafı Tayfun Harekâtının başladığı yere geri püskürtmeye kararlıydı. Herşey işgalcilerin aleyhine dönüyor gibiydi. Hastalığı nedeniyle General von Bock yerine, 19 Aralık 1941 tarihinde, AGC komutanı olarak Günter von Kluge (1882-1944) görevlendirilmişti. Zhukov baskı yapmaya devam etmiş ve 07 Ocak 1942 tarihinde Mihver Kuvvetleri bir önceki Kasım ayında başladıkları yere geri dönmüşlerdi.
Sovyet güçleri şiddetli bir şekilde savaşmışlardı, artık yeni model T34 tankları ve diğer modelleri daha büyük oranda ve de çok daha etkili savaş gruplarını kullanıyorlardı. Sovyet 26 tonluk T34 tankları, Mihver ordularının sahaya sürdüğü tanklardan daha üstündü ve çoğu tanksavar topuna karşı koyabiliyorlardı. Özetle, T34 Tankı “basit bir dizel motora (500 hp), iyi bir zırha, mükemmel ateş gücüne, kar ve çamurda mükemmel kareket kabiliyetine sahipti” (Boatner,702). Çok etkili diğer bir Sovyet silahı, oldukça gizli tutulan BM-13 Katyusha roketatarıydı. Bir komyon üzerie monte edilen bu silah, 16 adet 132 mm’lik roketi hızla ateşleyebilir. Belki de en şaşırtıcı olanı, 15 birlikten oluşan Kızıl Ordu süvarileri, karşı saldırı yapan en etkili diğer bir silahlı gücü oluyorlardı.
Maraşal Zhukov komutasındaki ordu aslında düşmana karşı büyük bir saldırıya hazır değildi çünkü mobil savaş için lojistik desteği hala da yetersizdi. Ancak Mihver ordusunun çok daha büyük sorunları vardı. Mihver topçularının ekipmanı taşıyacak atların çoğu kar şartlarından etkilenip kalp yetmezliğinde telef olmuşlardı. Dondurucu hava şartları da mevcut ekipmanın çalışmasında ciddi sorunlara yol açıyordu, Topçu Teğmen Heinrich Schmidt-Schmiedbach’ın burada şöyle bir hatırlatma yapmıştı;
İlk başlarda o kadar kötü değildi, sıfırın altında on beş veya yirmi derece hava bizim ve silahlarımız için hiçbir tehlike yaratmıyor gibiydi. Ama bir süre sonra aniden, belli noktalarda tüfekler ateş almıyordu. Sanırım bu kış savaşın dönüm noktası ve askerler için de en büyük mesele oluyordu. Elimizde bulunan silah yağlama yağı, bu alt arktik kış şartları için uygun değildi, ama Rusların, silahlar için gerekli yağlama yağı vardı (Holmes, 189).
Mihver birliklerinden çoğu asker kar şartlarında deliklerde uyumak zorunda kalmışlardı. En ön cephedeki bir panzer birliğine mensup olan Walter Schaefer-Kehnert, “Gece boyunca donan ayak ve parmaklardan dolayı büyük kayıplar verdik” demiştir (Ress,78). Bunlar nisbetten şanslı olanlardı, diğerleri ise donarak ölmüşlerdir. Bazı birliklerin kışlık kıyafetleri vardı ama yeterli değildi ve stoklanmış malzemelerin bize ulaşması Polanya’da engellenmişti. Almanya’da, Hitler’in propaganda Bakanı Joseph Geobbels (1897-1945), Rusya Cephesindeki askerlere, sıcak tutacak bir palto gönderilmesi için ülke çapında neredeyese aşağılayıcı bir çağrı yapmak zorunda kalmıştı. Hitler, her durumda, geri çekilme olmayacağına dair emir göndermişti, generalleri bu emre karşı çıkmışlardı, çünkü bu emir manevra olanaklarına ciddi bir şekilde kıstlama getiriyor ve yerine getirilmesi halinde düşman tarafın ağır kayıplar almasına çok az imkân veriyordu.
Kızıl Ordu şiddetli bir şekilde savaşmış ve “Moskova’da bulunan Alman üç panzer ordusunu geri püskürtmüş ve... Ordu Grup Merkezinde altı ordudan beşini düzensizliğe sürüklemiştir” (Forzyk,88). Alman generaller en sonunda geri çekilmeleri gerçekleştirmiş ve Doğu Cephesinin tamamen çökmesini önlemeyi başarmışlardı, ancak yalnızca Aralık ayına kadar en az 110.000 kişi kaybetmişlerdi (Forczyk,89). Kızıl Ordunun nihai bazı duraksamaları, Stalin’in, kuvvetlerine geri çekilen düşman ordu grup kanatlarına saldırma emrini vermesinden kaynaklanmıştır. Mareşal Zhurkov, savaş boyunca yaklaşık olarak 350.000 kayıp verdikten sonra etkili bir şekilde uygulayabileceği bir streteji değildi. Yine de, 1941 yılı, Aralık ayından, 1942 yılı Mart ayına kadar süren Sovyet saldırıları Mihver Kuvvetlerini Moskova’dan yaklaşık olarak 175 Mil (280 Km) kadar uzak mesafeye sürüklemiştir. Başkent Moskova artık güvendedir.
Kızıl Ordu, uzun bir geri çekilme serisinin ardından, ilk kez ilerleme kaydettiği zaman, işgal güçlerinin gerçekleştirdiği dehşet olayları açıkça ortaya çıkmıştı. Evler yerle bir edilmiş, her türden mal çalınmış ve her yaştan sivil insanlar katledilmişlerdi. Esir alınan birçok Mihver askeri, daha önceki seferlerde olduğu gibi, sakatlanmış ve infaz edilmişti. Doğu Cephesi nefretin trajedisi haline gelmişti.
Moskova Savaşından Sonra
Moskova Savaşı Hitler’in Doğu’daki ilk stratejik yenilgisi olmuştur. Generallerini suçlamış, Barbarossa Harekâtı Genel Komutanı Brauchhitsch’i görevden almış ve Alman Ordu komutasını kişisel olarak ele almıştır. Sovyet Lideri Stalin, büyük bir zafer kazanmış ve Hitler ordularının yenilmez olmadıklarını göstermiş, ancak bir tehdit olmaya devam ettikleri ve daha sıcak hava şartları başladığı zaman büyük bir ihtimal ile seferlerine devam edecekleri gayet açıktı. Alman-Sovyet Savaşı üç yıl daha devam etmiş ve en az 25 milyon asker ve sivil insanın ölümüne neden olmuştur. Bu kayıplar sayısı, İkinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelen ölümler sayısının neredeyse yarısına denk gelmektedir. Kızıl Ordu askerlerinin Berlin’e girmelerinden sonra, Hitler de 1945 yılı, Nisan ayında intihar etmiş ve Almanya teslim olmuştur.