Kerbelâ Olayı

Makale

Syed Muhammad Khan
tarafından yazıldı, Şüheda Bulut tarafından çevrildi
tarihinde yayınlandı
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca, Endonezce
Makaleyi Yazdır PDF

Kerbelâ Olayı (10 Ekim 680), günümüz Irak’ında, Fırat Nehri yakınlarında gerçekleşen küçük çaplı bir askeri çatışmaydı. Bu olayda, sayıca çok az olan Hüseyin bin Ali’nin (MS 626-680, bazen Hussayn olarak da anılır) komutasındaki Alid birlikleri, Emevîler Hanedanı ordusu (661-750) tarafından katledildi. Olay tek taraflı geçti ve kesin bir Emevî zaferiyle sonuçlandı. Ancak Hüseyin ve onun tarafındaki düşen askerler İslam’ın şehitleri olarak saygıyla anılmaktadır. Bu olay, Emevîlere karşı muhalefetin temel sebeplerinden biri olmuş ve Emevîler yaklaşık 70 yıl sonra kanlı bir isyanla devrilmiştir. Günümüzde bile Kerbelâ Olayı, İslam mirasının önemli bir unsuru olarak kalmakta ve Şiî Müslümanlar tarafından her yıl Aşura festivaliyle anılmaktadır.

Battle of Karbala by Al-Musavi
Al-Musavi’nin Kerbelâ Olayı
Abbas Al-Musavi (CC BY)

Tarihî İçerik

İslam’ın iki ana kolu olan Sünnilik ve Şiilik’in tam olarak tarih içinde nerede ve nasıl birbirinden ayrıldığı net değildir; ancak siyasi gerilimler, Peygamber Muhammed’in (MS 570-632) vefatının hemen ardından yeni oluşan Müslüman toplumu bölmeye başlamıştır. İslam Peygamberi’nin erkek bir varisi olmaması sebebiyle, onun dünyevi makamının halefliği bir anlaşmazlık konusu olmuş ve Halife Ebu Bekir (632-634) yönetimi üstlenmiştir. Ancak “Şi’at Ali” (Ali Partisi) olarak bilinen bir grup, Peygamber’in damadı ve kuzeni olan Ali bin Ebu Talib’i (601-661), Peygamber’in kızı Fatıma bint Muhammed’in (605/615-632) eşi olarak halife pozisyonuna uygun görmüştür. Ali sonunda bu makama gelmiş olsa da, ancak üç halifesi — Ebu Bekir, Ömer ve Osman — vefat ettikten sonra, ve sonuncusu olan Osman isyancılar tarafından soğukkanlılıkla öldürüldükten sonra olmuştur.

Alİ’nİn en büyük oğlu Hasan, babasının makamını geçİcİ olarak elİnde tuttu ancak yüksek bİr maaş karşılığında Muavİye lehİne tahtı bırakıp feragat ettİ.

Halife Osman’ın (644-656 CE) öldürülmesi imparatorluğun siyasi durumunu istikrarsızlaştırdı ve Ali’yi çok zor bir durumda bıraktı. Osman’ın kuzeni ve Suriye valisi olan Muaviye (MS 602-680), daha sonra I. Muaviye (MS 661-680), öldürülen kuzeni için adalet dışında hiçbir şeyi kabul etmeyi reddetti. Ancak Ali bu talebi karşılamayınca, yönetici ile astı arasındaki çatlaklar derinleşti ve bunun sonucunda Birinci Fitne (MS 656-661) olarak bilinen şiddetli bir iç savaş çıktı. Bu savaş, Ali’nin, bir zamanlar onu desteklemiş olan ve Hariciler olarak bilinen bir isyancı grup tarafından öldürülmesiyle sona erdi. Böylece Raşidun Halifeliği dönemi (ilk dört halife için Sünniler tarafından kullanılan kolektif ad) sona ermiş oldu.

Hasan ibn Ali’nin Ölümü ve I. Yezid’in Tahta Çıkışı

Ali’nin ölümünden sonra Muaviye’nin yolu açıktı ve kısa süre içinde halife unvanını, dönemin diğer önde gelen herhangi bir figürün karşı çıkması olmadan üstlendi. Ali’nin en büyük oğlu Hasan (aynı zamanda Hassan olarak da yazılır ve “güzel” anlamına gelir), geçici olarak babasının makamını elinde tuttu ancak yüksek bir maaş karşılığında Muaviye lehine tahtı bıraktı. Ayrıca Muaviye, Hasan ile bazı şartlarda da anlaştı; bu anlaşmalar topluca Hasan-Muaviye Antlaşması olarak bilinir. Bu şartlardan biri, Muaviye’nin Hasan’dan önce ölmesi durumunda halifelik makamının Hasan’a geçeceği yönündeydi (Muaviye’nin çok daha yaşlı olması sebebiyle bunun gerçekleşme ihtimali yüksekti), fakat kader farklı oldu.

Umayyad Conquest, 7th & 8th Centuries CE
Emevi Fethi, MS 7. ve 8.yüzyılları
Romain0 (Public Domain)

Bazı kaynaklar, Muaviye’nin Hasan ile küçük kardeşi Hüseyin bin Ali’ye (MS 626-680) büyük saygı gösterdiğini ve onlara hediyelerle, ayrıcalıklarla cömert davrandığını belirtir. Ancak 670 yılında, Hasan’ın eşlerinden biri tarafından zehirlendiği ve bu durumun nedenlerinin oldukça tartışmalı olduğu ifade edilir. Muaviye’nin bu cinayetle doğrudan bir bağlantısı olduğuna dair kesin tarihî kanıt yoktur, fakat en çok bundan fayda sağlayacak kişi olduğu ve aksi takdirde oğlu Yezid’i (MS 647-683) halef olarak atayamayacağı göz önüne alındığında, tarihçilerin Muaviye’ye şüpheyle yaklaşması doğaldır.

Hasan’ın ölümünden sonra Muaviye, kendisiyle yaptığı anlaşmayı geçersiz saydı ve oğlu, geleceğin I. Yezid’i (MS 680-683) için halef olarak desteği aktif bir şekilde aramaya başladı. Bu durum, Hüseyin bin Ali ve Zübeyr bin Avvam’ın oğlu Abdullah ibn Zübeyr (MS 624-692) gibi önemli Müslüman liderler arasında hoşnutsuzluk ve tepki yarattı. Abdullah ibn Zübeyr, tanınmış bir devlet adamı ve savaş gazisiydi.

Tarihçi Firas Alkhateeb bu noktada şöyle belirtmektedir:

Tarih boyunca Müslüman tarihçiler, Muaviye’nin böyle bir adım atmasının nedenlerini özellikle Yezid’e karşı oluşan sonraki muhalefeti dikkate alarak çeşitli şekillerde tartışmışlardır. Ancak Muaviye’nin döneminin tarihî bağlamını göz önünde bulundurmak, saltanata dayalı bir yönetim sistemine geçişin neden mantıklı olduğunu anlamayı kolaylaştırır. Muaviye’nin halifelik dönemi, siyasi birlik ve uyuma verdiği önemi göstermiştir. Ali’nin halifeliğindeki siyasi karışıklıklardan sonra, Muaviye’nin en büyük meydan okuması, Müslüman dünyasını tek bir komuta altında birleştirmekti. (44)

Muaviye’nin etkisi sonunda üstün geldi ve Halife Osman’ın öldürülmesinden sonra yaşanan yıllarca süren siyasi kargaşanın ardından imparatorluğa getirdiği istikrar, Yezid’in 680 yılında babasının ölümünden sonra tahta çıkmasını sağladı. Bu durum, gelecekteki İslam halifeliklerinin doğasını yarı cumhuriyetçi bir yönetim sisteminden monarşik bir yönetime dönüştürdü.

Kerbelâ’ya Doğru Yürüyüş

Hüseyİn’İn planı, Kufe’dekİ yerel dİrenİş lİderlerİyle buluşmak, güçlerİ toplamak ve İsyan bayraklarını kaldırmaktı.

Tarih, I. Yezid’e karşı pek merhametli olmamış ve dönemin gözlemcilerinin görüşleri de olumsuz olmuştur: “Geleneklerde ona karşı şarkı söyleyen kızlardan hoşlanmak ve evcil maymunla oynamak gibi suçlamalar yöneltilir” (Hawting, 47). Onun siyasi yetersizliği ve ahlaki açıdan hoş karşılanmayan hikayeleri, birçok kişiyi onun tahta çıkışına karşı durmaya ikna etmiştir. Hem Abdullah hem de Hüseyin, Yezid’in biatlarını almaktaki başarısız girişimlerinin ardından Medine’den Mekke’ye gitmiştir. Yezid, muhaliflerini boyun eğdirmeye ve babası gibi mutlak güç kontrolünü ele geçirmeye çalıştı, ancak her ikisinde de başarısız oldu.

Mekke’de Hüseyin’e, babasının başkenti olan Kufe halkının (Irak’ta), o zamandan beri yeni halifelik merkezi olan Şam’ın gölgesinde kalmış olmasına rağmen, onu desteklemeye istekli olduğu ve liderleri olarak kabul ettikleri haberi ulaştı. Hüseyin, Yezid’in yönetimine karşı çıkmaya karar verdi ve Kufe’lilere güvenerek harekete geçti. Plan, Kufe’deki yerel direniş liderleriyle buluşmak, güçleri toplamak ve isyan bayraklarını kaldırmaktı. Ancak işler bu şekilde gelişmedi.

Kerbelâ Olayı

Yezid, Hüseyin’in planını tesadüfen öğrenmiş ve hemen karşı hamle yapmak için hızla harekete geçti. Elindeki tüm askerleri topladı ve büyük bir isyanı bekleyerek hatırı sayılır bir kuvvet oluşturdu; ancak bu ordu sadece küçük çaplı bir çatışmaya katıldı. Emevî güçleri için verilen tahminler, mütevazı bir sayı olan 4.000’den inanılması zor 30.000’e kadar değişse de, modern tahminler yaklaşık 5.000 civarında olduğunu göstermektedir. Yezid, bu çatışmada ve saltanatı boyunca diğer tüm askeri seferlerde kendisi bulunmadı; belki de gelişecek olaylardan dolayı sorumluluktan kaçınmak için böyle yaptı. Bu sefer komutanlık görevini kuzeni Ubeydullah ibn Ziyad’a (ö. 686) verdi.

Yıllık hacdan bir gün önce, 9 Eylül 680 yılında, Hüseyin ailesi ve yaklaşık 50 erkek yoldaşıyla birlikte Mekke’den kuzeye doğru yola çıktı. Grup, Yemen’e giden bir kervanı ele geçirdi ve yoluna devam etti; ancak Kufe’nin ilgisizliği haberini alarak karşılaştılar. Şehir, Ubeydullah’ın sert yönetimi altında susturulmuştu; Yezid, Hüseyin’in yardım almasını engellemişti. Durumun farkında olmalarına rağmen Hüseyin’in yakın takipçileri onu terk etmeyi reddetti ve grup, Kufe kapılarına varmayı hedefleyerek ilerlemeye devam etti; varlıklarının şehir genelinde bir isyan başlatacağını umuyorlardı.

Calligraphic Representation of Husayn's Name
Hüseyin’in İsminin Hat Sanatıyla Temsili
Effective Light (CC BY-SA)

Kufe’ye giderken, grup Emevî ordusunun öncüsü olan yaklaşık 1000 askerle karşılaştı; bu askerler onları takip etmeye devam etti. 2 Ekim’de Hüseyin’in güçleri Karbela’nın çöl ova alanına girdi ve ertesi gün geri kalan Emevî kuvvetleri de oraya ulaştı. Hüseyin ve takipçilerini boyun eğdirmeye zorlamak için Emevîler, 500 süvari askerle Fırat Nehri’ne erişimi engelledi. Bir grup, sadece 20 kadar su tulumunu almayı başardı. Bazıları, bu noktada Hüseyin’in anlaşmazlığı çözmek için üç öneride bulunduğunu iddia eder:

  • Ya Hüseyin’in Mekke’ye dönmesine izin verilsin,
  • Ya da isyan bölgesinden uzakta bir sınır karakolu verilsin,
  • Ya da en son olarak, Yezid ile bizzat görüşüp meseleyi onunla çözmesine izin verilsin.

Bazıları bu iddianın geçerliliğini tartışmış ve bunun yerine, bu noktada Hüseyin’in ölümüne kadar savaşmaya hazır olduğunu savunmuştur. Her iki taraf da 9 Ekim’de savaşa hazırlanmaya başladı. Hüseyin, adamlarına alacakaranlıkta kampı sessizce terk etme seçeneğini sundu, ancak kimse onu terk etmeye niyetli değildi. Hüseyin ve taraftarları çadırlarını birbirine bağladı ve bu çadır hattının arkasına savunma amaçlı bir hendek kazdı; hendek, arkadan gelebilecek saldırılara karşı yakmak için odunla doldurulmuştu. Savaşçılar daha sonra çadırların önüne konuşlandı; hendek ve çadırlar, sadece ön taraf hariç tüm yönleri koruyordu.

Hüseyin’in tarafında 40 piyade ve 32 süvari asker bulunuyordu; bazı kaynaklara göre ise bu sayı yaklaşık 100 yaya ve 45 atlı asker civarındaydı. Her halükarda, Emevî kuvvetleri Hüseyin’in ordusundan sayıca çok fazlaydı. Ancak el ele mücadelede, bazı Müslüman rivayetlerine göre Hüseyin’in tarafı düşmanlarını geride bırakmıştır. Fakat bu olay yıllar boyunca sıkça alıntılandığı ve kurguyla karıştığı için, “tarih ile ona eşlik eden efsane ve kutsal anlatı arasındaki ayrımı yapmak neredeyse imkansızdır” (Hawting, 50).

Ancak, tarihçi John Joseph Saunders’ın belirttiği gibi, Hüseyin’in kararlılığı tartışılmazdır:

“Hüseyin (Hussayn) aleyhindeki olasılıklar ezici olmasına rağmen, savaşarak ölmekte kararlıydı; kadınları ve çocukları korkuyla çadırlarında saklanırken, o küçük grubunu toplayıp düşmanla savaşa girdi.” (71)

Savaş, 10 Ekim’de, şafakta Hüseyin’in tarafının hendeği ateşe vermesi ve mevzilerini alarak düşman saldırılarını püskürtmesiyle başladı. Dirençli olmalarına rağmen, Hüseyin’in kuvvetleri kısa sürede zayıflamaya başladı. Hüseyin’in süvari askerleri atlarını kaybettiklerinde atlardan inip yaya olarak savaşmaya devam etti ve Emevî birliklerini birkaç kez geri çekilmeye zorladı. Bu geri çekilmelerden birinin ardından düşman, Hüseyin’in kampını ateşe verdi; çadırlar yandığında, kanatlarının saldırıya açık kalacağını ve böylece kuşatılmalarını umuyorlardı. Öğleden sonra bir süre sonra, Hüseyin’in yoldaşları kuşatıldı ve öldürüldü. Yardıma koşan birçok savaşçı olmayan genç, henüz delikanlılığa adım atmış çocuklar da bu katliamdan kurtulamadı; “onun yeğeni on yaşındaki Kasım, kucağında öldü; iki oğlu ve altı kardeşi de hayatını kaybetti” (Saunders, 71).

Battle of Karbala
Kerbela Savaşı
Andreas Praefcke (Public Domain)

Efsaneye göre, Hüseyin ağır yaralı olmasına rağmen—ağzına oklar saplanmış ve başına şiddetli bir darbe almış—saldırganlarıyla savaşmaya devam etmiş, sonunda birinin elinde başı kesilmiştir. Savaş sona erdiğinde, Hüseyin’in tarafındaki yaklaşık 70 kişi yerde hareketsiz yatıyordu; hepsinin bedenleri başlarından ayrılmış ve başları Şam’a gönderilmiştir. Hüseyin’in eşyaları çalınmış, kampı yağmalanmış ve ailesinin kadınları ile çocukları hapsedilmiştir (Yezid’in huzuruna çıkarılmak üzere). Hüseyin’in, hastalığı nedeniyle savaşa katılmayan tek hayatta kalan oğlu Ali Zeyn el-Abidin (MS 659-713) ise sağ bırakılmıştır, ancak Ali ailesinin uğradığı kayıp telafi edilemez olmuştur.

Emevîlerin kayıpları da benzer düzeydeydi; 88 kişi ölmüş ve ordu ilerlemeden önce hepsi defnedilmiştir. Ancak aynı saygı karşı tarafın ölülerine gösterilmemiştir. Ordu ve esirler ayrıldıktan sonra, çevredeki yerel halk Hüseyin ve takipçilerine başları olmadan uygun bir defin işlemi yapmıştır. Bu alan günümüzde kutsal bir mekân haline gelmiş ve Şiî Müslümanlar tarafından kutsal sayılmaktadır. Öte yandan, Sünniler Kerbelâ’nın kendisini dini bir değer olarak görmezler; onlar için daha çok Hüseyin ve destekçilerinin direnme azmi ve direnişi önemlidir.

Olay Sonrası Gelişmeler

Bazı rivayetlere göre, zafer kazanan komutan, düşen liderin başı kendisine sunulduğunda bir sopa ile başı dürtmüş ve bu durum askerler arasında hoşnutsuzluk yaratmıştır. Hikayenin başka bir versiyonunda ise bu olay, Şam’da Yezid’in halka açık şekilde başı göstermesi ve yürümede zorluk çeken, Peygamber’in yakın arkadaşlarından yaşlı bir adam tarafından azarlanması şeklinde anlatılır. Her iki durumda da, Yezid esirlere kötü muamele etmemiştir; muhtemelen bu olayda kendisinin suçlanmasından korktuğu için böyle davranmıştır, ancak bu tutumu herhangi bir etkide bulunmamıştır. Bazıları, Yezid’in Hüseyin’in öldürülmesine sebep olduğu için kuzenini lanetlediğini ve orada olsaydı onu bağışlayacağını söylediğini iddia eder. Düşen imamın ailesindeki kadınlar ağıtlar yakmış, hatta Yezid’in ailesinden kadınlar da onlara katılmıştır. Bu durum üzerine hükümdar, onları Medine’ye geri göndermiş ve uğradıkları maddi zararlar için tazminat ödemiştir. Ancak Yezid’in başına gelen sorunlar bundan sonra da bitmemiştir.

Olay başlangıçta önemsİz görünse de, zamanla akıl almaz boyutlara ulaştı ve İkİncİ Fİtne patlak verdİ.

Hüseyin’in ölümü, Yezid’in beklediğinin aksine bir etki yarattı. Olay başlangıçta önemsiz görünse de zamanla akıl almaz boyutlara ulaştı ve Yezid’in ölümünden sonra İslam İmparatorluğu’nda İkinci Fitne (MS 680-692) olarak da adlandırılan ikinci iç savaş patlak verdi; bu savaş Emevî yönetimini büyük ölçüde sadece Şam surları içine sıkıştırdı. Yezid, Hüseyin’in ölümünden kendini uzak tutmaya çalıştı ancak bunda başarılı olamadı ve yönetimine karşı olan muhalefet giderek şiddetlendi.

Büyük çaplı bir isyanı önlemek amacıyla, Yezid askerlerini Medine’ye yönlendirdi ve Emevî kuvvetleri MS 683’te Harra Savaşı’nda yerel halkı mağlup etti; ardından şehir yağmalandı. Suriye ordusu daha sonra Abdullah ibn Zübeyr’in fiili bölge yöneticisi olarak kendini kabul ettirdiği Mekke’ye ilerledi. Mekke kuşatması, Yezid’in beklenmedik ölümüyle yarıda kaldı, ancak çatışmalar sırasında İslam’ın en kutsal mekânı olan ve İbrahim ile İsmail tarafından ilk kez inşa edildiği varsayılan Kâbe’nin örtüsü yanmaya başladı. Abdullah, Mekke’den halife olduğunu ilan etti (MS 683-692) ve Hejaz, Irak ile Mısır üzerindeki kontrolünü genişletti. Yezid’in ölümü, haleflerinin ancak Şam üzerinde kontrol sahibi olabilmesini sağladı ve oğlu II. Muaviye (MS 683-684) göreve başladıktan sadece birkaç ay sonra vefat etti — bu süre içinde babasının hareketlerinden uzak durduğu ve Alîler’in başına gelenler için üzüntü duyduğu söylenir.

Map of the Middle East during the Second Fitna (c. 686 CE)
İkinci Fitne (686) Esnasında Orta Doğu'nun Haritası
Al Ameer son (CC BY-NC-SA)

Kufe’de, Al-Mukhtar adında bir isyancı (MS yaklaşık 622-687) 685 yılında kontrolü ele geçirdi. Başlangıçta Abdullah’ın astı olan Mukhtar, Emevî ordusu Kufe’ye saldırdığında tam destek aldı, ancak daha sonra kendi hırslarını ortaya koydu. Karbela’da askerleri yöneten ve Kufe saldırısında yenilen Ubeydullah, burada hemen öldürüldü. Mukhtar, Hüseyin’in ölümünde rolü olanları sistematik olarak avladı ancak egemeninden ayrıldığında sonunu kendi hazırladı; egemeni 687’de başkentine saldırarak ona karşılık verdi.

Mukhtar’ın ortadan kalkmasıyla Emevîler’in karşısında sadece Abdullah kalmıştı; Abdullah, 692 yılında Emevîlerin Mekke’ye yaptığı saldırıyı savunurken hayatını kaybetti ve böylece İkinci Fitne sona erdi. Bu tarihten itibaren Emevîler yaklaşık altmış yıl daha egemenliklerini korumayı başardılar. Ancak Kerbelâ Ovası’nda ekilen anlaşmazlık tohumları kısa sürede filizlenerek 750 yılında Abbasî Devrimi şeklinde ortaya çıktı; bu devrimle Emevîler iktidardan uzaklaştırıldı ve hem yaşayanları hem de ölüleri İslam İmparatorluğu tarihinde görülmemiş en vahşi muamelelere maruz kaldı.

Miras

Hüseyin’in ölümü, Yezid’in ölümünden çok sonra bile Emevîlere karşı süregelen bir öfkenin kıvılcımı oldu. Abbasî Devrimi’nin başarıya ulaşmasının en büyük nedenlerinden biri, imparatorluğun Şii nüfusunun bu olumsuz duygularını etkili bir şekilde kullanmalarıdır. Hüseyin’in örneği, İslam tarihinde uzun yıllar boyunca defalarca anıldı ve Batılı tarihçiler tarafından bile ikonik olarak kabul edildi.

Hüseyin’in ölümü, Şiilik inancının merkezinde yer almakla kalmayıp Sünni inancında da özel bir yere sahiptir; her iki mezhep de onu, umutların tükendiği anlarda bile zulme karşı savaşan bir şehit olarak kabul eder. Onun örneği o kadar evrenselleşti ki, Hüseyin ismi hem Sünni hem Şii Müslümanlar arasında çocuklara en çok verilen isimlerden biri haline geldi. Buna karşılık, Yezid ismi modern dönemde tabu olarak görülür; ancak bu durum, olayın hemen ardından böyle değildi.

Imam Husayn Shrine, Karbala
İmam Hüseyin Türbesi, Kerbelâ
SFC Larry E. Johns, USA (Public Domain)

Günümüzde de, Hüseyin’in ölüm yıldönümü olan İslam takvimine göre Muharrem ayının 10’u, Şii topluluğu tarafından her yıl düzenlenen Aşure festivaliyle anılmaktadır (Aşure, “onuncu gün” anlamına gelir). Bu anma töreni genellikle Muharrem’in 9. ve 10. günlerinde gerçekleşir. Şiiler, bu olayın ilham verdiği duyguları, ritüel olarak göğüslerini vurma, kendini cezalandırma ve Hüseyin’i yücelten ilahilerle ifade ederler; aynı zamanda Hüseyin’e zarar verenleri hem kamuoyunda lanetler hem de onlardan uzak dururlar. Sünni Müslümanlar da Hüseyin’e olan saygıyı paylaşmakla birlikte, bu yas atmosferini küçümser ve onun temsil ettiği değerlerle—onur, bağlılık, cesaret ve iman—çeliştiğini düşünürler. Ayrıca, Emevîlere yapılan eleştirilerin ne kadar haklı olursa olsun, Kufe halkının (Hüseyin’i terk edenler) çoğunlukla eleştirilmemesini de eleştirirler.

Bibliografya

Dünya Tarihi Ansiklopedisi bir Amazon İştirakidir ve uygun kitap satın alımlarından komisyon kazanır.

Çevirmen Hakkında

Şüheda Bulut
Merhaba! Tarihe meraklı, çeviri üzerine eğitim alan ve sürekli gelişime inanan biriyim. Yeniliklere açık yapım sayesinde farklı alanlarda kendimi geliştirmeyi ve uluslararası düzeyde deneyim kazanmayı hedefliyorum.

Yazar Hakkında

Syed Muhammad Khan
Muhammad tarih meraklısı, serbest yazar ve biyologdur. Encyclopedia'nın İslam Tarihi bölümüne 2019'dan beri aktif olarak katkı sağlamaktadır.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Khan, S. M. (2020, Aralık 09). Kerbelâ Olayı [Battle of Karbala]. (Ş. Bulut, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-1645/kerbela-olayi/

Chicago Formatı

Khan, Syed Muhammad. "Kerbelâ Olayı." tarafından çevrildi Şüheda Bulut. World History Encyclopedia. Son güncelleme Aralık 09, 2020. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-1645/kerbela-olayi/.

MLA Formatı

Khan, Syed Muhammad. "Kerbelâ Olayı." tarafından çevrildi Şüheda Bulut. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 09 Ara 2020, https://www.worldhistory.org/article/1645/battle-of-karbala/. İnternet. 30 Tem 2025.

Reklamları Kaldır