Budizm

Tanım

Joshua J. Mark
tarafından yazıldı, Ayşe Yanı tarafından çevrildi
tarihinde yayınlandı
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Fransızca, Hintçe, Portekizce, İspanyolca
Makaleyi Yazdır PDF
The Eightfold Path In Buddhism (by Simeon Netchev, CC BY-NC-ND)
Budizm'de Sekiz Dilimli Yol
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Budizm, M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda günümüz Hindistan bölgesinde ortaya çıkmış, teist olmayan (yaratıcı bir tanrıya inanmayan), aynı zamanda bir felsefe ve ahlaki disiplin olarak kabul edilen bir dindir. Efsaneye göre bir Hindu prensi olan bilge Siddhartha Gautama (Buda, M.Ö. 563 - 483) tarafından kurulmuştur.

Siddhartha, ruhani bir çileci olmak için konumunu ve servetini terk etmeden önce, karısı ve ailesiyle birlikte bir soylu olarak rahat bir şekilde yaşamış, ancak insanların çektiği acıların farkına vardığında, insanların acılarını hafifletmenin bir yolunu bulması gerektiğini hissetmiştir. Başkalarına samsaradan, yani acı, yeniden doğuş ve ölüm döngüsünden kurtulmanın yollarını öğreten aydınlanmış bir varlık olmak için katı ruhani disiplinler uyguladı.

Buda bu inanç sistemini Antik Hindistan'ın önemli bir dini ve felsefi reformun ortasında olduğu bir dönemde geliştirmiştir. Budizm başlangıçta, ortodoks Hinduizm'in halkın ihtiyaçlarına cevap vermedeki başarısızlığı olarak algılanan duruma tepki olarak gelişen pek çok düşünce ekolünden yalnızca biriydi. Maurya İmparatorluğu'nun (MÖ 322-185) Büyük Asoka'sı (MÖ 268-232) bu inancı benimseyip yalnızca Hindistan'da değil, Orta ve Güneydoğu Asya'da da yayana kadar görece önemsiz bir ekol olarak kalmıştır.

Budizm'in merkezi vizyonu, temel kutsal metinlerinden biri olan Dhammapada'dan dört dizeyle özetlenebilir:

Yaşamımız zihnimiz tarafından şekillendirilir; ne düşünürsek o oluruz. Acı, bir arabanın tekerleklerinin onu çeken öküzleri takip etmesi gibi kötü bir düşünceyi takip eder.

Yaşamımız zihnimiz tarafından şekillendirilir; ne düşünürsek o oluruz. Sevinç, asla terk etmeyen bir gölge gibi saf bir düşünceyi takip eder. (I.1-2)

Arzudan keder gelir, arzudan korku gelir; arzudan özgür olan kişi ne keder ne de korku bilir.

Arzu nesnelerine bağlılık keder getirir, arzu nesnelerine bağlılık korku getirir; bağlılıktan özgür olan kişi ne keder ne de korku bilir. (XVI.212-213)

Buda arzu ve bağlılığın acıya neden olduğunu ve insanların varoluşun gerçek doğasından habersiz oldukları için acı çektiklerini anlamıştır. İnsanlar yaşamda kalıcı hallerde ısrar ediyor, değişime direniyor, bildiklerine tutunuyor ve kaybettiklerinin yasını tutuyordu. Acı çekmeden yaşamanın yollarını ararken, yaşamın sürekli bir değişim olduğunu, hiçbir şeyin kalıcı olmadığını, ancak yaşamın geçiciliğindeki güzelliği fark eden ve aynı zamanda kişinin geçici nesnelere, insanlara ve durumlara bağlanarak tuzağa düşmesini engelleyen ruhani bir disiplin yoluyla iç huzuru bulabileceğini fark etti. Öğretisi Budist düşüncenin temelini oluşturan Dört Yüce Gerçek, Yaşamın Çarkı ve Sekiz Aşamalı Asil Yol'a odaklanır ve bunlar günümüzde de devam eden farklı Budizm okullarının merkezinde yer alır.

Tarihsel Arka Plan

Hinduizm (Sanatan Dharma, "Ebedi Düzen"), dini ve felsefi bir reform dalgasının ülkeyi kasıp kavurduğu M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda günümüz Hindistan'ının bulunduğu bölgede hakim inançtı. Akademisyen John M. Koller, "tarımsal yaşamdan kentsel ticaret ve üretime doğru büyük bir toplumsal dönüşümün yaşandığını ve bunun da eski değerlerin, fikirlerin ve kurumların sorgulanmasına yol açtığını" belirtmektedir (46). Hinduizm, Vedalar olarak bilinen, geçmişte belli bir zamanda bilgeler tarafından "işitilmiş" ancak insanlar tarafından yaratılmamış, evrenden gelen ebedi emanasyonlar olduğu düşünülen kutsal kitapların kabulüne dayanıyordu.

Vedalar Hindu rahipler tarafından halkın anlamadığı bir dil olan Sanskritçe ile "alınıp" okunuyordu ve dönemin çeşitli felsefi düşünürleri bu uygulamayı ve inanç yapısının geçerliliğini sorgulamaya başladı. Bu dönemde Vedaların otoritesini kabul eden ya da reddeden birçok farklı felsefe ekolünün geliştiği söylenmektedir (bunların çoğu günümüze ulaşmamıştır). Ortodoks Hindu görüşünü ve bunun sonucunda ortaya çıkan uygulamaları kabul edenler astika ("vardır"), ortodoks görüşü reddedenler ise nastika ("yoktur") olarak biliniyordu. Bu dönemde hayatta kalan nastika düşünce ekollerinden üçü Çarvaka, Jainizm ve Budizm'dir.

BUDA, ÇARVAKA VE JAİNİZM YOLLARININ HER İKİSİNİN DE AŞIRI UÇLARI TEMSİL ETTİĞİNİ FARK ETMİŞ VE BUNLARIN ARASINDA "ORTA YOL" DEDİĞİ ŞEYİ BULMUŞTUR.

Hinduizm, evrenin Brahman olarak bilinen ve Evrenin kendisi olan yüce bir varlık tarafından yönetildiğine ve Vedaları insanlığa aktaranın da bu varlık olduğuna inanıyordu. Kişinin hayatının amacı, ilahi düzene uygun olarak yaşamak ve sonunda yeniden doğuş ve ölüm (samsara) döngüsünden kurtulmak için uygun karma (eylem) ile dharmasını (görevini) yerine getirmekti; bu noktada bireysel ruh, üst-ruh (atman) ile birliğe ulaşacak ve tam bir kurtuluş ve huzuru deneyimleyecekti.

Çarvaka bu inancı reddetmiş ve bunun yerine materyalizmi önermiştir. Kurucusu Brhaspati (M.Ö. 600 civarı) insanların Hindu rahiplerin anlaşılmaz bir dilin Tanrı sözü olduğuna dair sözlerini kabul etmelerinin saçma olduğunu iddia etmiştir. Gerçeğin ortaya çıkarılmasında doğrudan algıya ve yaşamda en yüksek amaç olarak hazzın peşinde koşmaya dayanan bir okul kurmuştur. Mahavira (Vardhamana olarak da bilinir, M.Ö. 599-527) bireysel disiplin ve ahlaki kurallara sıkı sıkıya bağlılığın daha iyi bir yaşama ve ölümle birlikte samsaradan kurtulmaya yol açtığı inancına dayanan Jainizmi vaaz etmiştir. Buda bu iki yolun da aşırı uçları temsil ettiğini fark etmiş ve bunların arasında "orta yol" adını verdiği bir yol bulmuştur.

Siddhartha Gautama

Budist geleneğine göre Siddhartha Gautama Lumbini'de (günümüz Nepal'i) doğmuş ve bir kralın oğlu olarak büyümüştür. Bir kahin onun büyük bir kral ya da acıya veya ölüme tanıklık ederse ruhani bir lider olacağını öngördükten sonra, babası onu varoluşun sert gerçeklerinden korur. Evlenir, bir oğlu olur ve babasının yerine kral olmak üzere yetiştirilir. Ancak bir gün (ya da bazı versiyonlarda art arda gelen günler boyunca), arabacısı onu ilk 29 yılını geçirdiği yerleşkeden dışarı çıkarır ve Dört İşaret olarak bilinen şeyle karşılaşır:

  • Yaşlı bir adam
  • Hasta bir adam
  • Ölü bir adam
  • Bir münzevi

İlk üçünde şoförüne "Ben de buna tabi miyim?" diye sorar ve arabacı ona herkesin yaşlandığını, herkesin bir noktada hastalandığını ve herkesin öldüğünü söyler. Siddhartha sevdiği herkesin, sahip olduğu tüm güzel şeylerin kaybolacağını ve kendisinin de bir gün öleceğini anlayınca üzülür.

Siddhartha Gautama, the Historical Buddha
Siddhartha Gautama, Tarihi Buda
Cristian Violatti (CC BY-NC-SA)

Yolun kenarında gülümseyen, sarı cübbeli, traşlı bir adam olan münzeviyi gördüğünde, neden diğer insanlar gibi olmadığını sorar. Münzevi, tefekkür, şefkat ve bağlılıktan uzak huzurlu bir yaşam sürdüğünü açıklar. Bu karşılaşmadan kısa bir süre sonra Siddhartha, münzeviyi örnek almak için servetini, mevkiini ve ailesini terk eder.

İlk başta meditasyon tekniklerini öğrendiği ünlü bir öğretmen arar, ancak bunlar onu endişeden veya acıdan kurtarmaz. İkinci bir öğretmen ona arzularını nasıl bastıracağını ve farkındalığı nasıl askıya alacağını öğretir, ancak bu da kalıcı bir zihin durumu olmadığı için çözüm olmaz. Büyük olasılıkla Jain disiplinini uygulayarak diğer münzevilerin yaşadığı gibi yaşamaya çalışır ama bu bile onun için yeterli değildir. Sonunda bedeninin ihtiyaçlarını reddetmeye karar verirve bir deri bir kemik kalıp tanınmaz hale gelene kadar günde sadece bir pirinç tanesi yiyerek kendini aç bırakır.

Efsanenin bir versiyonuna göre, bu noktada ya bir nehre düşer ve orta yola dair bir vahiy alır. Hikayenin diğer versiyonunda ise Sujata adında bir sütçü kız köyünün yakınındaki ormanda ona rastlar ve biraz pirinç sütü ikram eder, o da kabul eder ve böylece "orta yol" fikriyle tanıştığı katı çilecilik dönemi sona erer. Bodh Gaya köyüne gidip bir Bodhi ağacının altında, bir ot yatağının üzerinde oturur ve ya dünyada en iyi nasıl yaşayacağını anlayacağına ya da öleceğine yemin eder.

BUDA BİR ANDA, İNSANLARIN SÜREKLİ DEĞİŞİM İÇİNDE OLAN BİR DÜNYADA KALICILIKTA ISRAR ETTİKLERİ İÇİN ACI ÇEKTİKLERİNİ ANLAR.

Bir anlık aydınlanmayla, insanların sürekli değişim içinde olan bir dünyada kalıcılıkta ısrar ettikleri için acı çektiklerini anlar. İnsanlar "benlik" olarak adlandırdıkları ve değişmeyecek bir kimliği koruyor, "kendilerine ait" olduğunu düşündükleri giysileri ve nesneleri muhafaza ediyor ve sonsuza dek süreceğine inandıkları başkalarıyla ilişkilerini sürdürüyorlar - ancak bunların hiçbiri doğru değil; yaşamın doğası, tüm yaşam, değişim ve acıdan kurtulmanın yolu bunu fark etmek ve buna göre hareket etmek. O anda Buda ("uyanmış kişi" veya "aydınlanmış kişi") olur ve cehaletten ve yanılsamadan kurtulur.

Eksiksiz aydınlanmaya ulaşarak, tüm şeylerin birbirine bağlı ve geçici doğasını fark ettiğinde artık acı çekmeden istediği gibi yaşayabileceğini ve istediği her şeyi yapabileceğini anladı. Öğrendiklerini başkalarına öğretmek konusunda tereddüt etti, çünkü onların kendisini reddedeceklerini düşünüyordu, ancak sonunda denemesi gerektiğine ikna oldu ve Sarnath'taki Geyik Parkı'nda ilk vaazını verdi. Bu vaazda, insanı yanılsama ve acıdan aydınlanma ve mutluluğa götüren Dört Yüce Gerçek ve Sekiz Aşamalı Yol'u ilk kez anlattı.

Buda'nın yanılsamadan farkındalığa yolculuğuna dair bu hikayenin daha sonra inanç sisteminin kurulmasının ardından ona uyarlandığı ve Buda'nın erken yaşamı ve uyanışının gerçekliğini yansıtabileceği veya yansıtmayabileceği unutulmamalıdır. Akademisyenler Robert E. Buswell, Jr. ve Donald S. Lopez, Jr. ilk Budistlerin, inanç sistemine Hinduizm ve Jainizm'in sahip olduğu kadim, ilahi köken iddiasını kazandırmak için "Buda'nın öğrettiklerinin bir bireyin icadı olmadığını, aksine ebedi bir hakikatin yeniden keşfi olduğunu gösterme ihtiyacıyla kısmen motive olduklarını" belirtmektedir (149). Buswell ve Lopez devam ediyor:

Bu nedenle, biyografilerinde, geçmişin ve geleceğin tüm budaları aynı şeylerin çoğunu yapıyor olarak tasvir edilir. Hepsi annelerinin rahminde bağdaş kurarak oturur; hepsi kıtanın "orta ülkesinde" doğar; doğumlarından hemen sonra hepsi kuzeye doğru yedi adım atar; hepsi dört manzarayı gördükten ve bir oğulları doğduktan sonra dünyayı terk eder; hepsi bir saman yatağında oturarak aydınlanmaya ulaşır. (149)

Her ne olursa olsun, Siddhartha'nın yolculuğu ve ruhani uyanış efsanesi sözlü gelenekte iyi biliniyordu ve ölümünden yaklaşık 100 yıl sonra Lalitavistara Sutra'da tam olarak ortaya çıktığı MS 3. yüzyıla kadar yazılı eserlerde ima edildi veya dahil edildi. Hikâye o zamandan beri tekrarlanmakta ve alternatifi olmadığı için Budistlerin çoğunluğu tarafından doğru kabul edilmektedir.

Öğretiler & İnançlar

Belirtildiği gibi, Siddhartha'yı arayışına başlatan şey, sevdiği her şeyi kaybedeceğini ve bunun ona acı vereceğini fark etmesiydi. Bu farkındalıktan hayatın acı çekmek olduğunu anlamıştır. Kişi doğduğunda acı çeker (tıpkı annesi gibi) ve hayatı boyunca sahip olmadıklarını arzulayarak, sahip olduklarını kaybetmekten korkarak, bir zamanlar sahip olduklarının yasını tutarak ve nihayetinde ölmek ve her şeyi kaybetmek suretiyle acı çeker ve bu süreci tekrarlamak üzere yeniden dünyaya gelir.

Gandhara Relief of Buddha Eating with Monks
Keşişlerle Yemek Yiyen Buda'nın Gandhara Kabartması
Mark Cartwright (CC BY-NC-SA)

Hayatın acı çekmekten başka bir şey olabilmesi için, onu sahip olma ve sabit bir biçimde tutma arzusu olmadan yaşamanın bir yolunu bulmak gerekiyordu; kişi, sahip oldukları değer için onları takdir edebildiği halde hayattaki şeyleri bırakmalıydı. Aydınlanmaya eriştikten sonra, yaşamın doğasına dair inancını Dört Yüce Gerçek'te ifade etmiştir:

  • Acı, hayatın bir parçasıdır
  • Acıların kaynağı arzudur
  • Arzular terk edilirse acı sona erdirilebilir
  • Kişiyi arzu ve acıdan uzaklaştıran bir yol vardır

Dört hakikat, aynı anlama gelen orijinal arya'dan "asil" olarak adlandırılır, ancak aynı zamanda "saygıya değer" ve "dikkate değer" anlamına da gelir. Gerçeklerin dördüncüsünde ima edilen yol, kişinin hayatını acı çekmeyi garanti eden türden bir bağlılık olmadan yaşaması için bir rehber görevi gören Sekiz Aşamalı Yol'dur:

  • Doğru Fikir
  • Doğru Niyet
  • Doğru Söz
  • Doğru Eylem
  • Doğru Kazanç
  • Doğru Çaba
  • Doğru Dikkat
  • Doğru Konsantrasyon

Koller'in de belirttiği gibi, ilk üçü bilgelikle, sonraki ikisi davranışla ve son üçü de zihinsel disiplinle ilgilidir. Devam ediyor:

Sekiz Aşamalı Asil Yol, bir sonraki adıma geçmeden önce bir adımda mükemmelliğin gerekli olduğu, birbirini izleyen sekiz adımdan oluşan bir dizi olarak düşünülmemelidir. Daha ziyade, yolun bu sekiz bileşeni aşağı yukarı eşzamanlı olarak takip edilmesi gereken doğru yaşamın yol gösterici normları olarak düşünülmelidir, zira yolun amacı en yüksek mertebede tamamen bütünleşmiş bir yaşama ulaşmaktır... Bilgelik her şeyi gerçekte olduğu gibi, birbiriyle ilişkili ve sürekli değişen süreçler olarak görmektir...Ahlaki davranış, kişinin güdülerini, sözlerini ve eylemlerini arındırmak ve böylece ilave isteklerin akışını durdurmaktır... zihinsel disiplin, içgörüye ulaşmak ve geçmiş cehalet ve özlem temelinde oluşan kötü eğilimleri ve alışkanlıkları ortadan kaldırmak için çalışır. (58)

Dört Yüce Gerçeği tanıyarak ve Sekiz Aşamalı Yol'un ilkelerini izleyerek, kişi varoluşun sembolik bir örneği olan Yaşamın Çarkından kurtulur. Çarkın göbeğinde onu yönlendiren cehalet, özlem ve isteksizlik bulunur. Çarkın göbeği ile kenarı arasında altı varoluş hali bulunur: insan, hayvan, hayaletler, iblisler, tanrılar ve cehennem varlıkları. Çarkın kenarı boyunca acıya neden olan koşullar tasvir edilmiştir: doğum, beden-zihin, bilinç, temas, his, susuzluk, kavrama, irade ve benzeri.

Bu koşulların acıya yol açtığını kabul ederek kişi Sekiz Aşamalı Yol aracılığıyla kendini disipline ederek bundan kaçınabilir, böylece artık cehalet, özlem ve isteksizlik tarafından yönlendirilmez ve kişiyi sürekli yeniden doğuşa, acıya ve ölüme bağlayan samsara çarkından kurtulur. Bu disipline bağlı kalarak kişi yaşamını sürdürebilir ama bu yaşamdaki şeylere olan bağlılığı tarafından kontrol edilmez ve acı çekmez ve öldüğünde yeniden doğmaz ama ruhani nirvana durumunun kurtuluşuna erişir. O halde, Buda'nın maddi mallara ve kişisel ilişkilere kölece bağlılık ile kendi zamanındaki Jainler tarafından uygulanan aşırı çilecilik arasında bulduğu "orta yol" budur.

Dharma Wheel
Dharma Çarkı
saamiblog (CC BY)

Öğretilerini, aynı terimi "görev" olarak tanımlayan Hinduizm'in aksine, bu durumda "kozmik yasa" anlamına gelen Dharma olarak adlandırmıştır. Bununla birlikte, Buda'nın Dharma'sını "görev" olarak yorumlamak mümkündür, zira Buda kişinin hayatının sorumluluğunu üstlenmesinin kendisine karşı bir görev olduğuna, her bireyin nihayetinde ne kadar acı çekmek isteyip istemediğinden sorumlu olduğuna ve nihayetinde herkesin kendi hayatının kontrolünü elinde tutabileceğine inanıyordu. Yaratıcı bir tanrıya olan inancın insanların yaşamlarıyla ilgisiz olduğunu ve kişinin Tanrı'nın iradesini bilemeyeceği ve bilebileceğine inanmanın sadece hüsran, hayal kırıklığı ve acıya yol açacağı için acıya katkıda bulunduğunu belirtmiştir. Sekiz Aşamalı Yol'u izlemek için tanrıya gerek yoktur; kişinin tek ihtiyacı olan kendi eylemleri ve bunların sonuçları için tam sorumluluk alma taahhüdüdür.

Okullar & Uygulamalar

Buda 80 yılının geri kalanında Dharma'sını vaaz etmeye devam etti ve sonunda Kuşinagar'da öldü. Öğrencilerine, ölümünden sonra bir liderleri olmaması gerektiğini ve kendisine hiçbir şekilde saygı gösterilmesini istemediğini söyledi. Kalıntılarının bir stupaya gömülmesini ve bir kavşağa yerleştirilmesini istedi. Ancak takipçilerinin kendi fikirleri olduğu için bu gerçekleşmedi ve böylece kalıntıları hayatındaki önemli olaylara karşılık gelen farklı bölgelerdeki sekiz (veya on) stupaya gömüldü. Ayrıca, onun çalışmalarını devam ettirmek istedikleri için bir lider seçtiler ve böylece, insanların yaptığı gibi, konseyler ve tartışmalar düzenlediler ve kurallar ve düzenlemeler başlattılar.

M.Ö. yaklaşık 400 yılındaki Birinci Konsil'de temel öğretiler ve monastik disiplini kararlaştırılmış ve kodifiye edilmiştir. M.Ö. 383'teki İkinci Konsil'de, monastik disiplinindeki yasaklarla ilgili bir anlaşmazlık, Sthaviravada okulu (söz konusu yasaklara uyulmasını savunan) ile çoğunluğu temsil eden ve bunları reddeden Mahasanghika okulu ("Büyük Cemaat") arasında ilk bölünmeye yol açtı. Bu bölünme sonunda üç farklı düşünce okulunun kurulmasıyla sonuçlanacaktır:

  • Theravada Buddhism (Eskilerin Yolu)
  • Mahayana Buddhism (Büyük Taşıt)
  • Vajrayana Buddhism (Elmas Taşıt)

Theravada Budizmi (Mahayana Budistleri tarafından Hinayana "Küçük Taşıt" olarak adlandırılır, Theravada tarafından aşağılayıcı bir terim olarak kabul edilir) inancı Buda tarafından ilk öğretildiği şekliyle uyguladığını iddia eder. Taraftarları Pali dilindeki öğretileri takip eder ve bir arhat ("aziz") olmaya odaklanır. Bu ekol bireysel aydınlanmaya odaklanmasıyla karakterize edilir.

Mahayana Budizmi (Zen Budizmini de içerir) Sanskritçe öğretileri takip eder ve taraftarlar, Buda gibi tam farkındalığa erişmiş ancak başkalarının cehaletlerini atmalarına yardımcı olmak için nirvananın huzurunu erteleyen bir Bodhisattva ("aydınlanmanın özü") olmak için çalışırlar. Mahayana Budizmi günümüzde uygulanan en popüler formdur ve Buda'nın öğretilerini sadakatle takip ettiğini iddia eder.

Map of the Origin and Spread of Buddhism
Budizm'in Kökeni ve Yayılma Haritası
Simeon Netchev (CC BY-NC-ND)

Vajrayana Budizmi (Tibet Budizmi olarak da bilinir) Sekiz Aşamalı Yol'da Budist bir yürüyüşe başlamak için Budist disipline bağlanmak ve kişinin yaşam tarzını değiştirmek zorunda olduğu kavramından vazgeçer. Bu ekol Tat Tvam Asi ("sen busun") ifadesiyle gösterilen, kişinin zaten bir Bodhisattva olduğu, yalnızca bunun farkına varması gerektiği inancını savunur. Bu nedenle, kişinin yürüyüşünün başlangıcında sağlıksız bağlılıklarından vazgeçmesi gerekmez; bunun yerine, sadece yol boyunca ilerleyin ve bu bağlılıklar giderek daha az çekici hale gelecektir. Diğerlerinde olduğu gibi Vajrayana da Buda'nın orijinal vizyonuna en sadık olduğunu iddia eder.

Her üç ekol de, diğer pek çok küçük ekol gibi Dört Yüce Gerçek ve Sekiz Aşamalı Yol'a bağlıdır ve her birinin taraftarları aynı fikirde olmasa da, hiçbiri nesnel olarak diğerlerinden daha meşru kabul edilmez.

Sonuç

Budizm, Kalinga Savaşı'ndan (M.Ö. 260 civarı) sonra şiddetten vazgeçip Budizm'i benimseyen Büyük Asoka'nın hükümdarlığına kadar Hindistan'da küçük bir felsefi düşünce okulu olarak devam etti. Asoka, Buda'nın Dharma'sını "merhamet, hayırseverlik, doğruluk ve saflık" anlamına gelen dhamma adı altında tüm Hindistan'a yaymıştır (Keay, 95). Budist vizyonunu teşvik eden fermanların yanı sıra Buda'nın kalıntılarını söktürmüş ve ülke çapında 84.000 stupaya yeniden gömdürmüştür. Ayrıca Buda'nın mesajını yaymak için aralarında Sri Lanka, Çin, Tayland ve Yunanistan'ın da bulunduğu diğer ülkelere misyonerler göndermiştir.

Budizm Sri Lanka ve Çin'de Hindistan'da olduğundan daha popüler hale gelmiş ve bu ülkelerde kurulan tapınaklarla daha da yayılmıştır. Budist sanatı her iki ülkede de Buda'nın antropomorfik tasvirleri de dahil olmak üzere MÖ 2. ve 1. yüzyıllar arasında ortaya çıkmaya başlamıştır. Asoka'nın zamanında daha önceki sanatçılar Buda'yı tasvir etmekten kaçınmış ve sadece semboller aracılığıyla onun varlığını ima etmişlerdi ama Budist mekânlarında Buda'nın heykelleri ve resimleri giderek daha fazla yer almaya başladı; bu uygulama ilk olarak Mahasanghika okulunun bir mezhebi tarafından başlatılmıştı.

Zamanla bu heykeller saygı nesneleri haline gelmiştir. Budistler Buda'ya "tapmazlar" ama aynı zamanda taparlar çünkü Buda'yı temsil eden heykel yalnızca kişinin kendi aydınlanma yoluna konsantre olması için bir odak noktası değil, aynı zamanda Buda'ya şükranlarını ifade etmenin bir yolu haline gelir. Dahası, Buda olan kişi (Mahayana Budizmine göre herkes olabilir) insanlık durumunu aştığı için bir tür "tanrı" haline gelir ve bu nedenle bu başarısı için özel bir takdiri hak eder. Günümüzde dünyada 500 milyondan fazla Budist bulunmaktadır ve her biri Sekiz Aşamalı Yol'un kendi anlayışını takip etmekte ve kişinin hayatta yalnızca istediği kadar acı çekmesi gerektiği ve huzura götüren bir yol olduğu mesajını yaymaya devam etmektedir.

Çevirmen Hakkında

Ayşe Yanı
Marmara Üniversitesi Mütercim Tercümanlık öğrencisiyim. Türkçe, İngilizce ve Almanca biliyorum. Yabancı dillere, tarihe ve felsefeye ilgi duyuyorum.

Yazar Hakkında

Joshua J. Mark
Joshua J. Mark, Dünya Tarihi Ansiklopedisi'nin kurucu ortağı ve İçerik Direktörüdür. Önceden tarih, felsefe, edebiyat ve yazı dersleri verdiği Marist College'da (NY) profesördü. Çok fazla seyahat etmiştir ve Yunanistan ve Almanya'da yaşamıştır.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Mark, J. J. (2020, Eylül 25). Budizm [Buddhism]. (A. Yanı, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-11144/budizm/

Chicago Formatı

Mark, Joshua J.. "Budizm." tarafından çevrildi Ayşe Yanı. World History Encyclopedia. Son güncelleme Eylül 25, 2020. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-11144/budizm/.

MLA Formatı

Mark, Joshua J.. "Budizm." tarafından çevrildi Ayşe Yanı. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 25 Eyl 2020, https://www.worldhistory.org/buddhism/. İnternet. 30 Tem 2025.

Reklamları Kaldır