Faşizm Spor’a Neden Bu kadar Takıntılı?

Makale

Fabio Sappino
tarafından yazıldı, Nizamettin Karaben tarafından çevrildi
tarihinde yayınlandı
Diğer dillerde mevcut: İngilizce, Arapça, Fransızca
Makaleyi Yazdır PDF

Beden eğitimi, kitleler üzerinde kontrol sağlamak ve bireylere yeni bir şekil vermek üzere totaliter projenin bir parçası olabilir mi? Hem Faşit İtalya Duce’si Benito Mussolini (1883-1945) ve hem de Nazi Almanyası Führeri Adolf Hitler (1889-1945) spor faaliyetlerinin, gençlerin beden ve zihniyetlerini şekillendirmek ve aynı zamanda gelecekte savaşçı rollerine hazırlamak üzere kullanılabileceğine inanıyorlardı.

Faşist her iki rejimde de, “yeni vatandaş” yaratmanın ilk adımlarından biri, erkek ve kız çocukların daha genç yaştan itibaren fiziksel aktivitelerinin siyasi olarak kullanımı oluyordu. Sportif faaliyetler, toplumda fikir birliğini oluşturmak, ulusal bilinci inşa etmek, disiplin sağlamak, takım ruhunu geliştirmek ve kişi mertliğini güçlendirmek üzere temel hale gelmişlerdi.

Propaganda Picture of a Shirtless Mussolini
Mussolini’nin Üstsüz bir Propaganda Resmi
Unknown Photographer (Public Domain)

Devlet bir bünyedir, Bünye Bir devlettir

Benito Mussolini, faşizmin kurucusu ve 1922 ylından 1945 yılına kadar İtalyan diktatörü (“Duce”), sayısız defa fiziksel aktivitelerde bulunurken tasvir edilmiştir. Duce, yüzerken, koşarkan, tenis oynarken, kılıçla eskirim yaparken, ata binerken, kızak yarışı ve kayak yaparken üstü çıplak bir şekilde sunulmuştur. Bu imgelerle, Mussolini ile “İtalya’nın ilk sporcu” miti yaratılmıştır. Bir liderin, her türlü sporu (açık bir şekilde) başarıyla yapabilen bir atlet olarak halk tarafından algılanması, kamuoyuyla güçlü dugusal bir bağ kurmak için temel bir konu oluyordu. Mussolini’nin atletizm faaliyeti, ideal İtalyan erkeğinin insanüstü bir prototipi olarak sunulmuştur. Atletik vucudu kısa sürede, faşistlerin 1922 yılında iktidarı ele geçirmesinden önce, İtalya siyasetini karakterize eden zayıf burjuvazi imgesinin aksine, güçlü bir siyasi iddiacılığının metaforu haline gelmiştir.

FUTBOL, FAŞİST SPOR ANLAYIŞININ MÜKEMMEL BİR ÖRNEĞİ OLUYORDU, ÇÜNKÜ BİR KOÇUN OTORİTESİNE TABİ TUTULAN ERKEKSİ BİR TAKIM ÇALIŞMASI ANLAMINA GELİYORDU.

Benito Mussolini’nin bir sembol olarak yüceltilmesi, faşist rejimin, Devletin yapısını bir insan bedeni tarzında görmesiyle güçlü bir şekilde bağlantılıydı. Bu “siyasi beden” imgesi, sıkı bir hiyerarşik kontrol altında, daha büyük bir amaç için birlikte çalışan organlardan oluşuyordu. Piramidin tepesinde Mussolini’nin kendisi vardı; İtalya nüfüsuna ilham verebilecek, onun sureti ve benzerliğinde şekillendirilmesi gereken ulaşılmaz bir model. Peki, Mussolini, İtalya’nın gördüğü en iyi atlet miydi? Aslında, Duce, otuzlu yaşlarının sonlarında, iktidara yükselişiyle aynı zamana denk gelen bir dönemde fitness programı yolculuğuna başlamıştı. Halkın spora olan tutkusuyla bağlantılı, dinamik bir lider olarak tasvir edilmek istiyordu. Bu anlamda, sadece modern eğilimlerin öncüsü değil, aynı zamanda, kendi nesli faşist liderlerin panoramasında istisnai bir kişiydi. Ne Almanya Führeri Adolf Hitler ve ne de İspanya diktatörü Francisco Franco (1892-1975) kendilerini sporcu olarak sunmaya çalışmışlardı.

Kesin olan şey; Duce’nin her bir büyük spor etkiliği sırasında, alanda varlığının garanti olmasıydı. Katılımı, İtalyan sporcular için en büyük teşvik olarak kabul edilmiş ve böylece her yarışmayı kazanmak üzere daha da teşvik edilmişlerdir. Mussolini, sporun kitleleri oyalamanın güçlü bir aracı olduğunu biliyordu ve bu yüzden de kazanan sporcularla birlikte görülme fırsatını kaçırmak istemiyordu. Dahası, elde edilen her bir zafer, kırılan her bir rekor, İtalya halkının faşist gençleşmesinin bir başarısı olarak sunulmuştur. Liderin sahada varlığı, futbol maçları gibi onun canını en çok sıkan yarışmalarda bile sağlama alınmıştı. Aslında diktatörün futbola olan ilgizisizliğine rağmen, rehberlik eden bir koçun otoritesine tabi tutulan erekeksi bir takım çalışmasını ima ettiği için, faşist spor kavramının mükemmel bir örneğini temsil ediyordu. Ayrıca, 1930’lu yıllarda, özellikle İtalya’nın 1934 ve 1938 Dünya Kupalarında aldığı zaferden sonra futbolun popülerliği, rejimin sporla ilgili propaganda konusunu güçlendirmiştir. Ulaşım yolları ağında ve otomativ sanayinde kaydettiği gelişmeler sayesinde modern ve teknolojik bir ülkenin imajını gösteren motor yarışları sporu Mille Miglia (Bin Mil) olmuştur. Diktatör olmadan önce yetenekli bir gazeteci olan Mussolini, İtalyanların spor becerisine övgüler yağdırdığı gösterişli ve ağdalı karmaşık konuşmalarıyla tanınıyordu. Ona göre bocce oyunu (bir tür bovling) bile şiirselleştirilmeyi hak ediyordu; “oyun alanı olarak canlı toprak, bir lamba olarak güneş, giriş kapısı olarak bir bardak Nuh içkisi: sağlıklı ve mutlu insanların oyunu, dünyanın efendileri” (Canella,42).

Gymnastic Show Performed by a Group of Balilla
Balilla Grubu Jimnastik Gösterisi
Unknown Photographer (CC BY-SA)

Benito Mussolini, mükemmel bir sporcunun modeli olurken, faşist insanın prototipi olarak Roma’da, Foro Mussolini spor kompleksinde sergilenen heykellerde vücut bulmuştur. Foro Mussolini; emperyal Roma mimarisinden esinlenerek yapılmış ve farklı disiplinlerde sporcuları temsil eden bir dizi heykel ile dekore edilmiş devasa bir spor kompleksidir. Heykeller, gençlere ilham kaynağı olması amacıyla erkekliğin idealize edilmiş hali oluyorlardı. Faşizm ile erkeklik kavramı arasında güçlü bir bağ oluşturulmuştu. Faşist propaganda, sürekli eğitimle şekillendirilip güçlendirilen asker adam imajında her zaman ısrar etmiştir. Mükemmel bir faşist insanı yaratmak için, öncelikle gençlerin eğitimine müdahale etmek ve devrimcileştirmek gerekiyordu.

Faşist İtalya’da Gençliğin Şekillendirilmesi

Benito Mussolini, mükemmel bir faşist toplumu yaratmak üzere İtalyan toplumunu dönüştürmenin gerekli olduğuna inanıyordu. Rejim, bu amaç doğrultusunda, geleceğin mükemmel faşist insanı yaratmak üzere çocukları eğitmeye ve beyinlerini yıkamaya (indoctrination) başlamıştır. Gençlere gösterilen özel ilgi, yetişkin nüfusa duyulan güvensizliğin sonucundan dolayı olmuştu, çünkü yetişkin nüfusun daha önceki rejimlerin siyasi fikirlerinden çok fazla etkilendiği düşünülüyordu. Sosyal dönüşüm programı, insanların sadece zihniyet veya yaşam biçimini değil, aynı zamanda beden eğitimini de kapsayacaktı.

Ancak, okullar ve aileler kültürel bir devrimin yegâne itici güçleri olamazlardı çünkü geçmişin gelenekleri ve eğitimden fazlasıyla etkilenmişlerdir. Mussolini, İtalya’da, gençleri eğitmeyi amaçlayan bir dizi gençlik örgütü faaliyete geçirmişti. 08 ila 13 yaş arasında bütün çocuklar Balilla’ya kaydolabiliyor, ardından da Avanguardie Fasciste örgütüne girmek üzere yükseltilebiliyor ve son olarak gençler 17 yaşını bitirdikten sonra Faşist Ulusal Partiye üye olabiliyorlardı.

Balilla in their Uniforms
Üniformalı Balilla’lar
Unknown Photographer (Public Domain)

Faşist Hükümetin 1923 yılında yaptığı ilk eğitim reformu, ideolojik beyin yıkama (indoctrination) için yeterli görülmemiş, seçkinci ve çok hümanist bir program olarak değerlendirilmiştir. Reform, beden eğitimi konusuna çok az yer vermesi nedeniyle eleştirilmişti; en sonunda 1926 yılında 08-18 yaş arası gençlere yardım ve fiziksel ahlaki eğitim için önceki bütün grupları bir araya getiren Opera Nazionale Balilla (ONB) adında Gençlik Örgütü kurulmuştu. ONB’nin amacı; İtalya gençlerini disiplinli askerler haline getirecek şekilde eğitmekti. Bu Örgüt programıyla, 06 ila 18 yaş arasındaki gençler hedef alınıyor ve üç alt kuruma ayrılıyordu: figli della lupa (6-8 arası), balilla (8-14 arası) ve avangardisti (14-18 arası). Sadece manevi, kültürel ve dini eğitim değil, aynı zamanda faşist ideolojiye göre askerlik öncesi dönemi, jimnastik-sporu, mesleki ve teknik eğitimi de hedefliyordu. Üyelik ücretsizdi, ancak insanları kaydolmaya teşvik etmek üzere bursların ve ödüllerin yanı sıra katılım için aynı zamanda baskı da yapılıyordu. Gençlik Örgütü ONB’nin okullarda eğitim tarzına müdahale etme hakkı da vardı ve bu müdahale hakkı öğretmenlerle çok fazla sürtüşme yaratıyordu. Bununla birlikte, okul eğitim müfredatı, aynı zamanda, dayatılan militarizasyon programına uyumlu olmak zorundaydı. Örneğin, çocuklara, ikinci yıldan itibaren nasıl yürüyüş yapılacağı, faşistlerin uzatılan kolla yaptığı, burjuva ve daha az hijyenik el sıkışmanın yerini alan “Roma” selamını nasıl verecekleri öğretiliyordu. Lise öğrencileri, el bombası atma uygulaması amaçlı gülle atma şeklinde savaş senaryolarını simüle eden eğitimleri de alıyorlardı.

MUSSOLİNİ’NİN HALKA AÇIK KONUŞMALARINDAN ÖNCE SIKLIKLA JİMNASTİK GÖSTERİLERİ VE SPOR ALETLERİYLE KOREOGRAFİLER YAPILIRDI.

Gençliğin Formasyon Yarışması

İtalya’nın bu örneğinde, gençlik eğitimi bir tekel değildi. İtalya Katolik Gençlik Derneği veya İtalya Katolik Üniversite Federasyonu gibi pek çok Katolik Gençlik Örgütü, genç İtalyanların kalplerini kazanmak ve zihinlerini yönlendirmek için yarışıyorlardı; bu her iki örgüt kuruluşu Azione Cattolica adlı bir derneğin şemsiyesi altındaydı. 1920’li yılların başında, İtalya Yönetimi ile Kutsal Makam Vatikan arasındaki ilişkiler, Papa şehri olan Roma’nın, Roma piskoposluğu olmasından dolayı 1870 yılında İtalya Krallığına ilhak edilmesi nedeniyle yine de hasarlı bir şekilde seyrediyordu. Birçok tarihçi, faşist İtalya devletinin, özellikle gençlik eğitimi konusunda, Katolik Kilisesinin toplum üzerinde güçlü nüfuzundan dolayı aslında tam anlamıyla totaliter bir devlet olmadığını savunuyor. Mussolini, Kilisenin popülaritesine açıkça karşı çıkmamak için Papa ile uzlaşma yolunu tercih etmişti. Ancak, taraflar arasında ilişkilerde, görünülerdeki istikrarın ardında, gençliğin eğitimi meselesi Kilisesi ile Mussolini arasındaki temel çatışma noktalarından birini oluşturacaktı. Basın organları, 1931 yılı kışında, Azione Cattolica Derneğine karşı saldırgan bir kampanya başlatmışlardı. Bundan dolayı Mussolini valilere bütün Katolik gençlik derneklerini kapatma emrini vermesine kadar varan bir tartışma dalgası yaşanmıştı. Papa Pius XI, rejimin eğitim tekelini eline alma iddiasını reddeden, devletçi ve pagan bir pedagijiyi kınayan Non abbiamo bisogno (ihtiyacımız yok) adlı genelgeyle cevap vermişti. Bu gelişme üzerine Duce, basın organlarının yürüttüğü kampanyayı yatıştırmaya karar vermiş, Azione Cattolica ve bağlı örgütleri yapılan tartışmalardan kurtaran bir uzlaşma belgesi imzalamıştı. Bu uzlaşma hükümlerine uygun olarak Katolik örgütleri yalnızca manevi eğitim amacıyla yeniden bir organizasyona tabi tutulmuşlardı. 1931 yılında taraflar arasında yaşanan kriz, Katolikliği “faşistleştirmenin” ve aynı zamanda faşizmin de “katolikleştirmenin” imkânsız olduğunu göstermiştir.

Sporculardan Savaşçılara

Gençlik Örgütü ONB’nin ilk başkanı, genç faşistlerin beden eğitimi üzerine yoğunlaşma kararı alan Renato Ricci olmuştur. Foro Mussolini ve Faşist Beden Eğitimi Akademisinin kurulmasını sağlayarak jimnastik eğitimine ağırlık vermişti. Beden Eğitimi derslerine verilen önem, sadece 18 yaş altındaki gençlere tanınan bir ayrıcalık değildi: 1920 yılından beri, Gruppi Universitari Fascisti, GUF (Faşist Üniveriste Grupları) İtalya üniversitelerini “faşistleşetirme” girişiminin omurgasını oluşturuyordu. GUF organizasyonunun en önemli faaliyetlerinden biri Littoriali dello Sport olarak tanımlanan Spor Merkezi oluyordu. 1932 yılından itibaren İtalyan gençliği için en önemli spor müsabakaları, bir nevi olimpiyat olan Littoriali organizasyonları oluyordu. Her yıl 2000’den fazla sporcu, kış organizasyonu olan “kar ve buz Littorialli’sine” veya yaz sporları organizasyonlarına katılıyorlardı. Etkinlikler o kadar önemli hale gelmişlerdi ki, 1935 yılında Littoriali organizasyonlarına katılacak sporcuları seçmek için bölgesel yarışmalar olan Agonali’ler düzenleniyordu. GUF mensubu her bir sporcu kendi üniversite grubu yarışmalarında ve farklı diğer bütün yarışmalarda en fazla puanı toplayacaktı, “GUF Litoriali” ve üniformalarında altın “M” takma hakkıyla onurlandırılıyorlardı. Faşist rejim, üniveristede eğitimlerine devam etmeyenler için, temel eğitim dönemleri gerçekleştiren Fasci Giovanili di Combattimento (Gençlik Savaş Grupları) adlı özel bir örgüt kurmuştu. Yarışmalara katılım konusunda sağlanan kolaylık ve spor malzemeleri alımında yapılan indirimler sayesinde grubun her bir üyesi istediği sporu yapmaya teşvik ediliyordu.

Foro Italico (Inaugurated As Foro Mussolini)
Foro Italico/ Roma’da Spor Kompleksi (Mussolini Spor Kompleksi olarak Açılışı yapılmıştır)
Willem van de Poll (Public Domain)

Eğitimin genellikle önemli bir propaganda rolü vardı. Jimnastik gösterileri gençlik örgütlerinin her seviyesinde yer alıyordu ve Duce Mussolini’nin halka açık konuşmalarından önce sıklıkla vücut ağırlığı amaçlı hareketler veya spor aletleriyle koreografiler yapılıyordu. Kitleleri disiplin altına almak üzere gösteriler o kadar önemli görülüyordu ki, gösteriler için yarışma bile yapılıyordu. 1929 yılından itibaren Concorsa Dux yarışmasıyla en iyi takım performansları değerlendirmeye alınmıştır. Davul çalma sesleri ve kalabalığın alkışları eşliğinde gerçekleştirlen bu gösterilere katılan çocuk ve gençlerin disiplinli ve uyumlu bir grubun parçası olma duygusu güçlendirme amaçlanırken, ritüeller ile özdeşleşme duygusu da güçlendiriliyordu.

Faşizm, “yeni bir erkek” formu yaratmayı hedeflerken, “yeni bir kadın” yaratma siyaseti için ne söylenebilir? Faşizm döneminde, kadınların spor faaliyetlerine karşı güçlü bir direnç olmasına rağmen, giderek daha fazla sayıda kadın beden eğitimi faaliyetlerine katılmaya başlamışlardı. Erkek nüfus konusunda, spor faaliyeti geleceğin güçlü askerlerini yetiştirme rolünü üstlenirken, kadınların hala da annelik gibi geleneksel rollerini sürdürmeleri bekleniyordu. Kilise, beden eğitiminin kadınlara açılmasına şiddetle karşı çıkmış ve birçok muhalif, sporun kadınların üreme organları bütünlüğüne zarar verebileceği yönde yanlış bir şekilde düşünüp görüş bildirmişlerdir. Bununla birlikte, Gençlik Örgütü ONB bünyesinde figlie della lupa (6-8 arası), piccole İtaliane (8-14 arası) ve giovani italiane (14-18 arası) olarak tasarlanmış bir kadın programı bölümü de vardı. İtalya’nın bütün “kızları”, güçlü ve sağlam İtalyan nesillerini dünya’ya getirebilecek mükemmel eşler ve anneler olarak geleceğe hazırlanıyorlardı. Kızlar, uysallık, doğurganlık ve itaat, uyum sağlayan jimnastik veya buz pateni gibi sporlarla, ama aynı zamanda saldırgan olmadan dirençli olmayı sağlayan yüzme veya kayak gibi aktivitelerle de eğitiliyorlardı.

Nazi Almanyasında Gençlik Tekeli

Nazizm ideolojisi, İtalyan faşizminden büyük ölçüde etkilenmiştir. Özellikle İtalyan gençliğine ve gençliğin beden eğitimine gösterilen özen, Nazi Almanyasında da öncü bir çalışma olarak yakından izlenmiştir. İtalyan faşizmi, Nazizm ideolojisini kendi uzantısı olarak görüyordu. İki faşist ideoloji arasında, spor alanında uygulanan ırkçı bir politikanın gelişimi açısından güçlü bir bağ vardı. İtalyan propaganda tonları, en azından başlangıçta, açıkça anti-Semitik tonlarına bürünmüyordu. Ancak, İtalya’nın sömürge dönemi gelişmesi ve 1938 yılında ırkçı yasaların kabul edilmesiyle birlikte, belirgin ırkçı çağrışımlarının ortaya çıkmasıyla spor alanında yapılan propaganda da ırkçılığın daha açık bir şekilde ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Hitler Youth Members
Hitler Gençliği Üyeleri
Ruffneck'88 - German Federal Archive (CC BY-SA)

İlk Nazi Gençlik Grubu (Jugendenbund der NSDAP) 1922 yılında kurulmuştur. Yarı askeri bir örgüt gibi yapılandırılmış bu grup, 14-18 yaş arasındaki (sadece Aryan veya Yahudi olmayan) gençleri kapsıyor ve Nazi Partisinin ilk yarı askeri grubu olan Strumabteilung (SA) için yeni elemanlar topluyordu. Gençlik Örgütü, Jugendbund, Hitler’in umduğu başarıyı elde edememişti: Almanya’da çok sayıda gençlik örgütlerinden sadece biriydi ve üye bulma konusunda sıkıntı çekiyordu. Gençlik Örgütü uzun ömürlü olmamıştı; 1923 yılında meydana gelen başarısız bir darbe girişiminin (Birahane Darbesi) ardından örgüt çökmüş, Hitler hapis cezası almış ve Nazi Partisi de yasaklanmıştı. Nazi Almanyası gençliğinin, İtalya gençliğinden farklı bir rol oynadığını belirtmek gerekir. Şöye ki; Faşist gençlik miti, faşist ideolojinin temel taşlarından biri olurken, Nazizm ideolojisinin temel taşı ırk oluşturuyordu. Daha sonraları parti hizmetinde olacak bir gençlik örgütlemesinin oluşturulma zorunluğu ortaya çıkmıştı.

Almanya’da, 1926 yılında erkek çocuklara yönelik yeni ve üniter bir gençlik örgütü kurulmuştu: Hitlerjugend (Hitler Gençliği). Örgüt yapısı, işlevi itibariyle yaşa göre düzenlenmiş olup Jungenmannchaften (14-16 arası) ve Wandenrabteilungrn (16-18 arası) olmak üzere iki bölüm şeklinde düzenlenmişti. Kız çocukları ise (14-18 arası) Alman Kızlar Birliğine (Bund Deutscher Madel) katılmaları teşvik ediliyordu. Daha sonra 10-14 yaş aralığındaki kız ve erkek çocuklar için ek gruplar da oluşturulmuştu. Bütün kız ve erkek çocuklarına fiziksel egzersiz ve takım çalışmalarının faydaları konusunda eğitim veriliyordu. Hitler’in 1933 yılında iktidara gelmesinden sonra bile bu örgütler, kuruldukları ilk yıllarından itibaren hızla büyüme gösterememişlerdi. Ancak, 1940 yılında Üçüncü Reich (Alman İmparatorluğu) bütün gençliğine yönelik zorunlu üyelik getirilmesiyle birlikte, Nazi ideolojisi konusunda kitlesel bir eğitim programı başlanmıştı.

Nazi Yönetimi, Alman gençliğinin spor alanında gelişmesini aktif olarak teşvik etmişti. Spor, fiziksel eğitim ve disiplin yoluyla “Aryan ırkını” maksimum potansiyeline ulaştırmanın aracı haline gelmişti; amacı dünya’ya Germen ırkı üstünlüğünü göstermekti. Bu projede Ari ırkından olmayan hiç kimseye yer verilmiyordu. Hitler, spor derneklerinden Aryan olmayanların ihraç edilmesine ve her türlü yarışmadan dışlanmasına yol açan ırkçı direktifler yayınlamıştı. Çok sayıda Yahudi sporcunun yanı sıra Roman veya Sinti halkı da göç etmekten başka bir çare bulamamıştı.

Cartoon Depicting Nazi Sportsmen Destroying the Olympic Spirit (1935)
Nazi Spocularının Olimpiyat Ruhunu Yıkışını Tasvir eden Karikatür (1935)
John Henry Amshewitz (Public Domain)

Olimpiyat oyunlarının küresel kardeşliğinin kutlaması olması yerine, Nazi Almanyasında spor etkinliği ve ırkçı propaganda, 1936 yılı Berlin Olimpiyat oyunları sırasında gösterildiği gibi, ayrılmaz ikili faaliyet haline gelmişlerdir. Olimpiyat Oyunları, demokratik ülkeler ve insan hakları baskı gruplarınca boykot edilme tehdit riskiyle karşı karşıya kalmış, ancak Nazi rejimi, bu grupları etkisiz hale getirmeyi başarabilmiştir. Nazi Hükümeti döneminde Yahudi bir eskrimci bile vardı; Helene Mayer. Yahudi kökenli ve Alman Olimpiyat Komitesinin eski bir üyesi Theodor Lewald, karar alma yetkisi elinden alınmış olmasına rağmen görevinde kalmasına izin verilmişti. Yahudi bu iki şahsiyet, rejimin güçlendirdiği güven verici gerçeklik temsilinin bir parçası oluyorlardı. Uluslararası bir Olimpiyat Komitesi başlıca liderleri, bir yandan Nazi Almayasının örgütsel ve sportif etkinliğine sempati gösterirlerken, diğer yandan da Nazizm ve müttefiklerinin yarattığı uluslararası tehlikeleri önemsememeleri, tarafgirlikleri, faşizm yanlısı tutumları ve örtülü antisemitik düşünceleri hakkında çokça tartışma yapılmıştır. Tarihte ilk olarak canlı yayınlanan Berlin Olimpiyat Oyunları, Hitler için tartışmasız bir propaganda başarısı olmuştur. Hitler, yeni Nazi Almanyasını yüceltmek üzere en küçük ayrıntısına kadar organize edilmiş bir gösteri sunmayı başarabilmişti. Oysa Berlin Olimpiyat Oyunları, her şeyden önce, Afrikalı-Amerikalı bir atlet olan Jesse Owens (1913-1980) zaferiyle tarihe geçmiştir. Oysa 1936 yılı Olimpiyat Oyunları, bir yandan Nazi rejimi açısından aşağılanmış olmalarına rağmen, diğer yandan da Hitler için bir başarıyı temsil etmişlerdir.

Hem Nazizm ve hem de İtalyan faşizmi totaliter ütopyalar yaratmaya çalışmış ve yeni bir yurttaş yaratma siyasi düşüncesi, bu planların temel bir parçasını teşkil etmiştir. Daha zinde, duygusal olarak daha homojen bir nesil yaratmayı amaçlayan bu distopik projelerin hedefi gençlik olmuştur. Her iki durumda da bu kitlesel eğitimin yarattığı etki, sosyal bir olaydan diğer bir olaya değişim göstermiştir. Çok sayıda genç, bu rejimlerin düzenledikleri faaliyetlere katılmayı reddetmiştir. Diğer yandan birçok diğer kişi, bu deneyimleri olumlu bir şekilde hatırlıyor çünkü bu faaliyetler, özellikle ailelerinden uzak, özgür kalma anlarını temsil etmektedir. Bu durum özellikle kadınlar için geçerliydi: Rejimler, kadınların daha itaatkâr olmalarını isteseler bile, sporda kitlesel katılımla elde ettikleri özgürlük, birçoğunu geleneksel aile ortamından alarak daha fazla özgürlük arzusunu körüklemiştir. Bugün bile, bireyin fiziksel konumu, birçoğunu geleneksel aile ortamından kurtararak daha fazla özgürlük arzusunu körüklemiştir. Günümüzde bile bir kişinin fiziksel durumu ve spordaki başarısı ile liderlik gücü arasında olumlu bir ilişki, çok az diktatörün karşı koyabileceği yararlı bir propaganda fırsatı olmaya devam etmektedir.

Çevirmen Hakkında

Nizamettin Karaben
Tarih; Dinler Tarihi/Teopolitik; Siyasi Tarih; Sosyal Antropoloji; Mitoloji; Dilbilimi; Ekonomi Politik; Edebiyat konuları ilgi alanlarım.

Yazar Hakkında

Fabio Sappino
Fabio, London School of Economics'te (LSE) Uluslararası Tarih sahasında doktora öğrencisidir. Şu anda İtalyan kolonyalizminin tarihi ve İtalyan Faşizmi üzerine çalışmaktadır ve bilhassa İslam ile Batı arasındaki münasebetlere ilgi duymaktadır.

Bu Çalışmayı Alıntıla

APA Style

Sappino, F. (2025, Mart 20). Faşizm Spor’a Neden Bu kadar Takıntılı? [Why Was Fascism Obsessed With Sports?]. (N. Karaben, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-2667/fasizm-spora-neden-bu-kadar-takintili/

Chicago Formatı

Sappino, Fabio. "Faşizm Spor’a Neden Bu kadar Takıntılı?." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. Son güncelleme Mart 20, 2025. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-2667/fasizm-spora-neden-bu-kadar-takintili/.

MLA Formatı

Sappino, Fabio. "Faşizm Spor’a Neden Bu kadar Takıntılı?." tarafından çevrildi Nizamettin Karaben. World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 20 Mar 2025, https://www.worldhistory.org/article/2667/why-was-fascism-obsessed-with-sports/. İnternet. 17 Tem 2025.