Plebeianlar, antik Roma'daki kalıtsal sosyal sınıf olan pleblerin üyeleriydi. İlk senatörlerin torunları olduğunu iddia eden patrisyenler (soylular) tarafından siyasi iktidardan dışlanmaları, On İki Levha'nın ve diğer yasaların yaratıldığını gören, plebler için yüzyıllarca süren eşit siyasi haklar mücadelesi olan Emirler Çatışmasına yol açtı.
Antik Roma’da Sosyal Yapı
Roma monarşisi günlerinden (MÖ 753-509) ve Antik Roma Cumhuriyeti boyunca, Roma’nın siyasi ve sosyal yapısı patrisyenler ve plebler olmak üzere iki farklı sınıfa veya düzene ayrıldı. Bazı anlaşmazlıklar olsa da şehrin efsanevi kurucusu ve ilk kralı Romulus'un son çıkan yasalarla birlikte hem Roma Senatosu'nu hem de Centuriate Meclisi'ni (Comitia Centuriata) kurduğu söylenir. Kral tarafından atanan soylular kendilerini şehrin asıl babalarının soyundan geldiklerini iddia ettiler ve münhasır yönetme hakkını talep ettiler, böylece pleblerin iktidara erişmesine izin vermediler. Bazıları yaratılışı için ona itibar etse de efsanevi altıncı kral, Servius Tullius (MÖ 578-535), Meclisi yeniden biçimlendirdi ve onu oy blokları veya centuriae (yüz bloklar) halinde organize etti. Doğum kazasıyla birleştiğinde, Centuriate Meclisi'nin yeniden örgütlenmesi, pleblerin hükümette seslerini daha da inkar edecekti.
Tarihçi Simon Baker, Antik Roma adlı kitabında, patrisyenlerin güç üzerindeki tam tekellerini, Roma'nın katı dini inançları aracılığıyla haklı çıkarabildiklerini yazdı. Dinin tüm Romalılar için kritik öneme sahip olduğunu ve şehrin başarısının tamamen tanrıların onayına bağlı olduğuna inandıklarını söyledi. Patrici'ler rahiplikleri talep ettiler ve tanrılar hakkında özel bilgilere sahip olduklarına inandıklarından ötürü, tüm siyasi makamlara sahip olmak için en iyi nitelikleri elinde bulunduran tek kişi onlardı. Bu özel bilgi, bu nedenle, Roma'ya iyilik getirecektir. Elbette, plebler bu iddiaya tamamen karşı çıktılar.
Monarşi boyunca, soyları nedeniyle, pleblerin herhangi bir siyasi göreve veya rahipliğe erişimi reddedildi. Siyasi güçleri olmamasına rağmen, pleb olmak bir bireyin mutlaka fakir olduğu anlamına gelmiyordu. Pleblerin çoğu fakir çiftçiler iken, diğerleri varlıklı tüccarlar ve zengin toprak sahipleriydi. MÖ 509'da monarşinin yıkılmasından ve son kralın kovulmasından sonra, aristokratlar, Senato, Centuriate Meclisi ve en önemlisi, konsüllerin seçimi üzerindeki sıkı denetimlerini sürdürdüler.
Pleblerin Ayaklanması
Tahmin edilebileceği gibi, bu adaletsiz güç dağılımı, iki düzen arasında önemli bir gerginliğe neden oldu. Mike Duncan, Fırtınadan Önce Fırtına adlı kitabında, patrisyenler ve plebler arasındaki bu çatışmanın erken Cumhuriyet'i tanımladığını yazmıştı. Roma Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, plebler herhangi bir siyasi makama erişimlerinin reddedilmesine içerlemeye devam ettiler. Mary Beard, SPQR adlı kitabında pleblerin dışlanma ve sömürülme duygularını şöyle yazmıştı:
Hizmetlerinden elde edilen tüm kazançlar soyluların ceplerini doldururken neden Roma savaşlarında savaşalım? Rastgele ve keyfi cezalara, hatta borca düştüklerinde bile köleliğe maruz kalırken kendilerini nasıl tam vatandaş sayabilirlerdi? (146)
Cumhuriyet'in doğuşundan sonraki yirmi yıl içinde plebler, soyluların suistimallerine karşı ayaklanmaya ve taviz vermelerini zorlamaya karar verdiler. Sonuç, Düzenlerin Çatışması veya Mücadelesi olarak bilinen bu tür protestoların ilki olan bir grev düzenlemek oldu.
Roma'nın Akdeniz'deki genişlemesinden ve ordunun lejyonlarını doldurmak için müttefiklerine bağımlılıklarından önce, Roma ordusu askeri çatışmalarda savaşmak için büyük ölçüde pleblere güveniyordu. MÖ 494'te, çoğu yoksul çiftçi olan ve borca batmış olan plebler, Roma'nın sınırları tehdit altındayken orduda hizmet etme çağrısına cevap vermeyi reddetti. Birçoğu orduda hizmet ederken çiftliklerini koruyamadı ve yardım için patricilere başvurmak zorunda kaldı, bu da borçlu olmalarına ve olası hapis cezasına çarptırılmalarına neden oldu. Plebler Aventuine Tepesinde toplanarak birlikte Roma'dan ayrıldılar (her ne kadar zengin pleblerin çoğu şehirde kalsa da) ve ültimatomları karşılanana kadar şehrin dışında kalmaya yemin ederek tavizler talep ettiler.
Patrici'ler kısa süre sonra pleblere karşı olan bağımlılıklarının farkına vardılar ve onların taleplerine boyun eğdiler. Pleb liderliği ile ılımlı eski konsolos Gaius Menenius Agrippa ve diğer senatörler arasında müzakereler başladı ve grev (bazıları buna isyan diyor) güç dengesinde bir değişimin başlangıcını gördü.
Pleb Meclisi ve Pleb Tribünleri
Pleblerin taleplerini karşılamak için çeşitli tavizler verildi. İlk taviz Concilium Plebis'in veya başlangıçta yalnızca pleblerin (ius auxilii) patrisyen istismarına karşı endişelerini temsil eden Plebler Konseyi'nin yaratılmasıyla geldi, ancak otoritesi zamanla giderek arttı. Meclis kanunlar çıkardı ve pleblerin iki yetkilisini veya tribününü (tribuni plebis) seçti; bu sayı daha sonra 10'a yükseldi. Seçilen ilk iki tribünden biri, Aventine Tepesi'ne yapılan yürüyüşe öncülük eden kişi olan Lucius Sicinius Vellutus'tu. Seçilen ikinci kişi ise Lucius Junius Brutus’tü. (gelecekteki konsolosla hiçbir ilgisi yoktur.)
Her pleb, gücü giderek artan ve sonunda kutsal yasa (lex sacrata) altında dokunulmaz hale gelen tribünün kararını kutsallık (sacrosanctitas) olarak bilinen bir kavramla desteklemek için yemin etmek zorunda kaldı. Tribün, Pleb Meclisi'ni toplamak, plebisitleri (kanunları) ortaya çıkarmak, herhangi bir sulh hakimini ve hatta pleblerle ilgili başka bir tribünün kararını (intercessio) reddetmek için toplayabilirdi. Hatta tribün, haksız yere cezalandırılan veya ezilen bir vatandaşı savunmak için fiziksel olarak müdahale etme (auxilium) yetkisine bile sahipti. Anthony Everitt'in Roma'nın Yükselişi adlı eserine göre, "Otoritesine meydan okuyan, hatta ona kötü sözler söyleyen herkesi cezalandırabilir, hapse atabilir veya infaz edebilirdi." (96).
On İki Levha Kanunu
İlk grev sırasında, Romalıların yazılı bir anayasası yoktu. Bunun yerine, yazılı olmayan kuralları ve gelenekleri (mos maiorum) ya da "büyüklerin yolu" vardı. Plebler, soylulardan yasaları halka açıklamalarını istedi. Bu talep başka bir tavize yol açtı: MÖ 450'nin On İki Levha Kanunu. M.Ö. 451’de konsolosluk yetkisine sahip (decemviri consulari imperio legibus scribundis) on adam (decemviri) yasaları toplamak, hazırlamak ve halka açıklamak için bir araya gelmişlerdi. İlk decemviri on kanun yazdı. İki yıl sonra ikinci decemviri toplandı ve iki kanun daha ekledi. Bu yeni yasalardan biri, bir patrisyen ile bir pleb arasındaki evliliği yasakladı, ancak bu kural daha sonra bozulacaktı.
On İki Levha Kanunu Roma Forumu’nda sergilendi. Bazı tarihçiler bunun Roma hukukunun gelişiminin başlangıç noktası olduğunu iddia ediyorlar. Daha ileri tavizlerde, pleblere borç için hapis cezası ve sulh yargıçlarının (provocatio ad populum) kararlarına itiraz etme hakkı güvence altına alındı. Zamanla, ek baskılardan sonra, daha fazla yasa çıkarıldı ve en önemlisi, Pleb Meclisi'nin kararları patrisyenler için bağlayıcı hale geldi.
Pleblerin sesi, Kabile Meclisinin (Comitia Tributa) artan gücünde de duyulacaktı. Yıllarca meclis zenginler tarafından kontrol edildi; ancak, Emirler Çatışması'ndan sonra, meclis 35 bölge veya kabileye yeniden sınıflandırıldı. Bu kabilelerin dördü Roma'da, geri kalan 31'i ise kırsal kesimdeydi. Meclis yasalar çıkardı ve quaestors (Roma'da devlet hazinesinden, cezaî işlerden ve finansal işleri denetlemekten sorumlu, seçilmiş devlet memurlarıdır) askeri tribünler ve curule aediles (resmi hakim) atadı. Her kabile hem fakirleri hem de zenginleri içeriyordu, böylece daha fazla temsili hale geldi.
Sonuç
Patsiryenlerle aynı eşitliğe ulaşmak, Pleblerin neredeyse iki yüzyılını aldı. MÖ 367'ye kadar, plebler konsül seçimlerinde aday olabiliyorlardı ve MÖ 366'da ilk pleb konsolosu seçildi. MÖ 342'de, iki konsülden birinin pleb olması gerektiği kanunlaştı. MÖ 172'de plebler her iki konsüllüğü de elinde tutuyordu. Mary Beard şöyle yazdı:
[Emirler Çatışması], pleblere karşı siyasi ayrımcılığı basitçe sona erdirmekten çok daha önemli ve geniş kapsamlı bir şey yapmıştı. Doğuştan tanımlanan yönetici sınıfın yerini zenginlik ve başarı ile tanımlanan bir sınıfla değiştirmişti. (167)
MÖ 494 tarihli Emirler Çatışmasının tarihsel doğruluğunu sorgulayanlar olsa da iktidarın nihai olarak kazanılması plebleri siyasi sistemin ayrılmaz bir parçası haline getirdi. Beard’in deyimiyle, “Emirler Çatışmasının tarihi, antik dünyada hayatta kalmak için popüler güç ve özgürlüğün en radikal ve tutarlı tezahürlerinden birine katkıda bulunur" (150).